“Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay, Osmanlının M. Kemal’e düşman şeyhülislamlık makamı ile erkan-ı harbiyesine mi dönüşüyor?” Ne dersiniz?

3 Mart 1924 tarihli devrim yasalarının rövanşı (I)

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 23 Nisan 1920’de açıldıktan sonra oluşturulan icra heyetlerinde, Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı (Şeriye ve Evkaf Vekaleti) ile Genelkurmay (Erkan-ı Harbiye) Bakanlığı oluşturulmuştur. Bilindiği gibi, TBMM’nin kurduğu icra heyetlerinin, 1921 Anayasası’nın ve 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir temel ilkesi ‘egemenlik kayıtsız şartsız ulusta olduğudur.’ Yine bilindiği gibi, egemenliğin ulusa ait olduğu toplumlarda,

  • Ülke yönetimi, babadan oğula geçmez, ulusun temsilcilerinden oluşan bir meclis tarafından belirlenir;
  • Ülke yönetimi, inançlardan bağımsızdır;
  • Yaşamı düzenleyen kurallar, inançlar üzerinden değil, insan aklının öncülüğünde ve bilimsel gerçeklerin ışığında yapılacak tartışmalar sonunda uzlaşılıp anlaşarak belirlenir;
  • Toplum, ümmet ya da tebaa değil kendi egemenliğinin ayrımında olan özgür yurttaşlardan oluşur;
  • Yurttaşlar, ırk, din, cinsiyet ve varsıllık düzeylerine bakılmaksızın eşit haklara sahiptir.

Dolayısıyla ulusal egemenlik, laikliği, bilimselliği, hukuksallığı ve insan haklarını benimsemiş özgür yurttaşlar sayesinde işlevsel olabilir.

Ulusal egemenliği geçerli kılmanın ilk adımı Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasıdır. İkinci adım saltanata ve şeyhülislamlığa son verilmesidir. Üçüncü adım da, yüz yıl önce ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 60 gün kadar sonra, 3 Mart 1924’te, laiklik ve bilimselliğe kapı açarak ulusun egemenliğine işlevsellik kazandıracak nitelikte olan şu devrim yasalarının kabul edilmesidir:

  • 429 sayılı Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile Genelkurmay Bakanlığının Kaldırılmasına Dair Kanun;
  • 430 sayılı Öğretim Birliği Kanunu;
  • 431 sayılı Hilafetin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Yurtdışına Çıkarılmasına Dair Kanun.

429 sayılı yasayla, kaldırılan din işleri ve vakıflar bakanlığı yerine, “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare edecek” (m. 1) Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Genelkurmay Bakanlığı yerine de, Genelkurmay Başkanlığı (m. 9) kurulmuştur. 429 sayılı yasayla dini ve askeri işlerle ilgili görevliler bakanlık yerine bürokratlığa indirgenip din adamlarının ve askerlerin siyasal kararlara etkisi kısıtlanmıştır.

DİB, özerk bir birim olarak değil, başbakanlığa bağlı bürokratik bir birim olarak oluşturulmuştur. DİB’e, dini konuları yorumlama yetkisi de verilmemiştir. Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiş olan Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Börekçi, diyanet başkanlığına getirilmiş ve 1941’de rahmetli olana kadar bu görevi sürdürmüştür. DİB, 1960’lara kadar kuruluş amacı doğrultusunda hizmet vermiştir. Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakanlığında, 1965’te 633 sayılı yasayla DİB’e ‘din konusunda toplumu aydınlatma’ (m. 3) görevi verilmesi, DİB’in kuruluş amaçlarından sapmasına yol açmıştır. DİB, Cumhuriyet’in ellinci yılında yayımladığı ‘Hutbeler’ adlı kitapta, ulusal egemenliğin, kutsal kitabın ve Peygamberin gösterdiği yol olduğunu yazabilmiştir! Süleyman Demirel’in başbakanlığında 1976’da çıkarılan 1982 sayılı yasayla DİB’e verilen yurt dışı teşkilatı kurma yetkisi, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 1979’de iptal edilmiştir. 1982 Anayasa’sında da DİB için, “lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” (m. 136) yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak 12 Eylül darbe yönetiminin Türk-İslam sentezi anlayışı doğrultusundaki uygulamaları, DİB’in kuruluş amaçlarından sapmasını hızlandırmıştır. Örneğin DİB, 1984’te yayımladığı ‘Gurbetçinin el kitabı’nda, dinsizliğin “her türlü faziletsizliğin doğmasına ve yayılmasına ve bunun sonucu olarak da ahlaki düşüncelerin kaybolarak toplumun bozulmasına” (s. 37) neden olacağını belirtebilmiştir.

AKP’nin çıkardığı 1 Temmuz 2010 tarihli ve 6002 sayılı yasa, DİB’e “İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmak” (m. 4a) gibi yeni görevler yüklemiş ve yeniden yurt dışında da faaliyet gösterme yetkisini vermiştir. Bu yasa tam anlamıyla 429 sayılı yasanın rövanşı niteliğinde olsa da, bu maddeler AYM tarafından iptal edilmemiştir. 2017’den beri görevde olan diyanet başkanı zamanında alınan karar ve uygulamalar ile yapılan dini yorumlar; tarikatlara verilen destekler; açılan Kuran kursları; Öğretim Birliği yasasına aykırı olarak 2022’de Diyanet Akademisi’nin kurulması DİB’i kuruluş amacına iyice yabancılaşmış bir kuruma dönüştürmüştür. DİB’in son yıllardaki Anayasa’yla/laik düzenle bağdaşmayan uygulamaları da Danıştay tarafından iptal edilmemiştir. Bu diyanet başkanına, 30 Ağustos 2018 Zafer Bayramı töreninde, Genelkurmay Başkanı’ndan önce 12. sırada yer verilmesi, DİB’e verilen ödül niteliğinde olmuştur.

Genelkurmay başkanlığı konusunda da, kuruluş amaçlarıyla örtüşmeyen gelişmeler, silahlı kuvvetlerin 1950’lerde NATO’nun emrine verilmesiyle başlamıştır. Sonraki yıllarda, genelde Amerika yanlısı kişiler genelkurmay başkanı olabilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesini yapan genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları, ulusal egemenlik kavramıyla bağdaşmayan Türk-İslam sentezi anlayışını benimseyip uygulamıştır. Silahlı kuvvetlerde, Fetöcü yapılanmaya göz yumulmuştur. 15 Temmuz 2016 tarihli Fetöcü darbe girişimi sonrasında genelkurmaya da son darbe vurulmuştur. Atatürk düşmanlığıyla bilinen bir kişiyi evinde ziyaret eden bir genelkurmay başkanı, cumhurbaşkanlığı adaylığından caydırmak için Abdullah Gül’ün evine gönderilmiştir. Sonra da emekliliği gelen genelkurmay başkanları savunma bakanı yapılarak, 1924 öncesine dönülmüştür.

Son günlerde, Cumhuriyet Bayramı’nda bile Mustafa Kemal’in adını anmayan diyanet başkanı, “Milletine, devletine hainlik yapanlara karşı içinde ve yüreğinde bir nefret besleyen gençler olsun” çağrısında bulunmuştur. Mustafa Kemal’i savunmaya kalkan teğmenler ordudan ihraç edilirken, Jandarma Genel Komutan Yardımcısı bir cemaatin sorumlusuyla görüşmüştür.

“Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay, Osmanlının M. Kemal’e düşman şeyhülislamlık makamı ile erkan-ı harbiyesine mi dönüşüyor?” Ne dersiniz?

[email protected]