'Görüldüğü gibi şeyhülislam, saltanat için kurulmuş, halk için değil saltanat için çalışmış, saltanat vatana ihanet edince o da ihanetin parçası olmuş, padişah kaçınca o da kaçmıştır.'

Cumhuriyetin diyaneti!

Üç devrim yasasının kabul edildiği 3 Mart 1924’ün yıldönümü münasebetiyle, ‘Cumhuriyet’in Genelkurmayı’ başlıklı yazımı 6 Mart’ta yazmıştım. 13 Marttaki yazımın başlığı da,  ‘Cumhuriyet’in Diyaneti’ olacaktı. Virüs nedeniyle bugüne kaldı.

Bilindiği gibi dini konularla ilgili yetkili kişi ya da kurum, Osmanlıda şeyhülislam, Kurutuluş Savaşında Şer’iye ve Evkaf Vekaleti ve Cumhuriyet döneminde de Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştur.

Şeyhülislam, İslam dini konusunda en yüksek derecede bilgi ve yetkiye sahip olan kimse anlamına gelmektedir. Bursa kadısı Molla Fenari’nin 1424/1425 yılından Bursa müftülüğüne tayin edilmesiyle Osmanlıda müftülük ve şeyhülislâmlığın başladığı kabul edilmektedir. Kanuni devrinde Divan üyesi yapılan şeyhülislam, sadrazamla eşit tutulmuş, devlet işlerinin İslam dininin esaslarına göre yürütülmesiyle ilgilenmiş ve yürütülecek işler için fetva vermiştir. Osmanlının yaptığı savaşlarda da fetih ve İslamiyet’in yayılması için fetvalar vermiştir. Bazı padişahların hal edilmesi (azli-görevden alınması) için fetva veren şeyhülislamlar da vardır, padişah tarafından hal edilen hatta padişah fermanıyla idam edilen şeyhülislamlar da vardır. Son şeyhülislam, padişah Vahdettin gibi İngiliz Muhipleri Cemiyeti (İngiliz Dostları Derneği) üyesi olduğu söylenen Mustafa Sabri, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Mustafa Kemal için ölüm fetvası vermiştir.  

Görüldüğü gibi şeyhülislam, saltanat için kurulmuş, halk için değil saltanat için çalışmış, saltanat vatana ihanet edince o da ihanetin parçası olmuş, padişah kaçınca o da kaçmıştır.

Kurtuluş Savaşı, halk egemenliğine dayanan ve emperyalistlere karşı yapılan bağımsızlık savaşıdır. Bu savaş sırasında 23 Nisan 1920 günü açılan mecliste oluşturulan hükümette, şeyhülislam ve II Mahmut’un 1826’da kurduğu Evkaf (vakıflar) bakanlığının işlevini görecek Şeriye ve Evkaf Vekiline yer verilmiştir. Kurtuluşun Şer’iye ve Evkaf vekaleti, Osmanlının şeyhülislamı ve Evkaf nazırı gibi İngiliz hayranı ve halk düşmanı değil, kurutuluşa katkı yapmış bir vekalet olmuştur.

Cumhuriyet’in ilanından sonra, 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı yasa ile Şer’iye ve Evkaf vekaleti kaldırılmıştır. Bunun yerine Şer’iye işlerini yapacak Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve vakıflarla ilgilenecek Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Aynı gün 431 sayılı yasayla hilafet de kaldırıldığı için, Diyanet kuruluş olarak, padişahlık ya da hilafet kurumu değil tam anlamıyla bir Cumhuriyet kurumudur. Cumhuriyetin Diyaneti, halk egemenliğini benimseyen, emperyalizm karşıtı ve bağımsızlık yanlısı bir anlayışın ortaya çıkardığı bir kuruluştur. Dolayısıyla Cumhuriyetin diyanetinin hizmet vereceği, bilgilendirip geliştireceği kesim, halifenin ümmeti ya da padişahın tebaası değildir; halk egemenliğini, bağımsızlığı ve emperyalizm karşıtlığını benimsemiş ve bu değerleri koruyup geliştirecek olan yurttaştır. Cumhuriyetin temel anlayışına göre, inancı, cinsiyeti, etnik kökeni, varlık düzeyi, yaşadığı yöre ve dünya görüşü ne olursa olsun, Türkiye’de doğan herkes Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır.

Bu gerçekler ışığında ve de Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit” olduğunu bile bile, Diyanet;

  • Dinsizliğin, her türlü faziletsizliğin doğmasına ve yayılmasına ve bunun sonucu olarak da ahlaki düşüncelerin kaybolarak toplumun bozulmasın neden olacağını söyleyebiliyorsa1;

  • Diyanet Başkanlarından Mehmet Görmez, “Kendisini İslam'ın içinde görerek inancını yaşamak isteyen herkes muhteremdir2” diyerek, kendini İslam’ın içinde görmeyenlerin muhterem olmadıklarını ima edebiliyorsa;

  • Diyanet Başkanlarında Ali Bardakoğlu, Alevilerin de DİB’de temsil edilmesiyle ilgili bir soruya, “Aleviler temsil edilirse Aczimendiler de hak talep eder3” diyerek, Alevilik ile Aczimendiliği aynı düzeyde gördüğünü ima edebiliyorsa;

  • Bir erkeğin eşinden telefon, mektup, mesaj ve internet yoluyla boşanabileceğini açıklayabiliyorsa,

  • Devletin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesine ve Cumhuriyet yasalarına göre 18 yaşına kadar herkes çocuk sayılırken, Diyanet, evlilik yaşını erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirtebiliyorsa;

  • Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil” diyebiliyorsa;

  • Alevi olan kişi ile evlilik caiz midir?” sorusuna, “İslam’a göre Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilir” diyebiliyorsa;

  • DİB’in 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile tüm yurtta Türkçe ezan okunması uygulanmaya başlanmışken ve 20 yıla yakın bir sürede yurttaşlar hem anlayarak hem de duygulanarak Türkçe ezan dinlemişken, diyanetin 2018 tarihli ‘Fetva” kitabının 163’üncü sayfasında, “Ezanın asli şekli (Arapça) dışında bir dille okunması caiz değildir” deniyorsa;

  • Milli bayramlarda Kurtuluş Savaşı şehitleri hakkında hazırladığı hutbelerde, Kurtuluş Savaşı liderinin ve DİB’i kuran kişinin- Mustafa Kemal’in/Atatürk’ün adını anmaktan kaçınıyorsa;

  • Son Cuma hutbesinde, toplumun bir kesimini günahkar durumuna düşürüp dışlayabilyorsa;

Bu Diyanet, Cumhuriyetin bir kurumu mu?” ve “Bu Diyanet nereye gidiyor?” gibi soruları sormak gerekmiyor mu?

[email protected]

1 DİB yayını, Gurbetçinin el kitabı, 1984.

3 R. Çakır, ve İ. Bozan’ın “Sivil, Şeffaf ve Demokratik Bir Diyanet İşleri Başkanlığı Mümkün mü?”, 2005.