Kitaba damgasını vuran şey, yeni bir bilgi değil, basına zaten sızmış olan bilgileri üst düzey bürokraside görev almış birinin ifşa etmesinin ötesine geçmiyor. Zaten bu tür işlerde bazen söz konusu mücadele ve müzakerelerin içeriğine ilişkin genel bilgiler ifşa ediliyor ama çoğunlukla esasa ilişkin bilgiler kamufle ediliyor.

Bolton’un kitabı: kayıkçı kavgası!

Hatırat yazan kişinin kendi pozisyonunu savunmak üzere kaleme alınır. Günceden farklıdır. Günce, o gün yaşananın aynı gün not edildiği defterdir. Elbette günce de yazanın pozisyonunu yansıtır, ancak o günün anlatısını yansıtır, sonradan anımsananı veya anımsanmak isteneni değil.

Görevine son verilen (Bolton istifa ettiğini yazmış, s.440) Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı J. Bolton’un, basılı kopyası henüz pazara sunulmadan elektronik nüshası bütün dünyaya hızla dağıtılan, The Room Where It Hapapened (Olayın Gerçekleştiği Oda adıyla Türkçeye çevrilebilir) adlı kitap günce değil, geriye yönelik yazılan bir hatırattır. 

Yazarı Bolton, söz konusu kitapta önce alıntıları tırnak içinde verdiğini, fakat bunun sakıncalı olabileceğini düşünerek karşılıklı konuşmaları tırnaksız haliyle yayınlamayı tercih ettiğini belirtiyor. Hatta yeni baskısında bunu gözden geçirebileceğini söylüyor.

Bolton bu kitabı Nisan 2018’den 10 Eylül 2019’a kadar 17 ay parçası olduğu Trump yönetimine karşı kendi pozisyonunu savunmak üzere kaleme aldığı bilinmektedir. Kısaca ben uyardım, elimden geleni yaptım ama olmadı demeye çalışıyor.

Bolton ABD bürokrasisi içinde uzun süreli, Reagan döneminden beri, idari yapı içinde yer alan, diplomatik görevler üstlenen oldukça  deneyimli, bürokrasinin nasıl işlediğini bilen birisidir. Geçmişte dışişleri ve adalet bakanlıklarında ve ABD kalkınma ajansında görev yaptığı için bürokrasinin nasıl çalıştığını, siyaset, sermaye, sanayi işbirliklerini iyi bilen birisi. Fakat bu kitapta sermaye ve sanayicilerden söz edilmiyor. 

Kitaba damgasını vuran şey, yeni bir bilgi değil, basına zaten sızmış olan bilgileri üst düzey bürokraside görev almış birinin ifşa etmesinin ötesine geçmiyor.

Trump yönetiminin Türkiye yönetimine yönelik izlediği stratejiyi dolandırmadan veriyor: İki yönetimin başkanlarının tüccar mantığıyla hareket ettiğini, her şeyi pazarlık konusu haline getirdiklerine işaret eden bilgileri açıkça yazmış. Papaz, Halkbankası meselesi gibi konularda, yeni olmayan, tırnak içinde alıntı olarak gösterilmese de kimin kime ne söylediğinin net ifade edildiğini belirtmek mümkün. 

Üstü örtük biçimde aslında “ben her şeyden haberdarım, sakın üzerime gelme, yanlış bir iş yapma” mesajı veriyor.

Bolton Trump’ın adalet mekanizmasına nasıl müdahale ettiğini örnekleriyle gösteriyor, özellikle Türkiye ile girdiği müzakerelerde bunu nasıl kullandığını çok net anlatıyor, ancak bu durum yeni değil. Bu ne Trump yönetimine özgü, ne de ABD’ye münhasıran bir uygulamadır. 

Bugün dünyanın birçok örneğinde görüldüğü üzere Trump da kapitalist sistem içinde legal ve legalitenin sınırlarının aşıldığı mekanizmalar üzerinden baskı araçlarını kullanmaktadırlar. Bu durum Trump yönetimine özgü değil, kapitalist sisteme içkin bir şeydir. Elbette doz aşımından söz etmek mümkündür. Papaz pazarlığının yapılması doz aşımı olmakla birlikte, esasen başkan yardımcısı Pence’in dini cemaatlerle olan ilişkisinden kaynaklandığı, Trump’ın oy adına Amerikan toplumunun daha fazla muhafazakarlaştırılmasına katkı sunduğu bilinmektedir. Bugün ABD’de Covid 19’a karşı maske takmayı reddedenlerin gerekçesi dini muhafazakarlıktır. Gelinen nokta budur.

Yeni-muhafazakarlar grubuna ait olan Bolton’un bu kitapta dile getirdiği eleştiriler Trump yönetimi öncesinde de görülen uygulamalardandır. Adalet mekanizmasının sarsıldığı iddiası yeni değildir. 

Yeni-muhafazakarlık kapitalizmin dışında bir sistem değildir, kapitalist sistem içinde bir uygulamadır. Trump’ın uygulamaya çalıştığı izolasyonist ve korumacı politikalar da kapitalist sisteme içkindir.

Adalet, hukukun üstünlüğü vb kavramlar düzenin çalışma biçimine ilişkindir, düzenin iç çelişkisi her durumda varlığını sürdürmektedir.

Elbette hukuk sisteminin Trump döneminde daha çok laçkalaştığı bilinmektedir, ancak altı çizilmelidir ki, adalet kapitalist sistemde her zaman egemenlerin lehine çalıştırılmaktadır.

Bu nedenle Bolton’un bu kitapta işlemeye çalıştığı “hukuk sistemine çok fazla müdahale edildiği” bir yarım doğrudur. 

Bir atasözü vardır, “en kötü yalan içinde yarı-doğru barındıran yalandır”.  Bolton’un dile getirdiği “müdahale” böylesi bir yarı-doğrudur.

Bolton görevi gereği dünyanın çeşitli bölgelerinde görüşmeler yapmış ve bu kitapta bunların içeriğine ilişkin çeşitli bilgiler veriyor. 

Kitapta en açık dille ifşa edilen müdahale ise Halkbank ve Papaz konularında yapılan müzakere ve müdahalelerdir. Fakat burada Bolton güya Trump’ı eleştiriyormuş gibi yaparak, aslında Trump’ın müdahale edemediğini, Obama dönemi bakiyeleri savcıların tasfiye edildikten sonra Trump’ın elinin güçleneceğini Trump’ın ağzından dile getiriyor.

Bolton bütün analizini kişiler arası ilişkilere indirgiyor. Bolton’un anlatısı ABD yönetici sınıfı içindeki kayıkçı kavgasına benziyor. Kim kimin adamı, kim kimi ne için oyuna getirdi vb. 

Esas itibarıyla adı zikredilen kişilerin hepsi sermayenin bir veya birden çok kanadına yaslanmış durumda. Yeni-muhafazakarlar ise bütün siyasal mekanizmalarda mevcut. Bolton fiilen olduğu gibi  bu kitaptaki anlatısı ile de sembolik olarak bunu iyi temsil ediyor. Her yerdeler. Kendi içlerinde mücadele ve müzakere ediyorlar. Bolton’un kitabında olduğu gibi, bazen söz konusu mücadele ve müzakerelerin içeriğine ilişkin genel bilgiler ifşa ediliyor. Çoğunlukla esasa ilişkin bilgiler kamufle ediliyor.

Bolton’un kitabı tam da bunu yapıyor...