Çocukları bilimsel gerçekler üzerinden değil de maneviyat(!) üzerinden afetlere hazırlamaya kalkışıp ‘Din Öğretiminde Dayanıklı Sınıflar Hareketi Projesi’ni (DÖDSHP) başlatıyor!

Depreme 'manevi hazırlık!'

Günümüzde bilimden-gerçeklerden en uzak duran bakanlık, herhalde Eğitim Bakanlığıdır. Bu bakanlığın görevi, öğrencilere bilimsel gerçekleri öğretmek; onlara gerçeğe ulaşabilmeleri için düşünme, okuma, sorgulama, irdeleme ve araştırma gibi becerileri kazandırmaktır. Ancak eğitim bakanlığı yıllardır gerçeklerle bağdaşmayan söylem ve öğretilerde bulunmaktadır. Ayrıca bu bakanlık dışında, ülkeyi yöneten siyasetçiler de, bilimsel anlayıştan nasibini almamış kişiler de gerçek dışı söylemlerde bulunabilmektedir.

Gerçek dışı söylem ve öğretilerin en önemlilerinden biri, deprem, sel, toprak kayması ve orman yangını gibi felaketlerin ‘kader’ söylemiyle geçiştirilmesi ve olayın nedeninin kaderle açıklanmasıdır. ‘Kader’ söyleminin vicdanları sızlatan olaylarda da kullanılmasının bir nedeni siyasal olsa da, ikinci nedeni ne yazık ki kişilere öğretilen inançlarla ilişkilidir.

Batı dünyası, yaşadıkları Rönesans ve Aydınlanma süreçleri sonrasında, inançlarını koruyup iç dünyalarında yaşatırken, yaşamlarında bilimsel bulgulara-gerçeklere de yer vermeye başlamıştır. Örneğin bilimsel gerçeklerden haberdar olanlar arasında, dünyanın öküzün boynuzları üzerinde durduğuna ve öküz başını salladıkça deprem olduğuna inanlar pek olmadığı gibi, depremin yörede işlenen günahlar nedeniyle gerçekleştiğine de, depremin ‘kader’ olduğuna inananlar da pek yoktur. Çünkü gerçeğe önem verenler, ülkemizde deprem uzmanlarının açıkladığı üzere, depremin yağmur ve sis gibi bir doğa olayı olduğunu, belirli koşullar oluştuğunda fayların kırılmasıyla meydana geldiğini bilmektedir. Bu bilgi nedeniyle gelişmiş ülkeler fayların haritasını belirlemiş, faylardan uzak yerleşime önem vermiş, fay yakınlarında inşaat kaçınılmaz olduğunda da fayın olası kırılma şiddetine dayanıklı bina yapımına özen göstermişlerdir. Bu nedenle, Türkiye gibi ülkelerde 5-6 şiddetindeki depremlerde can kaybı olurken gelişmiş ülkelerde can kaybı pek olmamaktadır. Bu nedenle Türkiye’de 5-6 şiddetinde deprem olduğunda insanlar kendilerini sokağa atarken, onlar paniğe kapılmamaktadır.

Bilime/gerçeğe önem verilmediğinden, 2023 Kahramanmaraş depreminde, son yıllarda yapılan binaların yanında 2015’te depreme karşı güçlendirilmek için yıkılıp yeniden yapılan binalar arasında da yıkılanlar olmuştur. Benzer durum maden ocağı facialarında da yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde maden ocağı faciaları çok azalmışsa da, ülkemizde ‘kader’ anlayışı öne çıkarılıp bilimsel gerçekler göz ardı edildiğinden, her anı bir facia olabileceği korkusu yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkeler dediklerimiz de, bilindiği gibi bilime önem veren ülkelerdir.

Özellikle eğitim-öğretim süreçlerinde yer alan gerçeklerle bağdaşmayan öğretilerle siyasi yetkililerin gerçek dışı söylemeleri nedeniyle, ülkemizde gerçek dışı söylemlere inanma durumu da yaygındır.  Cumhuriyetin 100. yılını yaşadığımız bu günlerde de, gerçek dışı söylemlere inananlar az değildir.

Dua ile depremden ve denizde boğulmaktan kurtulabileceğine, hastalığının geçebileceğini çocuk/ev sahibi olabileceğine inananlar vardır. Gezi parkı olaylarında cami imamı “öyle bir şey olmadı” dese de Dolmabahçe Camisinde bira içildiğine, geçen gün bir AKP’li milletvekilinin “AKP’den önce traktör yoktu” sözüne, hatta şeyhiyle beraber olduğunda cennete gidebileceğine, … inananlar da çoktur. “CHP camileri yaktı” gibi pek çok insanın hâlâ inandığı ya da inanmak istediği söylemler de az değildir.

Böyle bir ülkede, yüzünü gerçeklere çevirmesi beklenen bakanlık, gerçeklerden uzak yeni bir girişimde daha bulunuyor. Çocukları bilimsel gerçekler üzerinden değil de maneviyat(!) üzerinden afetlere hazırlamaya kalkışıp ‘Din Öğretiminde Dayanıklı Sınıflar Hareketi Projesi’ni (DÖDSHP) başlatıyor!

İmam hatip değerleriyle yetişmiş olan eğitim bakanı bu konuda, “Türkiye'nin, dünyanın birçok ülkesinde bir asırda görülebilecek felaketlerin çok kısa bir zamanda görülmesini mümkün kılan bir coğrafyada bulunduğunu” ve “böyle bir kader ve imtihana hazırlıklı olmak, gerekli hazırlıkları yapmak” olduğunu söylüyor! Bakanın güneş doğması, yağmur yağması ve deprem gibi her coğrafyada yaşanan doğal olayları, “kader ve imtihan” olarak yansıtması, kendisinin gerçeklerden ne denli kopuk olduğunu gösteriyor. Bakanın bu açıklaması ‘manevi hazırlık’ konusunun AKP’nin benimsediği ve diyanetin dile getirdiği öğretilere dayalı olacağını da gösteriyor.

Bakanlığın, doğal felaketlerle ilgili ‘imtihan’ durumunu, felaketin vahametini artıran işler yapan kişilerin değil de felaketten zarar görecek kişilerin sınavı olarak gördüğü anlaşılıyor. Bu nedenle, öğrencileri felaketin yol açacağı hasarı en alt düzeye indirmek için yapılması gerekenler konusunda hazırlamaya kalkışmıyor. Bilimsel olarak neden doğal felaket olduğunu açıklamaya da kalkışmıyor. Doğal felaketlerin, sel yatağına alt geçit, ev, hava alanı, … yapılırsa; fay hattı üzerinde olası deprem şiddetine dayanıklı olmayan bina yapılırsa ya da yapılacak her türlü inşaatta eksik, yetersiz ya da yanlış malzeme kullanılırsa felaketin boyutunun artacağını öğretmeye de kalkışmıyor. Neden her fırtınada Karadeniz sahil yolunun hasar gördüğünü, neden sulak arazi üzerine havaalanı yapıldığını, depreme dayanıklı olsun diye 2015’ye yıkılıp yeniden yapılan binaların Kahramanmaraş depreminde neden yıkıldığını da anlatmaya kalkışmıyor. Öğrencileri felaket anında, neler yapılması gerektiği konusunda da eğitmeye kalkışmıyor.

Bakanlık olayı felaketten mağdur olacakların ‘imtihanı’ olarak gördüğünden, manevi hazırlık sürecinin, öğrencileri kadere bağımlı kılıp ölüm sonrasına hazırlama sürecine dönüşeceği ve DÖDSHP’in, çocukları bu sınava hazırlayan bir dershane işlevi göreceği anlaşılıyor. Bilimsel gerçekler göz ardı edildiğinden manevi hazırlık sürecinde, dini söylemlere dayalı öğretim yapılacağı belli oluyor. Bakan tarikatlarla işbirliğine devam edeceklerini açıkladığına göre, öğrenciye bu süreçte herhalde

  • Bilimsel anlayıştan nasibini almamış kişilerden “her şeyin kadere bağlı olduğu”; yaşanan felaketlere, felaketin olduğu yörede yaşayanların işlediği günahlarının yol açtığı;
  • Bir ilahiyatçıdan, “sınıftaki başı açık kızlar nedeniyle meleklerin derse gelmediği”;
  • Bir ilahiyatçı rektörden, “en iyi tedavinin, ruhi tedavi ve namaz olduğu”;
  • Bir diyanet doçentinden, “Depremin, Allah’ın insanların sabrını sınadığı bir imtihan olduğu” ve “Deprem sırasında sabrederek zararlardan kurtulacağımız”;
  • Diyanet'ten de, “karma eğitimin uygun olmadığı” ve “Kuran’la birlikte olmayan çocukların şeytanla veya şeytani insanlarla birlikte oldukları”; …

ve benzeri konular öğretilecek.

Bakanlığın anlayışına göre, yukarıda değinilen ve benzeri konuları öğrenip yaşamında uygulayan kişi, olası felaket sınavına hazır hale gelmiş olacak: Felaketten kurtulamayıp ölürse de, cennete gidecek.

Eğitim bakanlığının ne yapacağı belli olmaz: Öğrencilere, insanı depremden, selden ve boğulmaktan kurtaracak duaları da öğretebilirler, cennete gitmek için AKP’ye oy verilmesi gerektiğini de.

Hedef din toplumunu yaratmak olunca, manevi hazırlıkların başta yoksulluk olmak üzere başka konular için de gündeme gelmesi kaçınılmaz olacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik düzenini korumakla görevli yargı organları ne yapacak derseniz, onlar da ‘manevi hazırlık’ içinde olacak!

[email protected]