Avrupa'yı sanayisizleştiren Büyük Almanya, biriken faturaları ödemek zorunda. Becerebilir mi? Çok zor. Kriz büyük çünkü. Kaotik bir döneme giriyoruz.

Enkaz mevsiminde tek çare

Şöyle bakılabilir: Türkiye ekonomisi çöktü, daha da çökecek, tamam, ama göbeğinden bağlı olduğu Avrupa'da durum farklı mı? “Büyük Almanya” bile ne yapacağını bilemiyor.

Aslına bakılırsa, dünya siyasetine bir “jeoekonomik güç” olarak AB'nin önünde giren Berlin Cumhuriyeti, bu yıl yaşayacağı büyük gerilemeyi, diğer AB üyelerinin sırtından finanse etme hesapları yapıyor. Evdeki hesap tabii, çarşıya nasıl uysun? Daha şimdiden ülkedeki şirketlerin yarısı çalışmıyor. Mal ve hizmet üretimindeki düşüş kâbus gibi. Kimya, ilaç, makine imalatı, teknoloji ve otomotiv gibi reel ekonomi sektörleri üzerine kurulu Alman düzeninde, bu yıl en az yüzde 15'lik bir ihracat gerilemesi yaşanacağı tahminini yapanlar “düzen düşmanları” değil, bizzat Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK). Ekonomi Bakanı bu yıl yüzde 6,3'lük bir ekonomik daralma bekliyor, ama bu rakamı yüzde 10'ların çok üzerine çekenler de var.

Alman GSYİH'sı ne kadar düşecek sahi? Şu anda 10 milyon “gizli işsiz” var; hani şu “kısa çalışma” başvurusunda bulunanlar... Bu çöküşe, bu intihar operasyonuna yılbaşında bir ihtimal olarak dikkat çekseydik, bizimle alay ederlerdi. Durum o kadar vahim. Demek ki, kapitalizmler, en gelişkinleri de dahil, krizin her an patlayabileceği haksızlık rejimleriymiş. Demokratları, illiberal demokratları, İslamcıları, faşistleri vs... Fark etmiyor...

Ama soru ortada duruyor: Berlin'deki bu gerilemeyi, bu daha şimdiden resesyonu kim finanse edecek? Alman tarihinde eşi görülmemiş bir daralma yaşanıyor. ABD destek falan veremez, yapamaz, çünkü artık kendisi himmete muhtaç bir gangster emeklisi dede... Kuyruğunu her gün bir başka tramvayın çiğnediği “cevval arslan”. Çin mi? Rusya?

Kapitalist merkezler arası nefret ilişkileri yoğunlaşıyor. Sadece Atlantik ötesi bakışlarda (Washington-Pekin-Moskova) saklı değil bu duygu. İsteyen AB içine bir göz atıp Roma'dan Berlin'e yönelen “resmi” bakışı analiz etmeye çalışabilir. Almanya, Güney Avrupa'daki çöküntünün daha şimdiden günah keçisi. “Corona Tahvilleri”ne Berlin'den gelen reddiye bardağı taşırdı, diyorlar...

Her neyse... Biz bu tür sürtüşmeleri Kapital'in ilk cildinden de biliyoruz. Mesela Marx, burada “Sermayenin Birikim Süreci”ni işlerken, “Kapitalist Birikimin Tarihsel Eğilimi” bölümünde “dolaysız üreticilerin mülksüzleştirilmeleri”ne değiniyor ve aslında kapitalizmi tanımlıyordu. Kapitalist düzenin bu sürtüşmelerden aldığı ölümcül yaralara işaret etme ihtiyacı duyuyordu.

Gerçekten de, sermaye sermayenin kurdudur. Her bir kapitalist başka kapitalistleri yutmadan yaşayamaz. Krizler bunun için en ehven şartları oluşturur. Ama bu yutma ve yutulma sürecini biz neden demokrasilere “teşmil etmeyelim”. Öyledir. Öyledir de, bu tür sürtüşmeler, kendi başlarına, kapitalizmin sonunu getiremez. Kurtlukta düşeni yemek kanundur ve bu kanunun üzerinde yükselen düzene biz kapitalizm diyoruz.  Yani mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi operasyonu, süreklidir.

Kapitalistler böyle birbirlerini yemeye başlarsa, kriz derinleştiğinde sistem ortadan kalkmaz mı?

Olmuyor. Eğer aşkın bir düzen öneren devrimci parti ve onun müttefikleriyle kurgulayacağı bir iktidar mücadelesi yoksa, bu alanda mesafe alınmamışsa, kapitalizmin enkazı üzerinde yeni kapitalizmler yükseliyor. Örnek mi? Bundan 75 yıl önce şu günlerde Kızıl Ordu'nun inanılmaz bedeller ödeyerek girdiği Berlin yerle bir olmuştu, tamam, ama bu enkazın içinden özellikle de batısından, yeni bir kapitalist-emperyalist düzen çıktı. Öyle bir düzen ki, daha 45 yılı dolmadan yanı başındaki sosyalizmleri bile yuttu. Bundan sonra da böyle şeyler yaşanabilir. Kapitalizmin kendi kendine çözülmesi, artık hayal bile değil. Dışarıdan müdahale şart. Kitleselleştirilecek bir sosyalizm programı, yani.

Sanayisizleştirenler sanayisizleştirilir mi?

Bugüne bakalım: AB, özellikle de Avro Bölgesi, resmen sallanıyor, Türkiye'deki gerilemeyle uğraşacak halleri mi var?  Ankara'nın cahil imamları ve onları bir dönem iktidara taşıyan “laikler”, “liberaller”,  1945 sonrası Batı Berlin hesapları yapıyor olabilirler. Ama Türkiye, o hayalleri taşıyamayacak kadar yıpranmış bir zayıf halka. Kopacak. Kopacak da, nereye sürüklenecek, işte o bir soru...

Yukarıda sorduk ve yanıtladık: Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirildiği bir sürecin, bir sürekliliğin, bu kan dolaşımının kendi başına sona ermesi mümkün değildir. Bir dış müdahaleye ihtiyaç var. Aynı şeyi Avrupa çapında bir başka kavramlaştırmayla düşünebiliriz. Büyük Almanya, Avrupa'yı sanayisizleştirdi. Sanayi üretimini, çekirdeğini, kendisinde topladı. Bunu bir eğilim olarak görüyoruz ve söyleyebiliyoruz. Almanya'nın yakınındaki bölgeler/ekonomiler üretimin can alıcı merkezi halini alırken, AB üyelerine, Avrupa Bölgesi üyelerine gelişkin birer depo (dağıtım merkezi) hizmeti sunma şansı tanınıyordu. Sorumuz şu: Sanayisizleştirenler sanayisizleştirilecek mi?

ABD, acaba Çin ve Almanya Avrupası karşısında böyle bir kaderi mi yaşayacak?

Avrupa zangır zangır titriyor. Çökenler, yutulanlar, bu süreci finanse etmek zorunda. Ama henüz kimin tam kârlı çıkacağını bilemiyoruz. Sadece AB demokrasisine tapınan “solcuların” çaresizliğine gülüyoruz. Demokrasi diye taptığınız düzen böyle pek somut bir tuzak işte... Emperyalist merkezlerin birbirlerini, yandaşlarını, muhaliflerini yiyerek yer değiştirdiği bir düzen... Yıllarca bu rezaleti överek, gerektiğinde kapağı o merkezlere atarak, mücadeleyi ise zindanlarda bedel ödeyen Barışlara bırakarak yaşadınız. Neyse...

Türkiye, çökerek başka çöküşleri finanse edecek bölgelerden biri. Bütünlüğünü koruması imkânsız gibi bir şey. Küçültülecek ve belki adı bile kalmayabilecek. Kendisi gibi zayıf halkalarla birlikte, büyük sermayenin dış merkezlerine yem olacak. Saf siyasal değil, ekonomik bir zorunluluğun önünde duruyoruz. Daha kötü yani.

Avrupa'yı sanayisizleştiren Büyük Almanya, biriken faturaları ödemek zorunda. Becerebilir mi? Çok zor. Kriz büyük çünkü. Kaotik bir döneme giriyoruz. Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi, kapitalizm içi bir süreç olmaktan, ancak sosyalizm  programıyla çıkar. Bu da yok Alman veya AB gündeminde.

Biz, bize bakalım: Sosyalist hükümet fabrikaları, banka ve sigortaları, büyük toprakları kamulaştırır, bu asalakların hepsi mülksüzleştirilir ve yeni, plancı bir sosyalist cumhuriyet kurulur. Elimizde ve önümüzde, başka hiçbir yöntem yok. Şans da yok.