Eğitim bakanının Cumhuriyet değerlerine, çağdaşlaşmaya ve insan haklarına karşı olduğu bilinen kuruluşlara STK demesine bakarsanız, mafya da, çeteler de, terör örgütleri de birer STK olmaktadır!

Tarikatlar/Cemaatler STK mı?

Bilindiği gibi tarikatlar, Müslümanlığın ilk birkaç yüzyılında, hem dini anlayışa o yılların koşullarına uygun yorum getiren hem de yeteri kadar eğitim kurumu olmadığından dini öğretim yapan kuruluşlardır. Zaman zaman dini anlayışa yorum getirenlerle devleti yönetenler arasında anlaşmazlıklar da çıkmıştır. Örneğin dört halifeden üçünün (Ömer, Osman ve Ali) suikasta uğraması ve Peygamberin torunu Hüseyin ile 72 taraftarının halife I. Yezid’in binlerce askeri tarafından 680’de öldürülmesi bir bakıma dini anlayış farkından kaynaklanmıştır. Türkiye Müslümanlarının çoğunluğunun bağlı olduğu Sünni Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife de, halife Ebu Cafer el-Mansur tarafından 767 yılında tutuklanmış işkence ettirilip öldürtülmüştür. Hallacı Mansur, öğretileri kimilerini rahatsız edince 913 yılında ev hapsine mahkum edilmiş, yıllar sonra yeniden yargılanarak 922’de kırbaçlanıp burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edilmiştir.

Ortaçağın sonuna doğru yaşanan Rönesans dönemi ve ardından gelen Aydınlanma sürecinde, Batı insanı, inancını sürdürürken, giderek din kitaplarındaki bilgileri değil de, bilimsel araştırmalarla üretilen bilgileri günlük yaşamlarında kullanmaya başlamıştır. Müslüman dünyasında ise böylesine bir dönüşüm yaşanmamış, üstelik tarikatlar toplumsal ve bireysel yaşam için gerekli tüm bilgilerin din kitabında olduğuna inanmaya ve mensuplarını ağırlıklı olarak ölüm sonrasına hazırlamaya devam etmişlerdir. Bu arada siyasetle ve/ya da ticaretle ilgilenen tarikatlar amacından sapmış, dinsel sömürüyü kullanıp yenilik karşıtı olmuşlardır.

Osmanlı, Z. Işık’a göre1 hem tekkelerin idari ve ideolojik dünyalarına müdahale etmeye hem de yeni tekkelerin açılmasını önlemeye çalışmıştır. Ancak Osmanlı Batıdaki gelişmelerden etkilenmeyip din toplumu niteliğini korudukça tarikatçılık giderek yaygınlaşmıştır. 19. yüzyıl tasavvufçularından Kuşadalı İbrahim Halveti tarikatların durumunu, “Tekkelerde artık hayır kalmamıştır. Bunların kaldırılması lazımdır. Bunlardan artık insanlığa da, İslam’a da hiçbir hayır gelmez. Çünkü tekkeleri, meyhane ve kerhaneye dönüştürdüler2 diyerek özetlemiştir. Osmanlıda 31 Mart 1325’te (miladi takvime göre 13 Nisan 1909’da), Derviş Vahdeti’nin kışkırtmasıyla, II. Meşrutiyet’e karşı olanlar tarafından gerçekleştirilen bir kalkışma yaşanmıştır. Benzer şekilde bazı tarikatlar, Kurtuluş Savaşı’na bile karşı çıkmıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra da tarikat kaynaklı bazı kalkışmalar yaşanmıştır. Tarikat kaynaklı kalkışmalardan biri Şeyh Sait isyanıdır. Onun torununun, “İsyan başarılı olsaydı İslami bir Kürt devleti kurulacaktı” (soLportal, 7 Ocak 2024) demesi her şeyi açıklamaktadır.

Tarikatlar/tekkeler, genelde Cumhuriyet rejimine, çağdaşlığa ve insan haklarına karşı kuruluşlar oldukları için ve de “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamayacağından3 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı yasa ile yasaklanmıştır. Bu yasa, Anayasanın koruması altında olan ve günümüzde de geçerliliğini koruyan bir yasadır.

Tarikatlar/cemaatler günümüzde de, genelde hem cumhuriyet hem de çağdaşlık karşıtı oldukları gibi, mensuplarını çeşitli şekillerde sömüren ve mensuplarının özgürleşip birer yurttaşa dönüşmesini engelleyen oluşumlardır. Pek çok tarikat/cemaat lideri, kızların okumasına bile karşıdır. 15 Temmuz 2016’da yaşanan Fetöcü kalkışma, tarikatların neler yapabileceğinin son örneğidir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ise, çağdaş anlayışların geçerli olduğu, insan, toplum ve doğa yararına işlev gördükleri için adını yurttaşlıkla ilgili ve uygar anlamına gelen İngilizce ‘civil’ sözcüğünden alan kuruluşlardır.

Bilindiği gibi, tarikatlar/cemaatler resmi makamların onayı ile kurulmamış yasa dışı oluşumlardır. Tarikat/cemaat liderliği ömür boyu sürmekte, lider ölünce yerine genellikle büyük oğul geçmektedir. Dernek, vakıf ve spor kulüpleri gibi STK’lar ise resmi izin alınarak kurulabilen, adları ve tüzükleri resmi makamlarca onaylanan yasal kuruluşlardır. Tüzükleri gereği belirli zamanlarda genel kurullarını toplamak ve yeni yönetimlerini belirlemek zorundadırlar. STK başkanları seçimle belirlenmekte ve seçimle değişmektedir.

Tarikatların/cemaatlerin üyeleri, iradelerini liderlerine teslim etmiş, kula dönüşmüş kişiler olurken, STK üyeleri özgürlüklerinin ayrımında olan yurttaşlardan oluşmaktadır.  Tarikatların/cemaatlerin amacı din toplumu oluşturmak, STK’ların hedefi ise ilgili oldukları alanda topluma yararlı hizmet sunmaktır.

Yukarıda özetlenen konuları gayet iyi bilen eğitim bakanı Yusuf Tekin geçen ayın 18’inde, “Tarikat ve cemaatlere STK” dediklerini açıklamıştır. Bakanın böyle söylemesinin amacı, akıl karışıklığı yaratarak gerici uygulamalarını meşru göstermektir.

Yeni Şafak yazarlarından birinin Aralık 17’de “tekke ve tarikatların bugün dernek ve vakıf statüsünde devam ettiğini” yazması, iki gerçeği ortaya çıkaran bir açıklama olmuştur. Bir gerçek, tekke ve tarikatların, dernek ve vakıf-STK- niteliğinde olmadıklarıdır. İkinci gerçek ise, adı STK niteliğinde olsa da bazı kuruluşların tekke ve tarikat niteliğinde olduklarıdır. Bu son gerçek de, adı dernek/vakıf olsa da, tekke/tarikat/cemaat niteliğinde olan- Cumhuriyet değerlerine ve çağdaşlığa karşı olan- kuruluşların da STK sayılamayacağını göstermektedir.

Profesör olan eğitim bakanının Cumhuriyet değerlerine, çağdaşlaşmaya ve insan haklarına karşı olduğu bilinen kuruluşlara STK demesine bakarsanız, mafya da, çeteler de, terör örgütleri de birer STK olmaktadır! Olacak iş mi?

Gericilik uğruna, gerçekleri bu denli çarpıtmaya değer mi?

[email protected]