Yunanistan’da milyarlarca dolarlık özelleştirme yapıldı ve çok daha bağımlı bir ülke haline geldi. Şimdi bu alçakça operasyonu yöneten Alman sermayesinin temsilcisi Merkel bir kurtarma operasyonu daha yapacak.

Avrupa Birliği kuzey/güney çatlağını onarabilecek mi?

Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını Almanya, dolayısıyla Merkel 1 Temmuz’da devraldı. Çok kritik bir altı ay Almanya’nın başkanlığında toplanacaklar. 

AB pandemiden ağır bir şekilde etkilendi ve nerede duracağı belli olmayan tarihi bir çöküş yaşıyor. AB liderleri Merkel’in başkanlığında Temmuz ortasında önlem paketini görüşmek için bir araya gelecekler. Daha önceki buluşmalarda anlaşmaya varamadıkları biliniyor.

750 milyar avroluk bir destek paketi söz konusu.

Ancak bu desteğin üye ülkeler arasında nasıl paylaşılacağı ve hangi koşullara bağlı olacağı konusunda görüş ayrılığı bulunuyor. Biraz sonra bahsedeceğimiz pandemiden daha çok etkilenen Güney ülkeleri ortak bir fon oluşturulmasını ve karşılıksız olarak ülkelere verilmesini istiyor. Hollanda, Finlandiya, Danimarka gibi Kuzey ülkeleri ise desteğin kredi şeklinde olmasını ve koşullara bağlanmasını savunuyorlar.

Almanya Temmuz toplantısına giderken bir formül öneriyor: 500 milyarı hibe şeklinde, 250 milyarı kredi.

Eninde sonunda Avrupalı şirketleri kurtarmaya dönük bu programı ve tartışmanın içeriğini anlamak için çok önemli bir deneyim var elimizde. 2008 çöküşü ve bunun yarattığı artçı sarsıntılara AB’nin nasıl müdahale ettiğini hatırlamak süreci daha iyi kavramamızı sağlayacak.

Kapitalizmin en asalak kesimi olan mali sermaye bir şey üretmeden paradan para kazanmanın yollarına bakar. Kapitalizmin yapısal krizinin üretim alanlarına yatırımını kısıtlamasından bu yana hâkim sermaye biçimi haline gelmiştir. Bu başlıca finansal hilelere dayalı öbeğin hâkimiyeti son 30 yıldır emekçi sınıfların başına örülen bütün belalardan birinci derecede sorumludur.

Ama bir o kadar da güçsüzdürler. Devasa para yığınının üzerinde oturmaları onların varlığını daha da kırılgan yapıyor.

Gerçekten 2008 çöküşü mali sermayeden başladı. ABD’de ödenemeyen ev kredileriyle ilgili borçların patlaması birbirine bağlı birçok bankanın ardı ardına iflasına yol açtı.

Emperyalist merkezlerin devletleri, AB de dâhil olmak üzere, aslında işçi sınıfının sırtından kazanılmış trilyonlarca doları bankaları kurtarmak için kullandı. Bu süreçte işsiz ve aç kalan milyonlar umurlarında bile olmadı.

Ama bu arada bazı ülkeler de battı. Özellikle, AB’ye 1980’de kabul edilen ve bu süreçte sanayisizleştirilen Portekiz, İspanya ve Yunanistan.

AB bu ülkelerin sermayesini kurtarmak için büyük bir fırsatçılık yaptı.

Özellikle dış borcu nedeniyle iflas eden Yunanistan’a Troyka (AB, AB Merkez Bankası ve IMF) ağır koşullar getirdi.

Kemer sıkma ve kamusal varlıkların özelleştirilmesi.

Yunanistan’da milyarlarca dolarlık özelleştirme yapıldı ve çok daha bağımlı bir ülke haline geldi. O yaştan sonra dilenmeyi kendine yediremeyip intihar eden çok sayıda emekli Yunan emekçi oldu.

Şimdi bu alçakça operasyonu yöneten Alman sermayesinin temsilcisi Merkel bir kurtarma operasyonu daha yapacak.

Bu sefer mali sermaye henüz çökmedi ve sıranın kısa bir süre sonra kendilerine geleceğini bilerek şirketleri ayakta tutmaya çalışıyorlar. Ama huylu huyundan vazgeçmez. Desteğin kredi şeklinde verilmesini isteyen Kuzey ülkelerinin diretmesinde fırsatçılık bulunuyor.

Kuzey ve Güney ülkeleri arasında oluşan derin çatlak hakkında bir fikir edinmek için aşağıda derlediğimiz tabloya bakılabilir. Güney ülkelerine Kıbrıs Cumhuriyeti ve diğer Balkan ülkeleri eklenebilirdi ama sadeleştirmek için bu beşer ülkeyle sınırlı tutuldu.

Tabloda görüldüğü gibi, beş kuzey ülkesinin ulusal gelirlerine borçlarının oranının ortalaması %50 civarındayken, güney ülkelerinin borçları bir yıllık ulusal gelirlerini aşmış bulunuyor.

Pandeminin ilk dalgası kuzeyde ortalama -6% civarında bir küçülmeye neden olmuşken, güney ortalaması %9 civarında. İşsizlik oranları da benzer, kuzeyde %6, güneyde %10’u geçiyor. Kişi başına düzen ulusal gelir ise kuzeyde 54 bin dolar iken, güneyde ortalama 35 bin civarında.

2008 çöküşü bu çatlağı çok daha fazla artırmıştı, muhtemelen şimdi de böyle olacak.

Temmuz ortasında AB ülkeleri liderlerinin toplantısını izleyeceğiz, onlar kriz-fırsat ikilemi ile bakacaklar sürece, biz ise bu asalak düzene devam mı, yoksa sosyalizm mi diye.