İthal ikameciliğe mi geçiliyor?

AKP ithalat bağımlılığının derinleşmesinin ve bazı konularda geri dönüşü zor adımlar atılmasının mimarı. İthalat yapmadan üretim ve ihracat yapamaz bir ülke durumuna gelmek konusunda bir başarıya imza atıldı... İki haftadır Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile açıklanan ithalata ek vergi uygulamaları da hem geçici olması hem de çok dar kapsamıyla ithalat paradoksunun aşılmasında bir anlam taşımıyor. 

Adile Kaya

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dün yaptığı konuşmada "Stratejik ve ülkemizde üretim imkanı olmayan ürünler haricinde artık ithalat eskisi gibi kolay olmayacak. Birileri bir dönem Türkiye'yi ithalat cenneti yapmaya çalıştı. İş dünyamız, sanayicimiz bunun şahidi. Bu dönemde bu alanların dışında artık ithalat çok zor olacak. Üreten, ihracatçı, reel yatırımcı, sanayici için konuşuyorum. Yerli üretimi ve yerli üretimin dünya ile rekabetini tüm politikalarımızda daha da önceleyeceğiz.” Albayrak’ın sözleri 800’den fazla ürünün ithalatına ek gümrük vergisi getiren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin üzerine geldi. Yüksek sayıda ürüne ek vergi uygulanması zaten “ithal ikameciliğine geçiş” değerlendirmelerinin yapılmasına yol açmıştı. Bakan’ın açıklamaları da bu tür değerlendirmelerle örtüştü. 

Öncelikle ek vergi uygulamasının sınırlı olduğunu, 30 Eylül’de sona ereceğini ve en fazla ithalat yapılan ülkelerin önemli bir bölümünün Gümrük Birliği Anlaşması ve serbest ticaret anlaşmaları sayesinde kapsam dışı kaldığını, ürün sayısı çok görünse de uygulamanın ithalattaki payının düşük olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Ki bir dizi muafiyet de söz konusu. İkinci olarak Albayrak’ın “stratejik ve ülkemizde üretim imkanı olmayan” nitelemesiyle iddiasını baştan önemli ölçüde törpülediğini söylemek lazım. Çünkü Türkiye’nin toplam ithalatının yüzde 10-12’si tüketim mallarından oluşurken kalan yüzde 90’ın önemli bölümü Türkiye’de üretim kapasitesi olmayan ya da yetersiz olan  yatırım malları, ara mallar ve enerji hammaddeleri ithalatından oluşuyor. 

İthalatın bir bölümünün “bağımlılığı artırarak” ikamesi yapısal hedef

Türkiye’nin ithalat kompozisyonuna ve ek vergi uygulamalarının etkisine geçmeden önce sermaye sınıfının ve bütün gelgitlerine karşın siyasi iktidarın Albayrak’ın konuşmasındaki eksende bir dönüşüm derdi olduğu, bu anlamda her fırsat bulunduğunda üretimin teknoloji düzeyinin artırılması, imalat sanayi ürünlerinde ithalat bağımlılığının azaltılması hedeflerinin tekrar edildiği teslim edilmeli. Kaldı ki 2012 yılında yayımlanan 10. Kalkınma Planı ve uzantısı politika dokümanları da 2019 yılında yayımlanan 11. Kalkınma Planı ve devamındaki strateji belgeleri de bu doğrultuda bir dizi politika ve eylemle doluydu. 

Türkiye kapitalizmi, “sanayide dönüşüm” eksenli bir hamle yapmaya çalışıyor, bu konuda hiç yol alınmadığını, bu gündemin sahici olmadığını söylemek mümkün değil. Ancak neredeyse 10 yılı geçen bir yakıcılık olduğu düşünüldüğünde alınan mesafe çok yetersiz. Öncelikle uluslararası sermayenin sıkışmalarından kaynaklanan bir tıkanma yaşarken Türkiye sermaye sınıfının macera sevmezliği de patinajı kalıcılaştırıyor. İçinden geçilen dönemin sadece Türkiye kapitalizmi için değil, uluslararası kapitalizm için de bir tür “pandemi fırsatçılığı”na dönüştürüldüğü, bazı tıkanıklıkların aşılmasına yönelik çabaların yoğunlaştığı da görülüyor. Ancak hedeflenen dönüşümün Türkiye’nin uluslararası sermayeye bağımlılığını azaltmayacağı, aksine derinleştireceği açık. Tüm düzen partilerinin ve burjuvazinin sıkça tekrarladığı “yapısal reformlar”ın sonuçlarından biri ithalatın bir bölümünün ikamesi olabilir gerçekten. Ama söz konusu “ithal ikamesi”nin tartışılmaz biçimde uluslararası sermayeye bağımlılığı derinleştireceği, ana hedefin bu olduğunu da saptamak gerek. Sanayide dönüşüm daha ileri entegrasyonla Türkiye’nin mevcut üretim altyapısının daha iyi değerlendirilerek, uluslararası sermayeye daha geniş sömürü olanakları yaratılması anlamı taşıyor. 

İthalatın yarıdan fazlasının yapıldığı ülkeler kapsam dışı

Dün yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 800’den fazla ürüne ek gümrük vergisi getirildi. Bu ithalata yönelik geniş kapsamlı ikinci düzenleme oldu. Geçen hafta bir liste daha açıklanmıştı. Her iki kararnamede de 30 Eylül’e kadar yüzde 2-30 arasında ek gümrük vergisi getirildi. 1 Ekim 2020’den itibaren ek vergiler indiriliyor, buna ilişkin oranları içeren liste de kararnamede yer aldı. 

Ek gümrük vergisi uygulaması son düzenlemelerde de olduğu gibi “geçici” bir uygulama. Dünya Ticaret Örgütü, AB ile Gümrük Birliği, ikili serbest ticaret anlaşmaları gibi anlaşmalar kapsamında Türkiye’nin yüksek oranlı ve kalıcı ithalat vergileri uygulaması güç. Kaldı ki son düzenlemelerde de öncelikle Avrupa Birliği ve EFTA üyesi ülkeler ve serbest ticaret anlaşması imzalanmış olan Güney Kore, Malezya, Singapur gibi 20 ülke daha kapsam dışı. Söz konusu ülkelerin Türkiye ithalatındaki payı yüzde 50’nin üzerinde. Tarımsal ürünler ve enerji hariç tutularak bakıldığında bu pay daha yüksek. Ayrıca dahilde işleme rejimi (DİR) ve Avrupa Birliği ülkelerine yönelik ihracata yönelik üretim yapılan ithalatta, bu vergilerin uygulanmayacağı kararnamelerde belirtiliyor. 

900 ürünün ithalat içindeki payı sınırlı

Geniş bir ürün listesi olmasına rağmen ek vergi getirilen ürünlerin bir bölümünün, yapı malzemeleri, cam ürünleri, beyaz eşya gibi zaten Türkiye’de üretim kapasitesi yüksek ürünler olduğu, bu sektörlerde ihracattaki sert düşüşün bir bölümünün iç pazar olanaklarını genişleterek telafi etme kaygısı taşındığı görülüyor. Bir örnek vermek gerekirse Türkiye beyaz eşya üretiminin yüzde 70’ini, ağırlıklı AB ülkeleri olmak üzere ihraç ediyor. Sınırlı da olsa beyaz eşya ithalatı da yapılıyor. Getirilen ithalat kısıtlaması özellikle Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinden yapılan ve Türkiye’deki üreticilerin fiyatlarıyla rekabet edebilen ürünlere yönelik olduğu görülüyor. 

Makine sektöründen 250 ürün ilk sırada: Liste toplam ithalatın yüzde 10’unu bile karşılamıyor

İkinci kararnamedeki 900 ürünün 250’si makine sektörü ürünleri. Makine sektörü 2018 yılında  26 milyar dolar, 2019 yılında da 21,5 milyar dolar ile Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı imalat sanayi sektörü. Petrol ve akaryakıtın ardından en fazla ithalat yapılan ikinci sektör. Türkiye aynı zamanda önemli tutarda makine ihracatı yapsa da üretim kapasitesi görece düşük teknolojili makineler ağırlıklı.  Bu nedenle ek vergi getirilen ürünler içinde ithalatın üçte birlik bölümünü oluşturan içten yanmalı motor, otomatik veri işleme, manyetik ve optik okuyucular, turbo jetler gibi ürün grupları yer almıyor. Hava pompaları, sıvı pompaları gibi ürün gruplarından oluşan 250 ürünün toplam makine ithalatındaki payı yüzde 10’un altında kalıyor.  

Döviz kaçağına palyatif önlemler

Türkiye açık bir şekilde döviz krizi yaşıyor. Krizin bir boyutu sermaye girişindeki yavaşlamayken daha önemli boyutu turizm ve mal ihracatı gelirlerindeki keskin düşüş. Türkiye ekonomisi mal ve hizmet ticaretinde sürekli açık veriyor. Son 20 yılda bu açık enerji fiyatlarındaki düşüş, kriz dönemleri gibi uğraklar dışında düzenli artış gösterdi. Artışın en önemli tetikleyicisi ise enerji de dahil edildiğinde üretimde ithalat bağımlılığın yüksek oluşu. Merkez Bankası hesaplamalarına göre 100 birimlik sanayi üretimi için 40-45 birimlik ithalat yapılması gerekiyor. İhracatın ithalat bağımlılığı ise daha yüksek. İhracatta payı yüksek olan otomotiv, tekstil-giyim gibi sektörler aynı zamanda yatırım malı, hammadde ve ara malı ithalatı yüksek sektörler. 

Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı

2002 yılında Türkiye’nin toplam ithalatı 51,6 milyar dolarken 2019 yılında 210 milyar dolar oldu. Altın ihracatının yüksek olduğu 2013 yılında ithalatın 260 milyar dolara kadar çıktığı görüldü. İhracat ise 2002 yılında 36 milyar dolar civarındayken 2019 yılında 181 milyar dolara yaklaştı. Bu gelişimde elektronik eşyalar başta olmak üzere talebi hızlı gelişen ürünlerde üretim kapasitesinin yetersizliği de etkili olmakla birlikte yukarıda vurgulandığı gibi esas belirleyen sanayi üretiminin kompozisyonu oldu. Yassı çelik üretim kapasitesi sanayi üretim talebinin sadece yüzde 40-45’ini karşılarken, motor üretim kapasitesi ihmal edilebilecek düzeydeyken otomotiv ihracatı 300 bin adetten 1,25 milyon adede çıktı. Benzer şekilde talebin ancak yüzde 30’unu karşılayabilen Petkim veriyken ambalaj üretiminde, plastik yapı malzemesi üretiminde rekor gelişmeler sergilendi. 

Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı

Tüpraş, Petkim, Erdemir özelleştirmeleriyle ithalat bağımlılığında fren patladı

AKP iktidarı, Türkiye’nin ithalat bağımlılığının derinleşmesinin ve bazı konularda geri dönüşü zor adımlar atılmasının mimarı. İthalat yapmadan üretim ve ihracat yapamaz bir ülke durumuna gelmek konusunda zorlu bir başarıya imza atıldı. Sadece üç kamu işletmesinin özelleştirmesinin ithalat yükündeki ve yapısındaki payı oldukça yüksek. Erdemir, Petkim ve Tüpraş’ın özelleştirilmesi ve üretim kapasite artışlarının sınırlı kalması, toplam ithalat faturasının sadece bu işletmelerin ürettikleri ürünlerde değil, izleyen ürünlerde de kabarmasına yol açtı. 2019 verilerine göre rafineri, petrokimya ve demir-çelikte üretim kapasitesi yetersizliği nedeniyle yapılan ithalat 35-40 milyar dolar ile toplam ithalatın yüzde 20’si civarında. Ambalajdan otomotiv parçalarına ana girdisi üretilemediği için ithalatı tercih edilen başka ara ürünler de eklendiğinde toplam ithalatın yüzde 30-35’ine, ara malı ithalatının ise yüzde 40-45’ine ulaşılıyor. 

Önce özelleştirme kapsamına alınıp yatırımları durdurulan, özelleştirildikten sonra da çok sınırlı artışlar dışında üretim kapasitesini geliştirmeyen bu üç işletme en çarpıcı örnek elbette. Başka bir dizi örnek de vermek mümkün. Yaşanan döviz krizlerinde “hain” yabancılardan daha etkili, üretip sattığı maldan çok ithal ettiği hammadde ya da ara malda dövizle pozisyon almaktan, bu eksende tanınan ayrıcalıklardan yararlananları, dışa açıklığın her tür maliyetini daha fazla düşünmeye ihtiyaç var.