1940-1950’lerde köy enstitülerini yok eden gerici damarın,  giderek genişleyip günümüzde üniversitelerin bilimselliğine ve özerkliğine bile karşı çıkarak yırtılacak hale geldiği görülmektedir.

Köy Enstitüleri’nden Boğaziçi Üniversitesi’ne!

“Kel alaka” demeyin! Köy enstitüleri (KE) ile Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) pek çok açıdan birbirinden farklı kurumlar olsa da, bir benzerlikleri, her ikisinin de ilerici niteliklerinin baskınlığı oranında gericilerin hedef tahtası olmalarıdır.

Köy enstitülerine karşı olanların başında toprak ağaları, Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir gibi generaller, Reşat Şemsettin Sirer ve Ahmet Tevfik İleri gibi eğitim bakanları, Mümtaz Turhan gibi akademisyenler ve Nihal Adsız ile Kadircan Kaflı gibi yazarlar bulunmaktadır. Bu kesim genelde,

  • Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü’nün giriş kapısında yazılı olan, “Bozkırları baştanbaşa yeşille öreceğiz/ Tanrının geç kaldığı işi biz bitireceğiz” ifadesinden;
  • Bir enstitülü öğrencinin şiirindeki “Şu benzi güz elması renkli / Lacivert ceketli sevimli çocuk / Neden böyle de / Şu saz benizli / Yalın ayak, başıkabak çocuk / Öyle değil? / Nedendir ey ağacım, / dalının biri sarı, biri yeşil / Biri kurur, biri büyür, / Biri ağlar, biri güler, / Nedendir” sözlerinden;
  • Bir başka öğrencinin şiirinde, “Yüzyıllarca çektin, bitmedi derdin / Gitmedi alnından çamurlaşan ter / Sesin duyulmadı, göğsünü gerdin / Yeter artık bugün çektiğin yeter! / Her sabah yol aldın türkü dilinde / Tırpan omuzunda, orak belinde / Ektin biçtin nasır kaldı elinde / Yeter eller için ektiğin yeter! / Yazlar geldi orağını biledin / Biçemedin, bahtım böyledir dedin / Buğday ektin arpa ekmeği yedin / Yeter artık arpa yediğin yeter. / On koyunun çoban oldun peşinde / Baharın da dağda kaldın kışın da / Boyun eğdin daha küçük yaşında / Yeter beyim paşam dediğin yeter!” demesinden;
  • Atila İlhan’ın (1998: 20), “Argıthan’da mı bilmem nerede, yorgun ve yoksul, üstü başı felaket, yalnız bakışları ateş saçan (köy enstitülü) birisini görmüştüm; Kaymakam’ın uzattığı sigarayı reddetti; kendi paketinden, (Birinci) yaktı: ‘-… o bize yaramaz kaymakam bey, bizi bu kurtarır!’ Öğretmen miydi, gurur abidesi mi: ‘İnkılab’ın ve ‘emeğin’ gururu!” tanımlamasını yaptığı köy enstitülü öğretmenlerden;
  • Başta kadınlar olmak üzere toplumun bilinçlenip özgürleşmesinden ve köylünün ağalık/feodalite düzenine karşı çıkmasından;

korktukları için köy enstitülerine karşı çıkmışlardır.

Köy enstitülerine karşı çıkanlar ve uzantıları, yine toplumun bilinçlenmesini engellemek için,

  • Okullara yeniden din dersi koymuşlardır.
  • NATO’ya üye olup tüm askeri birlikleri NATO’nun emrine vermişlerdir.
  • Halk evlerini ve köy enstitülerini kapatıp imam hatip okulları açmışlardır.
  • Amerikan 6. Filosuna “Defol!” diyen gençlere saldırıp ‘Kanlı Pazar’ felaketini yaşatmışlardır.
  • 12 Mart 1971 muhtırasını vermiş, 12 Eylül 1980 darbesini yapmışlardır.
  • Önce Türkiye Öğretmenler Sendikası’nı (TÖS), sonra Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği’ni (TÖBDER) kapatmışlardır.
  • En sonunda yargı dahil devletin tüm kurumlarını ele geçirmişlerdir. “Dininin ve kininin davacısı olacak gençler” yetiştirmek için, 4+4+4 yasasını çıkarmışlardır. İmam hatip ortaokullarını yeniden açıp seçmeli din dersleri koyarken sınavsız girilen genel liseleri kapatmışlardır. Evrim ve Cumhuriyet devrimi karşıtı bir müfredat yürürlüğe koyarken, imam hatip liselerine daha çok öğrencinin girmesini sağlayacak bir sınav sistemini getirmişlerdir. Merdiven altı denen kaçak sıbyan okulları ile medrese denen kurumlara göz yumarken, laik ve bilimsel eğitim karşıtı kuruluşlarla işbirliğini artırmışlardır.

Bu arada BÜ, YÖK’ün 6 rektör adayını belirlemesine, “Kendi rektör adayımızı biz belirlemek istiyoruz” diyerek karşı çıkmıştır. BÜ’nün bu çıkışı üzerine, ilgili yasa maddesi 1992’de değiştirilip üniversitelerin seçimle 6 rektör adayını belirlemesi yöntemi getirilmiştir. BÜ ayrıca bölüm başkanları ile dekan adaylarının seçimle belirlenmesi sürecini de başlatmıştır. Bu gelişmeler, BÜ’nün laik ve bilimsel eğitimden yana olmasını benimsemeyen bazı gerici çevrelerin hoşuna gitmemiştir.

AKP iktidar olduğunda, BÜ genelde iktidara mesafeli durmuştur. Yine de AKP, türban konusunda zorluk çıkarmayan BÜ rektörlerinden birini YÖK üyesi yapmıştır. Ancak 2008’den itibaren üniversiteler hızla AKP’lileşirken, ODTÜ gibi bazı üniversitelerle BÜ’nün AKP’lileşmemesi, gericilerin tepkisini çekmiştir. AKP’nin 4+4+4 yasası gibi gerici ve fen-edebiyat fakültesi öğrencilerine öğretmenlik sertifikası verilmesi gibi piyasacı uygulamalarına BÜ eğitim fakültesinin karşı çıkması, BÜ’ye karşı olanları daha da sinirlendirmiştir. BÜ’lülerin Gezi Parkı eylemlerine katılması da bu çevrelerin tepkisini artırmıştır. BÜ’ye karşı gizliden gizliye duyulan bir tepkinin nedeni de, diğer eğitim fakültesi mezunları ağırlıklı olarak AKP yandaşı Eğitim Bir Sen’e üye olurken BÜ eğitim fakültesi mezunlarının böyle bir eğilim göstermemesidir.

2016 Ocak ayının ilk günlerinde, 1128 akademisyenin imzaladığı ve kamuoyuna açıkladığı ‘barış bildirisi’ üzerine, pek çok rektör AKP liderinin beklentileri doğrultusunda imzacı akademisyenlere ceza verirken, BÜ rektörü akademisyenlerin özerkliğine sahip çıkmıştır. Bu BÜ rektörü, 2016 Temmuz’unda yapılan rektör adayı belirleme seçimlerinde oyların yüzde 86’sını almışsa da, AKP lideri ilgili yasaya aldırmayıp bu kişiyi rektör olarak atamamıştır. AKP, 15 Temmuz 2016 Fetöcü darbe girişiminden yararlanıp OHAL ilan etmiştir. 29 Ekim 2016 tarihli bir OHAL KHK’si ile rektör adayları belirleme işlevi, iktidarın istediği kişiyi rektör olarak atayıp diğer üniversitelerin de bir an önce AKP’lileşmesini sağlamak amacıyla, AKP’nin bir yan kuruluşu haline gelmiş olan YÖK’e verilmiştir. Cumhurbaşkanı, bir AKP milletvekilinin kardeşi olan BÜ’lü akademisyeni Kasım 2016’da rektör olarak atamıştır. BÜ akademisyenleri bu atamaya karşı sessiz kalmışlarsa da, öğrenciler “Kayyım rektör istemiyoruz” diye tepki göstermişlerdir.

BÜ’ye atanan bu rektör de imzacı akademisyenlere dokunmayıp BÜ’nün AKP’lileşmesine yardımcı olmayınca, gericilerin BÜ karşıtlığı biraz daha artmıştır. AKP lideri, ülkeyi din toplumuna dönüştürme peşinde olan BÜ mezunlarının kurduğu bir derneğin genel kurulunda 7 Ocak 2018 günü, “Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. … Batı ülkelerindeki üniversiteler çoksesli değil mi? Bunlardan hangisinin kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü gördünüz?1” diyerek BÜ’ye karşı olan tepkisini dile getirmiştir.

BÜ’de 19 Mart 2018 günü, savaş karşıtı öğrencilerin Suriye’nin Afrin kentine düzenlenen askeri operasyonunu kutsayan gurubu eleştirmesi üzerine, hemen her üniversitede yaşanan sıradan bir olay meydana gelmiştir. Ancak iktidar bu olayı neredeyse ulusal bir sorun haline getirip üniversitede öğrencilere ve hatta öğrencilere sahip çıkan akademisyenlere şiddet uygulanmasını sağlamıştır.

AKP lideri, BÜ’ye rektör atama zamanı geldiğinde, birebir AKP’li olduğu bilinen Melih Bulu’yu 2021 başında rektör olarak atayınca, bu kez BÜ öğrencileri ve akademisyenleri “kayyım rektör” istemediklerini haykırmaya başlamışlardır. Bu kayyım rektörün intihal yapma gibi bir yanlışı ortaya çıkınca AKP lideri tarafından görevden alınmış ve yerine neredeyse hiçbir BÜ’lünün istemediği şimdiki kayyım rektör Naci İnci atanmıştır. O günden bu yana akademisyenler “Kayyım rektör istemiyoruz” protestosunu sürdürürken, kayyım Naci İnci de, keyfi uygulamalarına, YÖK ile işbirliği içinde BÜ’yü ağırlıklı olarak gerici özellikleri öne çıkan dekan, akademisyen ve idari personelle doldurmaya devam etmektedir.

ODTÜ’nün bile yönetsel olarak AKP’lileşmesine karşın, BÜ’nün AKP’lileşmeme direnci iktidarı kızdırmakta, iktidarın kızdığı oranda da BÜ’deki bilim ve üniversite özerkliği karşıtı keyfi uygulamalar artmaktadır. Gerici/yandaş basın ise bu tür olaylara, yalan yanlış söylemlerde destek vermektedir. Örneğin öğrenciler 2016’da BÜ’ye atanan rektöre “Kayyım rektör istemiyoruz” diyerek tepki gösterdiğinde, o günlerin Sabah yazarı Fahrettin Altun 14 Kasım 2016’da, “Boğaziçi Üniversitesi Antarktika’da mı?’ başlığı altında akademisyenlerin öğrencileri sahaya sürdüğü iftirasında bulunmuştur.

Star Gazetesi’nin bir yazarı, 28 Haziran 2021 tarihli yazısında, 26 Haziran’da Darülaceze’de yaptığı konuşmada BÜ’yü haksız yere Amerikancılıkla suçlamaya kalkan kayyım rektör Melih Bulu’yu, göklere çıkarmıştır.

Kayyım rektör istemeyen akademisyenler, Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüklerinde, Anayasada belirtildiği gibi üniversitelerin özerk olmasını istemelerini, Akit Gazetesinin bir yazarı 17 Nisan 2023’te “şok eden talep” olarak değerlendirebilmiştir!

Laik ve bilimsel eğitimden yana olduğunu açıkça belirten bir BÜ akademisyeni keyfi olarak birim yöneticiliğinden alınınca, Akit Gazetesinin bir yazarı 5 Nisan 2024’te, bu haberi müjde gibi karşıladığını belirtip “Geçmişte eğitim yuvası kimliğinden uzaklaştırılan ve malum zihniyetin karargâhı haline getirilen Boğaziçi Üniversitesi safralarından kurtuluyor” diyebilmiştir!

1940-1950’lerde köy enstitülerini yok eden gerici damarın,  giderek genişleyip günümüzde üniversitelerin bilimselliğine ve özerkliğine bile karşı çıkarak yırtılacak hale geldiği görülmektedir.

[email protected]