Bu hafta iki bölümlük bir yazı dizisinin ilkini kaleme alıyorum. Bu yazı dizisinde, çocuklarının eğitiminden endişe duyan ailelerin gündelik yaşamında önemli bir yer teşkil eden dil öğrenme problemini irdelemeye çalışacağım.

Neden yabancı dil öğrenemiyoruz? Bölüm-I-Dilsiz bırakılan yoksullar

Yeni bir dil öğrenmek yoğun çaba ve emek isteyen bir süreçtir, yeni bir dili hızlı bir biçimde öğrenmek isteyenlerin sosyal medyanın ticari atmosferinden uzak durması gerekiyor. ‘Çocuğum neden yabancı dil öğrenemiyor?’ bu sorunun cevabını internette arayanları büyük bir hüsran bekliyor. Popüler olma (yani para kazanma) kaygısıyla üretilen içerikler sorunu ya daha da karmaşıklaştırıyor ya da sizi bir dil okulunun yüksek bütçeli öğrenimine yönlendiriyor. Kısacası kapitalist yasadan uzaklaşmadığınız her an istismar ediliyor ve dolandırılıyorsunuzdur. Televizyon kanallarında sözde bu meseleyi bilim insanlarıyla tartışan ünlülerimizin sizlere satmaya çalıştıkları akıllı telefon uygulamaları belki de sizi dilsiz ve sağır bırakan yegâne iletişim araçları olmaya devam ediyordur. Şimdi, her şeye en baştan başlayalım…

Ellerimiz serbest kaldığında yaşanan nitel değişim, nicel birikimlerin kapısını aralıyordu. Dik yürümek bize sadece avcılarımızdan korunma becerisi kazandırmadı, serbest kalan ellerimiz yeni mucizeler yaratmak için özgür kalmıştı. Nitekim doğadaki dezavantajlı konumumuzu alet yapımı ve giderek artan emek gücümüzle tersine çevirmeyi başardık. Engels’in bu alanda yaptığı çalışmaların ve değerlendirmelerin dönemin bilimsel gelişimini yakaladığını ve aştığını biliyoruz. Burjuva ideologlarının bilimsel olmayan ve tamamen mitlere dayalı insanlık hikayelerini bir kenara bırakırsak, serbest kalan ellerimizin yarattığı emek gücünün uygarlığımızı oluşturmamızda temel bir rol oynadığı açık bir biçimde görülecektir.1 Dil (iletişim), bu evrimsel sürecin giderek karmaşıklaştığı ve insanın kendi benliğiyle ortaya çıktığı kritik bir uğraktır. Bu yüzden bilimsel olarak ele alındığında iletişim ‘insanal’ bir edim olarak değerlendirilir. Başka canlı türleri (Maymunlar, kuşlar, balinalar vb.) tehdit altındayken çeşitli sesler çıkararak birbirlerini uyarabilirler; insan dışındaki canlıların kendi aralarında bir biçimde iletişim kurduklarını düşünsek bile iletişimi insana özgü bir edim olarak ele almalıyız (Güngör, 2011).2 Dilin karmaşık seslerden çıkarak düzenli bir kodlama ve mesaj iletme aşamasına geçişiyle beraber gerçek manada insana dönüştüğümüzü söyleyebiliriz.

“…Dil ve düşünce, insanı insan eden insanca özelliklerin başında geliyor. İnsan, dünyaya açılan ilk canlıdır. İnsanın dünyaya açılmasını dili ve düşüncesi sağlamıştır. Yirmi milyon yıl önce yaşadığı sanılan aynı türden geldikleri halde, çağdaş maymunun bilgisizliğine karşı çağdaş insanın üstün bilgisi, insangillerin ağızlarındaki dili gereği kullanabilmelerinden doğmuştur. Çağdaş maymun, aşağı yukarı yirmi milyon yıl önceki ortak atamızın deneyimlerini tekrarlamaktadır…Maymun, çocuğuna hemen hiçbir bilgi vermeden ölür. İnsan, çocuğuna yirmi milyon yıllık bir bilgi bırakır. Dil, insangillere, kendisini öteki canlılara pek üstün kılan hızlı bir gelişme sağlamıştır. İnsanın dilini kullandığı günden beri yepyeni bir diyalektik gerçekleşmeye başlamıştır. Bu diyalektik, dil-düşünce diyalektiğidir” (Hançerlioğlu, 1999:21).3 Dil, yalnızca doğadaki diğer rakiplere karşı kazanmış olduğumuz bir zafer değildi, bu gelişim dikkatli incelendiğinde görülecektir ki kendimize karşı olan çetin mücadelelerimizin de etkin bir aracı olmuştur dil. Konuşma edimi hepimize açık ve tüm insanların temel iletişim biçimi olurken, okur yazarlık (kişi eğer şanslı bir köle değilse) yüz yıllar boyunca insanların hayalini dahi kuramadıkları bir beceri olmaya devam etti. Bu temelden bakacak olursak ‘neden yabancı dil öğrenemiyoruz?’ sorusunun muhatabı yoksul Anadolu çocukları elbette ki değildir. Bireyler salt zekâ yoksunu oldukları için öğrenme güçlüğü çekmiyorlar. Bizim çocuklarımız, en az iki dil bilen dadıların elinde büyümüyor. Böylesi ortamlarda büyüyen çocukların üstün zekalı olmasına zaten gerek de yok. Özellikle AKP iktidarı döneminde eğitim adeta yok edilmiştir. Sermayenin eğitimi ticari bir metaya dönüştürmesi, kaçınılmaz bir biçimde niteliğin nicelikle yer değiştirmesine neden olmuştur. Esasında soru baştan yanlıştır. Mevcut eğitim düzeninde çocuklarımız yabancı dil öğrenmek bir yana kendi anadillerini öğrenmekte dahi büyük güçlükler yaşamaktadır. Türkiye’deki mevcut eğitim sistemi, yirmi milyon yıllık insanlık deneyimini kendi anadilinde çocuklarına aktarmaktan acizdir. Liseden mezun olan insanlarımızın pek çoğu eline bir şiir kitabı ya da roman almadan mezun oluyor. Böylesi acı bir gerçekle karşı karşıyayken ‘yabancı dil’ sorunun ana öznesi olmaktan çıkıyor. Türkiye işçi sınıfının çocukları, iktidar tarafından dilsizleştiriliyor. Dil-düşünce diyalektiği bozulan çocukların yeni şeyleri öğrenirken ya da kavrarken başarısız olmaları oldukça normal. Karşımızda derin bir sistem sorunu var, çocuklarımız yetersiz veya tembel oldukları için yabancı dil öğrenme sorunu çekmiyorlar. Devlet okullarında öğrenim görmek zorunda olan çocuklarımız, nepotizm cehenneminde tek satır bir şey öğrenemiyor. Mülakattan torpille geçen ve memur borsasına yatırdığı parayla öğretmen olan eblehlerin nitelikli bir eğitim verebileceğini düşünmek, çocuklarımızın cinayetine ortak olmaktır. Kısacası Türkiye’de eğitim dibe vurmuştur. Karşımızda artık kendi anadilinde dilekçe dahi yazamayan milyonlarca genç var. Sistem dilsiz gençler yaratmaya çalışıyor, her şeyden önce bunun önüne geçmek için örgütlenmeli ve yeni mücadele araçları geliştirmek zorundayız… İkinci bölümde yazının icadı, Çin ve Antik Yunan’daki dilin gelişimi ve Rus klasiklerini dilimize kazandıran çevirmen Hazal Yalın’ın konuya dair kısa çözüm önerilerini okuyabileceksiniz.  

  • 1. Yuval Noah Harari’nin ‘Sapiens’ adlı eserinin insanlığın öyküsünü kaleme alırken eksik ve çarpık bir şekilde ele aldığını düşünüyorum. İnsanlığın gelişimini merak edenlerin öncelikle Orhan Hançerlioğlu ve Alaeddin Şenel’in kitaplarını okuması gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde popüler bir eser olan ‘Spiens’ kitabını daha nitelikli bir şekilde karşılaştırma imkanına sahip olabilirler (Y.N).
  • 2. Güngör, Nazife (2011). İletişim-Kuramlar-Yaklaşımlar. Ankara: Siyasal Kitapevi.
  • 3. Hançerlioğlu, Orhan (1999). Düşünce Tarihi. İstanbul: Remzi Kitapevi.