İktidar sözcüleri milli duyguları hareketlendirecek sert ifadelerin ardından diplomasiye şans verelim diyor, karşı tarafla müzakereye giriyor, fakat büyük çoğunluğunda gözlendiği üzere sorunlar çözülmüyor; öteleniyor, dönüştürülüyor veya rafa kaldırılıyor.

Dış politikada sorun birikimi!

Gün geçmiyor ki yeni bir dış politika sorunu eklenmesin. Ne yazık ki son yıllarda bütünüyle çözülen bir dış politika sorunu da bulunmuyor. Sorunlar birikiyor…

Kıbrıs, Ege adaları, Yunanistan-Türkiye gerginlikleri, Libya’da belirsizlikler, Doğu Akdeniz’de alan kapışması, Türkiye-Fransa rekabeti, bitmeyen AB-Türkiye orta oyunu, bir türlü rayına oturmayan Türkiye-Rusya yakınlaşması, Suriye’de ve Türkiye-ABD ilişkilerinde ölü doğan beklentiler, hemen hemen komşuların hepsiyle dostlukla husumet arasında koşuşturmaca, vb. derken, üç gün önce yeni bir sorun daha eklendi. Dağlık Karabağ bölgesi ateşkes hattında yeni çatışmalar yaşandı, bu sorun karşısında Türkiye’nin nüfuzunu nasıl kullanacağı merak konusu haline geldi!

Elbette bu sorunlardan ne yalnızca Türkiye ne de sadece bugünkü iktidar tek başına sorumlu. Bazıları uzun süredir devreden sorunlar, çoğu bu iktidar döneminde katmerlendi. Kısacası dış politika sorunlarında hatırı sayılır birikim gerçekleşiyor.

Bu dönemin iktidarına özgü başka bir sorun da her soruna tek bir yöntemle cevap veriliyor olması. İktidar her sorunu “milli bir mesele” olarak tanımlıyor, herkesin iktidarı kayıtsız şartsız desteklemesini bekliyor. Muhalefetin büyük çoğunluğu da bu oyun alanı içinde top çevirmeye çalıştığı ölçüde bu çerçeve içine sıkışıp kalmış durumda.

İktidar sözcüleri milli duyguları hareketlendirecek sert ifadelerin ardından diplomasiye şans verelim diyor, karşı tarafla müzakereye giriyor, fakat büyük çoğunluğunda gözlendiği üzere sorunlar çözülmüyor; öteleniyor, dönüştürülüyor veya rafa kaldırılıyor.

Acaba niçin böyle?

Türkiye’de sorunları çözecek yetişmiş insan gücü yok mu?

Türkiye’nin diplomatik, askeri, iktisadi imkân ve yeteneği söylenenden daha mı zayıf?

İkisi de değil!

Türkiye’de yeterince donanımlı, birikimli yetişmiş insan gücü mevcut, hatta bunların büyük çoğunluğu kenara itiliyor. Küskünler ordusu …

Yukarıda belirttiğimiz sorunlar ancak dış-iç ilişkisinin kavranması ve doğru bir bağlam içine yerleştirilmesiyle çözümlenebilir.

Dış-iç ilişkisinin belirleyici iki unsuru şunlardır: İlki, içinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist hiyerarşik uluslararası düzenin ülkelerin uluslararası ilişkilerini, dış alanı, büyük ölçüde belirlediğinin kavranması gerekir. İkincisi, ulusal düzlemde sınıflar arası mücadele ve müzakerenin gerçekleştiği ulusal, iç, alan dış alan ile karmaşık ilişkiler içinde ve bağımsız hareket edemez durumdadır.

19.yyın ikinci yarısı ve 20. yyın bütününde, aydınlanma düşüncesinden beslenen bağımsızlıkçı ulusal hareketler, dış’a karşı iç’e dayanarak bağımsızlıkçı tutumu savundular, bugün iktidarlar ve düzen içi muhalefetler dış-iç ilişkisini kendi varlığını ve güvenliğini öncelemek için kullanıyorlar.

İç alanda iktidara yükselenler, dış-iç ilişkisini nasıl kurgularlarsa kurgulasınlar kapitalist-emperyalist uluslararası hiyerarşik düzenin baskın aktörleri, iç alanı ele geçiren iktidarları kullanım ömrü kadar destekliyorlar, sonra yerine yenilerinin yerleşmesini, tercihen demokratik seçimlerle, bu olmadığı durumda ise dünya tarihinde mebzul miktarda örnekte görüldüğü üzere, darbelerle yapıyorlar.

İktidarını kapitalist-emperyalist hiyerarşik düzene yaslayan herhangi bir siyasi aktör “milli mesele” olarak tanımladığı sorunları söz konusu hiyerarşik düzenden bağımsız çözemez. Kurduğu bağımlılık ilişkisi kendisine dilediği gibi kullanacağı özerk bir alan sunmaz. Aksine o ilişki tarzının esasına göre hareket ederek bağımlılık ilişkisini yeniden üretir.

Dış politikada sorun birikimine yol açan ana neden iktidarın ve muhalefetin büyük çoğunluğunun söz konusu uluslararası hiyerarşik düzene yaslanmış olmalarıdır. Bu tür ilişki tarzına müptela düzen partileri sorunları çözmek yerine onları çoğaltırlar.

İktidarlar sıkıştıkları zamanlarda iktidarlarını sürdürebilmek için dış’a ödün vermekten çekinmiyorlar, bunu bazen de iktidara yükselmek amacıyla yapıyorlar. Maalesef “milli mesele” olarak sunulan konuların birçoğu ya iktidar müptelalığı ya da iktidara yükselmek için kullanılıyor.

Bu kısır döngüden çıkmadan dış politika sorunlarına çözüm bulmak mümkün gözükmüyor. Bu kısır döngüden çıkış ise ancak kapitalist-emperyalist uluslararası hiyerarşik düzene olan bağımlılıktan kurtulmakla mümkün olabilir. Bu gerçeği kavramayanlar kalıcı çözüm üretemezler, fakat sorun birikimine mebzul miktarda katkı sunarlar.