Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının nasıl paylaşılacağına ilişkin gerilim beklenildiği gibi dönüp dolaşıp Kıbrıs’ta düğümlendi.

Kıbrıs sorununu düzen neden çözemez?

AKP üst üste Maraş’ta gövde gösterisi yaptı ve iki devletli çözümü, yani zaten fiili olarak bölünmüş olan Kıbrıs’ın durumunu, uluslararası düzeyde meşrulaştırmayı önüne koydu.

Avrupa Birliği (AB) ise 10 Aralık toplantısında Doğu Akdeniz gerilimi ve Kıbrıs’taki tavrı nedeniyle Türkiye’ye yaptırımları konuşacağını duyurdu.

Kıbrıs sorununu yaratan ve çözme ihtimali olmayan emperyalizmin masasına bir kez daha güç denemelerinden sonra Kıbrıs pazarlık için gelecek anlaşılan.

Oysa günümüzden 60 yıl önce Kıbrıs belki tarihinin en güzel günlerini yaşıyordu. Ada halkının İngiliz emperyalizmine karşı verdiği mücadele başarıya ulaşmış, Kıbrıs bağımsız bir Cumhuriyet olmuştu. İki halkın da nüfusa göre temsil edildiği Kıbrıs Cumhuriyeti ayağının tozuyla 1961’de Belgrat’ta Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucularından biri oluyordu. 

Bağlantısızlar Hareketi çoğu kez emperyalizme karşı, bağımsızlığını yeni bir devrimle kazanmış ulusların bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Bugün gençlerin bu dönemi gözünde canlandırması çok zor, sömürgecilikten böylesine bir kopuş ancak Sovyetler Birliği’nin varlığında mümkündü. Çoğu kez genç burjuvazilerinin izini taşısa da bu hareketin o tarihsel kesitte ilerici olduğu şüphe götürmüyordu.

İngiliz haydutluğundan geriye Ağrotur ve Dikelya askeri üsleri kaldı. Bu üsler tıpkı ABD’nin kural tanımaz hoyratlığının ürünü olan ve Küba toprağını işgal eden Guantanamo askeri üssüyle aynı konumdaydılar. Sadece bu üsler stratejik bir konumu tutmadılar, emperyalizmin adayla ilgili oyunları için de bir platform oldular.

Haritada Kıbrıs topraklarının önemli bir kısmını işgal eden Ağrotur ve Dikelya İngiliz Askeri Üslerinin konumu görülüyor.

Yine bu yıllar Rum ve Türk emekçilerin birlikte mücadele ettiği, aynı komünist partiye üye olabildikleri yıllardı. Ve sınıf mücadelesi sürüyordu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki tuzakları aşıp sosyalizme varabilirlerdi.

Sonrası malum, Süveyş Kanalı’na ve Orta Doğu’ya hâkim bu adaya, emperyalizm kendi sefil kariyerinde biriktirdiği bütün deneyim ve kurnazlıkla saldıracaktı. 

Her iki taraftan milliyetçi çetelerin, kontr-gerillanın örgütlendiği, iki halkın birbirlerine karşı kışkırtıldığı, cinayetlerle nefretin büyütüldüğü bir ortam onların uzmanlık alanıydı. Daha önce pek gündemde olmayan Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye burjuvazilerinin bir iç politika malzemesi haline geliyordu.

1974’de Rum faşistlerin darbesi de tezgâhlanmıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yapılmıştı bu darbe ve Rum Cumhurbaşkanı kaçmak zorunda kalmıştı. Kıbrıslı Türklere karşı faşistler katliam yapmaya başlayınca Türkiye garantör ülke olarak adaya çıkarma yaptı. Türkiye’nin bu müdahalesi uluslararası hukuka uygundu, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını korumakla yükümlü üç devletten biriydi.

Ama sonra ne oldu tam bilmiyoruz, belki sırlar ortaya dökülür bir zaman sonra. Türkiye bir askeri harekâtla adayı kendi inisiyatifiyle bir sınır çizerek ikiye böldü. O günden beri bir Kıbrıs sorunu var dünyanın.

Adanın bütün kimyası değişti. Bağlantısızlarmış, sosyalizmmiş, emekçi iktidarıymış, anti-emperyalizmmiş, hepsi rafa kalktı. Gerçekten emperyalist operasyonların içinde en başarılı olanlardan biriydi.

ABD ve diğer emperyalistler isteselerdi Kıbrıs’ta bir NATO ordusunun işgali sonlandırabilirlerdi, ama sadece Türkiye’yi zorluyormuş gibi yaptılar.

1976’da tek taraflı olarak Kuzey Kıbrıs Federe Devleti, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi.

Türkiye dışında kimse bu oldu bittiyi tanımadı.

İşçi sınıfının devletli döneminde taraf olduğu bu uluslararası hukuk muhakkak kutsal değil bizim için ama hâlâ meşru bir zemin sağlıyor.

Şimdi Türkiye’nin iki devletli çözümü bir kez daha dayattığı koşullarda ve Türkiye’nin Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan’a verdiği destek sonrası Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıyabileceği söyleniyor.

Nasıl tanısın? Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni de hiçbir devlet tanımamıştı, çünkü hukuki olarak Azerbaycan’a bağlıyken Ermeniler tarafından işgal edilmişti. Böyle bir adım Azerbaycan’ın kendi bindiği dalı kesmesi anlamına gelecek.

Türkiye burjuvazisi daha öncesinde KKTC’nin Türkiye’den bağımsızmış gibi gösterilmesine özeniyordu. Şimdi AKP’nin son döneminde bu özen de kalktı. Doğu Akdeniz’de keşfedilen gaz yataklarından sonra bir kez daha yaklaşım değişti. Şimdi Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir SİHA üssü bulunuyor ve donanma için Gazimağusa’da bir üsten bahsediliyor. Başkanlık seçimlerine saklamaksızın müdahale ediliyor. 

Kıbrıs Cumhuriyeti ise adanın tek meşru temsilcisi konumunu sürdürüyor.

Ama bir de haline bakın, 2004’te AB’ye katıldıktan sonra ekonomisi çöktü. Şimdi enerji tekellerine ve onların arkasından gelen donanmalara inisiyatif dağıtıyor ve üs kiralıyor.

Altmış yılda nerden nereye geldik!

Emperyalizmin yarattığı ve emekçi halkların önüne düğüm yapıp koyduğu bütün sorunları emekçi sınıfların iradesi çözecek. Sosyalizmin bayrağı altında Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti yeniden doğacak, ister iki halklı, ister federe devletlere dayansın, bu artık teknik ve zamana yayılan bir bütünleşme süreci olacak.

Bütün dünyanın koca bir düğüme dönüştürüldüğü günümüzde örgütlenme çağrımızın altı boş değil!