Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan bu yasaların günümüzdeki yok hükmündeki durumu, Cumhuriyet rejiminin sırat köprüsünden geçtiğinin kanıtı niteliğindedir.

Diğer devrim yasalarındaki durum!

Son üç yazımda, 3 Mart 1924 günü kabul edilmiş olan 429, 430 ve 431 sayılı devrim yasalarının gerici girişimlerle ne duruma getirildiğini özetlemeye çalıştım. Gericilerin rövanşını aldığı devrim yasaları ne yazık ki bu üç yasayla sınırlı değildir.

Bir bakıma 1924-1946 yılları arasında kabul edilen yasaların önemli bir bölümü, ülkenin çağdaşlaşmasına yol açan devrim niteliğinde olan yasalardır. Bu yasalar içinde 430 sayılı Öğretim birliği Yasası gibi Anayasa’nın 174’üncü maddesince güvence altına alınmış olan devrim yasaları şunlardır:

  • 25 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı yasayla, memurların şapka kullanması koşulu getirilmiştir.
  • 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı tarikatlar, tekke ve zaviyeler kapatılıp şeyh ve derviş gibi sıfatların kullanılması yasaklanmıştır.
  • 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Medeni Kanun ile tek eşlilik, kadınlara mirasta ve tanıklık etmede erkeklerle eşit olması gibi maddelerle toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışı benimsenmiştir.
  • 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı yasayla uluslararası rakamların kullanılmasına başlanmıştır;
  • 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasayla Arap harfleri yerine Latin harflerinin kullanılmasına başlanmış, yazılı malzemenin eski harflerle basılması yasaklanmıştır.
  • 26 Kasım 1934 tarihli ve 2590 sayılı yasayla ağa, hacı, hafız, hoca, molla, paşa ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmış, eski Türkçeleri yerine mareşal, general ve amiral unvanlarının kullanılmasına başlanmıştır.
  • 3 Aralık 1934 tarihli ve 2596 sayılı yasayla hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar dini kişilerin mabet ve ayinler haricinde dini kisve taşımaları yasaklanmış; memurların uluslararasında yaygın olan giysileri giymeleri koşulu getirilmiştir.

CHP zamanında, 1949’da 677 sayılı yasaya, “Şeyhlik, Babalık ve Halifelik gibi mensupları arasında baş mevkiinde bulunanlar altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasından başka bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılırlar” ifadesi eklenmiştir. CHP 1 Mart 1950 tarihinde de bu yasaya, “Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir” ifadesi eklenerek, yasada önemli bir delik açmıştır. Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakan ve Süleyman Demirel’in başbakan yardımcısı olduğu hükümet zamanında 13 Temmuz 1965’te bu yasaya eklenmiş olan sürgün cezası kaldırılmıştır. S. Demirel’in 1960 ve 1970’lerdeki başbakanlığı yıllarında gerici oluşumları desteklemesi sonrasında 12 Eylül darbe yönetiminin Türk-İslam sentezi yönündeki tutumu tarikatlaşmayı kolaylaştırmıştır. Laik düzeni korumak için 1 Mart 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen 163. maddenin ANAP iktidarında 12 Nisan 1991’de iptal edilmesi, gericiliğe ve tarikatlaşmaya ivme kazandırmıştır. AKP 2014’e kadar Fetöyle işbirliği yapmıştır. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği üzerine yargı organlarında gerçekleştirilen değişimden sonra laikliğe aykırı hiçbir yasa ve uygulama iptal edilmemiş ve gerici eylemlere ceza da verilmemiştir. Son yıllarda ise tarikatlar, diyanet ve bakanlıklar dahil, okullarda ve üniversitelerde cirit atmakta, yaşadıkları yöreyi neredeyse kurtarılmış bölgeler haline getirmektedirler. Üniversitelerde bile kimin hangi tarikattan olduğu bilinir hale gelmiştir. Anayasanın koruması altında olan 677 sayılı yasa yok hükmünde sayılmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında Medeni Kanun ile atılan adımlar, devrim niteliğinde olan 26 Ekim 1933 tarih ve 2329 sayılı yasa ile 5 Aralık 1934’te de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle daha da pekiştirilmiştir. Kadınlara,1933’te köy muhtar ve heyetlerine seçilme hakkı ve 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Medeni Kanun’da 22 Kasım 2001 tarihinde yapılan değişiklerle, kadın-erkek eşitliği daha da pekiştirilirken, 17 yaşını doldurmuş olanlara evlenme hakkı verilmiştir. Ancak Aralık 2017’de imam ve müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek medeni kanunun özünden sapılmıştır. Cumhurbaşkanı kararı doğrultusunda 1 Temmuz 2021’de de, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla, toplumsal eşitlik anlayışı yerine, eşitsizliğin kadının fıtratında olduğu anlayışı geçerli kılınmak istenmiştir. Ayrıca günümüzde çocuk (18 yaşından küçük olanların) evliliği yaygınlaşmıştır.

1353 sayılı yasa sonrasında Türkçe’nin sadeleştirilmesi için önemli adımlar atılmış ve okur-yazar oranı hızla artmaya başlamıştır. Ancak gericiler ağırlıklı olarak 1950’lerden beri bu dönüşüme karşı durmaktadırlar. Cumhuriyetin ilk 25 yılında basılan kitap sayısı Osmanlının son 200 yılında basılan kitap sayısından çok fazladır. Yeni harflerle okuryazarlık hızla yaygınlaşmıştır. Yine de gericiler, harf devrimiyle toplumun cahilleştiğini söyleyebilmektedir! Son yıllarda da Arapça ve hiç kimsenin anadili olmayan Osmanlıca hayranlığının yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. 2014’te de eski harflerle yazılı malzeme basımına da izin verilmiştir.

Devrim niteliğinde olan yasalardan biri de, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasadır. Bu yasayla bir eğitim devrimi yapılıp köy enstitüleri kurulmuştur. Ancak gericilerin baskısı üzerine, önce 1947’de CHP bu okulların temel niteliğini bozmuş, sonra da DP köy enstitülerini 1954’te tamamen kapatmıştır.

Devrim niteliğinde olan bir başka yasa, 13 Haziran 1946 tarih ve 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu’dur. Bu yasayla özerk, bilimsel ve demokratik üniversite sistemi getirilmiştir. Ancak önce DP, 1950’lerde Üniversite Kanunu anlayışıyla bağdaşmayan yasalar çıkarmıştır. Sonra 12 Mart 1971 muhtırası ardından kurulan hükümetler zamanında çıkarılan 20 Haziran 1973 tarihli 1750 sayılı Üniversite Kanunu ile üniversite özerkliği törpülenmeye çalışılmıştır. Bu yasayla kurulmuş olan Yükseköğretim Kurulu, Anayasa Mahkemesi tarafından işlevsiz hale getirilmiştir. 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile de tam anlamıyla 4936 sayılı yasanın rövanşı alınmıştır. Üniversitelerin günümüzdeki durumunu anlamak için, 2021’den bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde olup bitenlere bakmak yeterli olmaktadır.

Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan bu yasaların günümüzdeki yok hükmündeki durumu, Cumhuriyet rejiminin sırat köprüsünden geçtiğinin kanıtı niteliğindedir. “Görünen köy kılavuz istemez” Atasözü, bugünler için söylenmiş gibidir: Ülkenin nereye götürülmek istendiğini görmek gerekir.

[email protected]