'2019 yılında yapılan 1,9 trilyon dolar askeri harcama esasen emperyalist-kapitalist sistemin sürdürülmesine hizmet etmektedir. Harcamayı yapan ülkelerin hiyerarşik sıralamada bir, iki sıra alta veya üste çıksa da esasen ilk sırada bulunan ABD’nin sahip olduğu askeri harcama (732 milyar dolar) kendinden sonraki 10 ülkenin toplamına (741 milyar dolar) eşit olduğu gerçeği halen devam etmektedir. Bu durumda bu harcamalar toplamının emperyalist hiyerarşide büyük bir yer değiştirme olmadığına işaret eder.'

SIPRI raporu

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, (Stockholm International Peace Research Institute), SIPRI, 1949 yılından beri her yıl düzenli olarak hazırladığı küresel askeri harcamalar raporunu, bu kez 2019 yılı için yapıp, 27 Nisan pazartesi günü kamuoyuna duyurdu. Kullanılan verilere yönelik bazı eleştiriler saklı tutulmak koşuluyla, SIPRI’nın sunduğu veriler genel eğilimi gösterdiği ve elde bulunan en kapsamlı veri seti olduğu için önemli.

SIPRI’nın 2019 yılı raporu Pazartesi gününden beri tartışılıyor. Bu raporda, küresel askeri harcamalar toplamının 1 trilyon 917 milyar dolara ulaştığı, bunun 1988 yılından beri en yüksek düzeyde askeri harcama anlamına geldiği, 2018 yılına göre ise yüzde 3,6 artış gerçekleştiği, askeri harcamaların toplamının yüzde 62’sinin ilk beş devletin, sırasıyla ABD, Çin, Hindistan, Rusya ve Suudi Arabistan tarafından yapıldığı, bunları sırasıyla Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık’ın takip ettiği, bu tabloda Çin ve Hindistan’ın ilk üçe girmesinin dikkat çekici olduğu hem raporda, hem de raporu yorumlayan diğer basın-yayın kuruluşları tarafından önemle vurgulanmaktadır.

Raporun daha az dikkat çeken, fakat oldukça önemli bir başka noktası ise askeri harcamaların GSYİH içindeki payıdır. Buna kısaca “askeri yük” deniyor. SIPRI raporlarında küresel düzlemde askeri yükün ne kadar olduğu ve bunun genel eğiliminin ne olduğu önemli bir konudur. SIPRI raporlarında küresel askeri yükün 2010-2019 arasında genel bir düşüş eğiliminde olduğu, fakat 2015-2019 arasında söz konusu yükün yükselişe geçtiği açıkça gösterilmektedir. Raporda tartışılmasa da, bu eğilimin devam edip etmeyeceği tartışmaya açılmış durumda.

Bunların ne anlama geldiğini tartışmadan önce, bir başka konuya, askeri yükün GSYİH bazında bölgesel düzlemde nasıl bir dağılım eğilimi gösterdiğine dair SIPRI raporunun verilerine kısaca değinmekte yarar var. SIPRI raporuna göre, 2010-2019 arasında askeri yükün “Afrika ve Amerika'daki ülkeler için azalırken, Avrupa ve Orta Doğu'daki ülkeler için arttığı, Asya ve Okyanusya ülkeleri için değişmediği” belirtilmektedir.

SIPRI raporları ileriye yönelik bir tahmin yapmamaktadır. Yukarıda belirtilen noktalara ilişkin tartışma diğer basın yayın organlarında devam etmektedir.

Öncelikle bu veriler nasıl okunabilir?  İlk olarak, 2019 yılı toplam askeri harcamalar rakamı, 1,9 trilyon dolar oldukça yüksek bir meblağ. Sorunların barışçı, uzlaşmacı yöntemlerle çözülmesini öngören Barış Çalışmaları ekolüne mensup araştırmacılar eminim ki hızla şöyle bir analiz yapmayı tercih edeceklerdir: Bu kadar yüksek miktarda bir kaynak askeri savunma harcamalarına harcanmak yerine alternatif sektörlere tahsis edilse bunun çıktısının daha verimli ve mükemmel olacağı tartışmasını yineleyeceklerdir, ancak bunun kapitalist sistemde bir karşılığı bulunmamaktadır. Ayrıca, Barış Çalışmaları ekolünün önereceği alternatif yatırım modeli kısmen uygulandığı durumda emperyalist hiyerarşiye hizmet edeceği, bunu uygulamayanların aleyhine, onları savunmasız bırakma olasılığının yüksek olduğu tahmin edilebilir.

2019 yılında yapılan 1,9 trilyon dolar askeri harcama esasen emperyalist-kapitalist sistemin sürdürülmesine hizmet etmektedir. Harcamayı yapan ülkelerin hiyerarşik sıralamada bir, iki sıra alta veya üste çıksa da esasen ilk sırada bulunan ABD’nin sahip olduğu askeri harcama (732 milyar dolar) kendinden sonraki 10 ülkenin toplamına (741 milyar dolar) eşit olduğu gerçeği halen devam etmektedir. Bu durumda bu harcamalar toplamının emperyalist hiyerarşide büyük bir yer değiştirme olmadığına işaret eder.

Bu gerçekliğe karşı Hindistan’ın (ve uzunca bir süredir Çin) sıralamada öne çıkmasını aceleci okuyanların bulunacağını tahmin etmek mümkün. Hatta Türkiye gibi ülkelerin bu tabloya öyküneceğine, savunma sanayii geliştirme özlemlerini buna yaslayarak dillendireceklerini tahmin etmek mümkün. Öte yandan, böylesi bir öykünmenin gerçek nedeninin sermaye grupları arasında kaynak dağılımına müdahale için kullanılacağı açıktır.

SIPRI raporunun gösterdiği askeri yükün GSYİH bazında son on yılda genel bir düşüş olurken 2015-2019 arası tekrar yükselişe geçmiş olmasının ana nedeni, ABD’de ve buna bağlı ilişkiler ağında yaşanan askeri modernizasyon olduğunu söylemek mümkün. Bölgesel çatışmaların füze savunma sistemlerine olan talebi artırdığını, böylece askeri yükün artışa geçtiğini, Doğu Avrupa’da Bulgaristan, Romanya ve Baltık ülkelerinde askeri modernizasyon çerçevesinde yeni silah alımı yaptıklarını fakat bunun ileriki yıllarda sürdürülüp sürdürülemeyeceğinin tartışmalı olacağını belirtmek mümkündür.
2015-2019 arası yıllarda askeri yükün artışında Trump yönetiminin ek bir katkı sunduğu da söylenebilir, ancak bu süreç zaten Obama’nın son yılında gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Bölgesel düzlemde ortaya çıkan tablo hakkında, çatışmaların Orta Doğu bölgesinde devam edeceğini tahmin etmek şaşırtıcı olmaz. Daha kötüsü, Covid-19 salgının yaratacağı etkiyi fırsat olarak değerlendirmeye niyetlenen bölgesel aktörlerin savunma sanayii harcamalarını artırma eğilimine girebileceğini tahmin etmek mümkündür. Bunun çıktısının gerçekte güçlü bir savunma sanayii oluşturmaktan ziyade, elde bulunan kaynakların belli sermaye gruplarını desteklemek için aktarılacağını, böylece sermayeler arası yeni bir düzenlemeden ibaret kalacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir.

Covid-19 salgının askeri yük bakımından küresel etkisinin ne olacağını tahmin etmek kolay olmamakla birlikte, etkinin küresel ve bölgesel dağılımının çok radikal değişimlere yol açmayacağını tahmin etmek mümkündür. Bütün bunlara rağmen yakın gelecekte iktidarların askeri yük harcamalarını kendilerine yakın sermaye gruplarının lehine tahsis etmeye yöneleceklerini, bunun yaratacağı yeni sorunların yakın dönemde ciddi tartışmalara yol açacağını tahmin etmek mümkündür.

Son olarak, askeri yük sorunundan kurtulmanın tek yolunun bu hiyerarşik düzenin tasfiyesiyle mümkün olacağı bilinmelidir.