Türkiye toplumu kendi kaderini eline alma cüret ve cesaretini göstermezse, başına talih kuşu konmayacak, Türkiye toplumuna piyangodan amorti bile çıkmayacak.  

Başımıza talih kuşu konar mı?

Türkiye Varlık Fonu, 26 Ağustos 2016’da, yani 15 Temmuz darbe girişiminin tozu dumanı henüz dağılmamışken kuruldu. Bir anonim şirket statüsündeki Fon tam da yeni rejimin doğasına uygun bir şekilde Sayıştay denetimine tabi olmayacak, denetimi “bağımsız bir denetim firması” tarafından gerçekleştirilecekti. Firmanın hazırladığı raporlar ise TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sadece görüşülebilecekti, yani gerçek anlamda bir denetimden söz etmek mümkün değildi. 

Zaten 2019 yılı raporları da, Ekim ayında Meclis’e sunulması gerekirken, salgın bahane edilerek henüz sunulmadı. Özgür Özel’in soru önergesine verilen yanıtta, denetimin ilk aşamasının 2020 yılı Ağustos ayında bittiği, ancak salgın nedeniyle denetim sürecinin ikinci aşamasının tamamlanamadığı söyleniyordu.   

5 Şubat 2017’de, henüz OHAL devam ediyor ve ülke KHK’lar ile yönetiliyorken, Anayasa’da OHAL KHK’larının sadece OHAL’le ilgili olabileceğine dair açık hüküm olduğu halde, çıkartılan bir KHK’yla Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, Borsa İstanbul Anonim Şirketi, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketi, Eti Maden ve Çaykur gibi kamuya ait şirketlerin hisseleri Hazine’den Varlık Fonu’na aktarıldı. Hemen ertesi gün ise özelleştirme kapsamında bulunan Türk Hava Yolları, Halk Bankası ve Türk Telekom’un hisseleri de Fon’a devredildi.

İnternet sitesinde yer alan açıklamaya göre bugün Türkiye Varlık Fonu’nun portföyünde 8 farklı sektörden 23 şirket, 2 lisans ve çeşitli taşınmazlar bulunuyor; velhasıl bu haliyle Fon devasa bir holding olma niteliği taşıyor. 

10 Temmuz 2018’de, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 24 Haziran seçimlerinden yaklaşık 2 hafta sonra çıkarılan ve 192 sayfa ile 539 maddeden oluşan 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde yer alan bir düzenlemeyle Fon Cumhurbaşkanlığı’na bağlanıyor. Dolayısıyla bu devasa holdingin tepesinde “Yönetim Kurulu Başkanı” sıfatıyla Cumhurbaşkanı bulunuyor. 

Kamu mallarına el konulması, Hazine’nin devre dışı bırakılması ve şirket statüsündeki fonun cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla birlikte, ortaya bir “şahıs şirketi” görüntüsü çıkıyor; damat Berat’ın da Hazine Bakanlığı görevinden istifa edene kadar Varlık Fonu’nun “başkan vekilliği” görevini sürdürdüğü düşünüldüğünde bir “aile şirketi”nden, “hanedan holding”den söz etmek mümkün hale geliyor. 

Varlık Fonu’nun elindeki 2 lisanstan biri at yarışları, diğeri de şans oyunları lisansı. Bu iki lisans da yine bir KHK’yla, 6 Ocak 2017’de çıkarılan 680 sayılı KHK’yla, 49 yıllığına Varlık Fonu’na devrediliyor; dolayısıyla bunlardan elde edilecek gelir de bütçeden alınıp Fon’a devredilmiş oluyor. 

2019 yılında, Varlık Fonu’nun açtığı Milli Piyango ve diğer sayısal şans oyunları ihalesini Demirören ve İtalyan ortağı kazanarak 10 yıllığına işletme hakkını elde ediyor. Demirören 2018 yılında da yeni rejimin medya düzeni gereğince tasfiye edilen Doğan Medya’yı satın alıyor. Bu satın alma işleminde ise Demirören’e yine Varlık Fonu bünyesinde yer alan Ziraat Bankası’ndan ilk 2 yılı ödemesiz, 10 yıl vadeli ve düşük faizli 700 milyon dolar kredi kullandırılıyor. Yani Demirören, tıpkı bir zamanlar Çalık’ın kamu kredileriyle Sabah-ATV’nin sahibi yapılması gibi, yine kamunun parasıyla medya sahibi yapılıyor, çünkü medyanın kontrolü yeni rejim inşası açısından büyük önem taşıyor.

İşte aynı Demirören, medya sahipliğinin ardından Milli Piyango ihalesini de kazanıyor ve piyangoda işler değişmeye başlıyor. Devir esnasında Milli Piyango’daki KDV sıfırlanıyor ve hem Fon’a hem de Demirören ortaklığına ciddi bir vergi avantajı sağlanıyor. Seyyar bayilerin payı % 15’ler seviyesinden % 4’e düşürülüyor ve bu da seyyar bayi sayısının 10 binden 1000’e düşmesine neden oluyor. Çekilişlerde ise büyük ikramiyelerin çıkma oranı giderek düşüyor ve canlı yayınlarda tanıklık edilenlerle birlikte kamuoyunda hile iddiaları daha sık konuşulur hale geliyor, hasılat da tüm bunlara paralel bir şekilde azalıyor.  

Ve nihayetinde yılbaşı büyük çekilişinde büyük ikramiyenin çeyrek bilete çıkması, çeyrek biletlerin diğer üçünün satılmamış olması, 75 milyon liranın Varlık Fonu’na devredilmesi ve sosyal medyada başlatılan “75 milyon lira SMA hastaları için kullanılsın” kampanyasıyla birlikte adeta kıyamet kopuyor. 

Hem Varlık Fonu’nun hem Milli Piyango çekilişlerinin sorgulanır hale gelmesi ve buna bir de devletin SMA hastası çocuklar için gereken ilacın ödemesini yapmıyor oluşunun yüksek sesle konuşulmaya başlanması, iktidar cenahında ciddi bir endişeye neden oluyor ve hemen bir karşı kampanya başlatılıyor, trollerden Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına uzanan bir genişlikte, propaganda makinesi anında devreye sokuluyor. 

Mesele, dişlerinin kovuğuna dahi gitmeyecek olan 75 milyon lira değil elbette; resme bütünlüklü bir şekilde bakıldığında görülen şey, yani rejimle düzenin bir kene misali halkın sırtına yapışmış olması ve bunu görenlerin sayısının daha da artma ihtimali. 

Peki ne görüyoruz bu resme baktığımızda? 

Devletleşmiş bir partiye, şirketleşmiş bir devletin eşlik ettiğini görüyoruz mesela. O denetlenemeyen “şirket-devlet”in tepesinde bir partinin genel başkanı oturuyor. Kamusal varlıkların bir bölümü özelleştirilmiş, elde kalanlar ise Hazine’den, yani kamudan alınmış ve tepesinde bir partinin genel başkanının olduğu bu şirkete devredilmiş. Söz konusu şirket gerçek anlamda denetlenmiyor, doğru dürüst vergi ödemiyor, bütçe gelirlerinin bir kısmını kendine alıyor, devletin olanaklarını sonuna kadar kullanıyor.

Yetiyor mu peki, yetmiyor. Bünyesindeki kamu bankalarından biri aracılığıyla, ucuz ve uzun vadeli krediyle, yani kamu kaynaklarını kullanarak, yani neredeyse bedavaya bir işadamını medya sahibi yapıyor. “Havuz medyası” tabirinin, yani rejimin medyasının kamu kaynakları kullanılarak fonlandığı, bunun için de bazı işadamlarının devreye sokulduğu iddiasının altının boş olmadığı böylece bir kez daha görülüyor. 

Bu şirket, özel sektörle ortaklıklar kuruyor, elinde tuttuğu lisansları özel sektöre devrediyor, bu ortaklık açık bir şekilde halkı kandırıyor, çekilişlerde hile yapıldığına dair kamuoyunda ciddi bir kanaat oluşuyor. KDV sıfırlaması aracılığıyla hem kendine ve ortaklık kurduğu şirkete ciddi bir “vergi kıyağı” geçiyor hem de bütçeye girecek vergi gelirlerinin azalmasına neden oluyor. Vergi gelirlerinin azalmasından kaynaklı bütçe açığının faturası ise eninde sonunda halka kesiliyor. 

Velhasıl, devletleşen partiden şirketleşen devlete, tek adam rejiminden şirketler düzenine, askıya alınan anayasadan KHK’larla yönetmeye, kamusal kaynakların sermayeye transfer edilmesinden özelleştirmeye, havuz medyasından bahis oyunlarına, denetimsizlikten kayırmacılığa uzanan yollar var. Rejimle düzenin kesişen yollarının oluşturduğu yeni bir devlet mimarisiyle ve o mimariye uygun düştüğü varsayılan bir devlet-toplum ilişkisiyle karşı karşıyayız.

Daha önce de çok kez söylemiş olduğum üzere, her şey her şeyle ilişkili, her şey siyasal ve her şey sınıfsal. Yani kimseye “talih kuşu” konmuyor, kimseye “size de çıkabilir” denmiyor, rejimin ve sermaye düzeninin çıkarları doğrultusunda, planlı programlı bir süreç işletiliyor. 

Tam da bu nedenle, bu birbirine uzanan yolları, rejimle düzenin kesişen yollarını, bu yeni mimariyi, parçaların birbiriyle olan ilişkisini bütünlüklü bir şekilde okumadan, bütünlüklü bir muhalefet de gerçekleştirmek mümkün görünmüyor.

Türkiye eşi benzeri görülmemiş bir yağmaya, eşi benzeri görülmemiş bir yoksullaşmaya, eşi benzeri görülmemiş bir yozlaşmaya tanıklık ediyorken, olan bitenin sadece bir yerinden tutarak, sürecin sadece bir boyutunu görerek, onu öne çıkararak varılabilecek bir yer yok. 

Dinselleşme, otoriterleşme, piyasacılık, rejimin üzerinde yükseldiği üç ayağı oluşturuyorsa, ya üçünü birden karşısına alacak kamucu, halkçı, laik bir siyasi programa dayalı ve bütünlüklü bir muhalefet stratejisi inşa edilecek ya da bu bezirgân saltanatı yoluna böyle devam edecek. 

Türkiye toplumu kendi kaderini eline alma cüret ve cesaretini göstermezse, başına talih kuşu konmayacak, Türkiye toplumuna piyangodan amorti bile çıkmayacak.