Erdoğan’ın buzdolabı sayıları uçuşu değil çöküşü anlatıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü konuşmasında kur şokuna da değindi. 2002’den 2019’a otomobil, buzdolabı, beyaz eşya satışlarının gelişimini vererek ekonominin ne kadar ilerlediğini anlatmaya çalışan Erdoğan’ın atıfta bulunduğu göstergeler esasen ülkenin dışa bağımlılığındaki derinleşmeyi çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla artan bağımlılıkla birlikte daha da kaçınılmazlaşan kur şoklarını…

Haber Merkezi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Türkiye ekonomisi tırmanışta ama göremeyenler var” dedi.1 "Dünyada şu anda ekonomik gelişmeleri şöyle bir gözden geçirecek olursanız başta Amerika olmak üzere Rusya, Avrupa, bütün buralara baktığımız zaman ekonomide koronavirüs seyrinden sonra çok ciddi zikzakların olduğunu görürsünüz” diyen Erdoğan, Türkiye ekonomisine ilişkin “tırmanış” iddiasını da 2002’den 2019’a GSYH, dış ticaret, istihdam, otomobil, buzdolabı, çamaşır makinesi satışları gibi göstergelerle desteklemeye çalıştı.

Erdoğan’ın alkışladığı artış bağımlılıktaki derinleşme

Erdoğan otomobil, buzdolabı, çamaşır makinesi için yurtiçi satış sayılarını verdi: "2002'de otomobil yurt içi satışlar 91 bindi. 2019'da ise bu rakam 387 bine çıktı. 2016'da bir anda toparladı yine 756 bine çıktı. Şu anda devamlı bir tırmanış var. Buzdolabı satışlarına bakıyoruz. 2002'de 1 milyon 88 bin fakat 2017 itibarıyla verirsem 3 milyon 107 bin, 2019'da ise 2 milyon 486 bin adet buzdolabı satışı var. Yine çamaşır makinesi satışlarına bakıyoruz. 824 bin adet 2002'de, 2019'da ise bu rakam 2 milyon 20 bin adet. Bulaşık makinesi 282 bin adetti, 2019'da 1 milyon 332 bin adet.” Her bir ürün için ihracatı da içeren toplam üretim sayılarının gelişimi çok daha çarpıcı. Örneğin otomotiv üretimi 2002 yılında 357 bin adet iken zirve yaptığı 2017 yılında 1,8 milyona yaklaştı.2 Erdoğan hiç kuşkusuz bu gelişimi hayat standartlarının “iyileşmesi” üzerinden yorumlama çabası içinde. Ancak söz konusu gelişim, özellikle de seçilen ürünlerdeki gelişim Türkiye’nin dışa bağımlılığındaki artışı çok iyi özetliyor.

Erdoğan’ın seçtiği dayanıklı tüketim malı üretim ve tüketimindeki gelişime ilişkin göstergeler, üretim yapısına ilişkin tercihlerin sonucu olarak Türkiye’nin dışa bağımlılığının nasıl derinleştiğini, kur şoklarını kaçınılmaz kılan döviz ihtiyacını çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Otomotiv ve beyaz eşya sektörleri, karmaşıklık düzeyi ve ölçekleri dikkate alındığında Türkiye’nin hem hammadde, ara malı hem de teknoloji ithalatı (lisans vb) bağımlılığına en çok katkıda bulunan sektörler. Sektörlerin en önemli ithalat kalemleri, yassı çelik, araba motoru, elektrikli motor, elektronik parçalar, aynı zamanda Türkiye’nin ithalatında önemli bir ağırlığa sahip.3 Otomotivde ayrıca pazar değiş tokuşuna bağlı olarak daha fazla üretim daha fazla ithalata dayalı tüketimi zorunlu kılıyor.

Bu sektörlerin kendi üretimlerinin yüksek ithalat bağımlılığının ötesinde başka alanlarda dışa bağımlılığı derinleştirici etkileri de bulunuyor. Bu sektörlere ilişkin tercihlerin ulaştırma, enerji, finans politikalarıyla içiçelik taşıması üzerinden de Türkiye’nin dışa bağımlılığı, döviz bağımlılığını arttı. Yine otomotiv örneğinden gidilirse otomobil satışlarındaki artışın daha fazla karayolu yapılması, daha fazla akaryakıt tüketilmesi, daha fazla kredi kullanılması gibi sonuçları oldu: Enerji ithalatının artması, finansman ihtiyacının dolayısıyla dış kaynak kullanımının artması. Türkiye’nin dış borcunda ulaştırma ve enerji kredilerinin ağırlığı hatırlanabilir.4

Kapitalizm koşullarında başka türlüsü mümkün müydü?

Başka türlüsü mümkün müydü? Ya da hala mümkün mü? Kapitalizm koşullarında yanıt çok kestirme: Hayır. Erdoğan, Türkiye kapitalizminin ürettiği bir “büyüme hikayesi” anlatıyor. Sermaye sınıfının bütününün çok büyük bir iştahla parçası olduğu, uluslararası sermayeye entegrasyonu derinleştirmenin, sömürü mekanizmalarını genişletmenin, değer aktarımını artırmanın sonuçlarıyla karşı karşıya ülke. “Başka kapitalist ülkelerde böylesi, bu kadar derini yaşanmıyor” iması düzen muhalefetinin yorumlarına fazlasıyla hakim. Ancak Türkiye’ye benzeyen bir dizi kapitalist ülke var, Uzakdoğu’dan Doğu ve Orta Avrupa’ya. Sadece mekanizmalar ve kırılganlık noktaları farklılaşabiliyor.