Dünya emekçi halkları sosyalizmi özlüyor. Emperyalizmden ve rekabetinden arınmış bir dünyada tüm halkları en yararlı şekilde birbirine bağlamak mümkünken şu akıldışılığa bakın.

NATO’ya yaklaşan AKP’nin Güney Kafkasya açmazı

ABD’nin şemsiyesi altında İsrail’in Gazze’de bu kadar rahat cinayet işlemesiyle dünyada artık hiç kimsenin güvenlik altında olmayacağını yazmıştık. Suriye’de İran Elçiliğinin ve diplomatik misyonunun bombalanması ile bu iddia bir kez daha doğrulandı. 

Şimdi herkes nefesini kesmiş İran’ın misillemesini bekliyor. Dünya bir kez daha kanlı ve yıkıcı bir savaşın eşiğine sürüklendi. Bu akılsızlığı durduracak tek gücün işçi sınıfı siyasetinin dünya çapında örgütlülüğü olduğunu biliyoruz, ancak henüz müdahale edecek güce kavuşmadığını da görüyoruz. Sonuçta tüm ülkelerde Gazze katliamının en tutarlı ve kararlı protestocuları işçi sınıfı siyasetleri oldu. Ancak bu çapta bir komployu durduracak ve kafalarına yıkacak devletleşmiş ve uluslararasılaşmış bir işçi sınıfından bahsedemiyoruz. Bir tarafta İran sermayesine bağlı mollalar, diğer tarafta İsrail tekelci sermayesine bağlı Siyonistler, arkasında tüm emekçi halklarının düşmanı ABD tekelleri.

Belki bu yazı yayınlandığında başka bir dünya ile karşılacağız ve gündem tamamen değişecek.

Ancak olası saldırıya ilişkin spekülasyonlarla uğraşmak yerine sağlam gidelim ve bir süredir AKP’nin ABD ve NATO’ya yanaşma eğilimine ilişkin diziye devam edelim. Bu eğilimin muhtemel sonuçlarını; Avrupa’da1 , Irak’ta2, Afrika Boynuzu’nda3, Karadeniz’de4 tartıştık. 

Bu sefer Güney Kafkaslara bakalım.

Türkiye gibi orta büyüklükteki bir kapitalist ülkenin sermaye sınıfı yayılmacılık konusunda ne kadar hırslı olursa olsun, kendi için emperyalist bir devlete sahip olarak kalamaz. Eninde sonunda emperyalist düzende bir hegemon devlete yanaşmak zorundadır. 

Türkiye son 10 yıldır, diğer devletlerin iç işlerine karışma, iç veya uluslararası savaşlara etki etme, silah bağımlılığı yaratma, askeri birlik bulundurma, yardımlar- televizyon dizileri- burslar, okullarının vb. ile kültürel bir hegemonya inşa etme, siyasi ittifak ilişkileri geliştirme ve sermaye yatırımları ile ekonomik yönlendirme konusunda çoğu kez alnımızda bir leke olarak kalan birçok yetenek kazandı.

Şimdi bu yetenekleri pazarlık masasına koyuyor. Erdoğan’ın Mayıs başında yapacağı ABD ziyaretinden sonra Türkiye sermayesinin nasıl bir angajmana girdiğini daha net göreceğiz.

Türkiye sermayesi Balkanlara, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya olduğu kadar özellikle Türki Cumhuriyetler üzerinden Orta Asya’ya da yayılmaya çalıştı. Bu yayılmanın en önemli kapısı dünyanın en karmaşık sorunlarına sahip bölgelerinden biri olan Güney Kafkaslardı. 

2020’deki Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan’a verdiği askeri destek sonrası Orta Asya ile doğrudan bağlantı olanağı artmış gözüküyordu.

Şimdi aşağıdaki haritadan bölgedeki coğrafi dinamikleri hatırlayabiliriz.

Haritada görüldüğü gibi Türkiye sermayesinin Orta Asya ile ilişkilenmesinin önünde Sovyetler Birliği döneminde şekillenmiş Güney Kafkasya siyasi coğrafyası bulunuyordu. Ermenistan ile sınırlı diplomatik ilişki coğrafi değil ama siyasi bir engel oluşturuyordu.  Ermenilerin Syunik, Azerbaycanlıların Zengezur dediği bölge Ermenistan’ın İran ile bağlantısını sağlıyor, ancak Türkiye’nin Nahçıvan üzerinden Azerbaycan’a, oradan Hazar üzerinden Orta Asya’ya ulaşımını engelliyordu.

Haritada izlenen Ermenistan’a bağlı Zengezur bölgesinde oluşturulacak demiryolu ve karayoluyla Türkiye Azerbaycan ve oradan Hazar Denizi üzerinden Orta Asya ile ilişkilenecekti. Bunun aynı zamanda Çin’in hegemonya projesi olan Yeni İpek Yolu’nun önemli bir hattını oluşturarak Türkiye sermayesine katkı yapacağı düşünülüyordu. Türkiye sermayesinin Orta Asya’da kendine göre bir hegemonya inşası anlamını da taşıyordu.

Ancak engeller vardı. Hala Ermenistan Zengezur Koridoruna izin vermiş değil. Ayrıca söz konusu koridor İran’ın tepkisini çekmişti. 

Ermenistan’a Zengezur üzerinden bağlanan İran hem buradan Kuzey Kafkasya’ya ulaşıyor, hem Ermenistan ile ticaret yapıyor hem de Azerbaycan’a karşı bir denge unsuru oluşturuyordu. 

Tüm hikâyeyi bu kısa yazıya sıkıştırmak mümkün değil ama olayın karmaşıklığını anlamak için Azerbaycan’ın İsrail ile müttefik olduğunu, İran ve Azerbaycan’ın karşılıklı birbirlerini iç işlerine karışmakla suçladıkları biliniyor. Bir de Türkiye’nin her durumda NATO üyesi olduğu düşünülürse İran’ın Kuzeyindeki ekonomik koridoru bir tehdit olarak algılaması anlaşılabilir.

Bunun üzerine Türkiye İran’a 2023’te koridorun İran tarafında ve sınır oluşturan Aras Nehri’nin güneyinde açılmasını teklif etti. 2023 Ekim’inde İran’ın bu teklifi kabul etmesiyle anlaşmaya varıldı ve gerilim hafiflemiş oldu.

BRICS’e kabul edilen İran üzerinden Yeni İpek Yolunun işlevli bir hattının inşası tüm taraf ülkelerin sermaye sınıflarının işine gelmişti. Sonuçta bu hat Bakü-Tiflis-Kars yoluna göre 300 km kadar daha kısa ve ekonomikti.

Ancak bir süredir gelişen başka bir dinamik kendini gösterdi. ABD ve genel olarak Batı emperyalizmi Rusya’yı kuşatma ve Kafkaslarda etkin hale gelme planının parçası olarak Ermenistan’ı kendi müttefiki haline getirme konusunda yol aldı. 5 Nisan’da Ermenistan Başbakanı Peşinyan’ı Brüksel’de ağırlayan Avrupa Birliği, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın da bulunduğu toplantıda Ermenistan’a hatırı sayılır bir yardım paketi açıkladı. 

Bir de buna Türkiye’nin ABD için bir emperyalist unsur haline gelme eğilimi eklendi.

Bu gelişme İran için büyük bir güvenlik açığı anlamına geliyor. Rusya için de öyle. Çin ise Yeni İpek Yolu’nun daha açılmadan önemli bir hattının Batı emperyalizminin etki alanında kaldığını görüyor.

Şimdi Türkiye sermayesi ne yapsın, kimin için Güney Kafkasya’da kazandığı yetenekleri kullansın? Emperyalist dünyanın cilveleri!

Dünya emekçi halkları sosyalizmi özlüyor. Emperyalizmden ve rekabetinden arınmış bir dünyada tüm halkları en yararlı şekilde birbirine bağlamak mümkünken şu akıldışılığa bakın.