Pek çok “şey” için kullanılır bu söz: kişiler, kurumlar, ülkeler, durumlar… Şimdi bir üniversitemiz için kullanıyorum. Seçkin, güzide, gözde, anarşist yuvası…
Pek çok “şey” için kullanılır bu söz: kişiler, kurumlar, ülkeler, durumlar… Şimdi bir üniversitemiz için kullanıyorum. Seçkin, güzide, gözde, anarşist yuvası… Bunların hepsi söylenmiştir. Ama hepsinden önce “Amerikan üniversitesi” denilmiştir. Öyle bilinmiştir. Aslına bakılırsa, öyle de kurulmuştur. Bunu yabancı uzmanların yazıp çizdiklerinden, kuruluş yasasının parlamentodaki görüşmelerinde yapılan konuşmalardan, başlangıçtaki akademik kadrolardan biliyoruz. Öğrenciler de biliyorlardı ya da kısa zamanda öğrendiler. Bir örnek:
“Amerika’dan gelen mühendis ve teknik elemanlar Amerikan şirketlerine son derece pahalıya mal olmaktaydı. Oysa Türkiye’deki teknik eleman ücreti çok daha azdı. Fakat Türkiye’deki teknik elemanlar hem İngilizce bilmemeleri hem de Amerikanvari üretime alışkın olmamaları nedeniyle Amerikan şirketlerinin işine yaramıyordu. (…) Başlangıçta meselenin farkında olmayan gençler bu amaç için yetiştirildiler. Fakat 1960 sonrası gençliği yurdumuzun problemleri üzerine eğildi ve kısa zamanda çok şey öğrendi.”
Yukarıdaki satırları 1971 yılındaki THKO Davası savunmasından alıntıladım. Doğru saptamalardı; çünkü savunmayı yapanların içinde o üniversitenin birçok öğrencisi vardı; bilgileri içeridendi.
İlk kuruluşunun üzerinden 67 yıl geçti. Daha doğrusu, iki gün önce, 15 Kasım bu kuruluşun 67. yılıydı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden söz ediyorum, kısa adıyla ODTÜ’den. Açılış anılan tarihte, Demokrat Parti döneminin değişmez TBMM Başkanı Refik Koraltan’ın konuşmasıyla yapılmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı “Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü”. Öğrenci sayısı 36.
Türkiye’nin “görkemli altmışlar” döneminde hızla büyüyüp gelişti; ülkemizin devrimci gençlik hareketinin başlıca merkezlerinden biri oldu. Bu özelliğin korunması için çaba gösteren öğrenciler benden “ilk yıllar”ı anlatmamı istediler. ODTÜ Sosyalist Düşünce Topluluğu’nun 20. yılı dolayısıyla düzenlenen toplantıda yaptığım açılış konuşmasının şiir ağırlıklı bir özeti sayılabilir bu yazı.
Şiire şimdi gelmiş oluyorum. Daha ilk günlerinde ABD Büyükelçisi Komer’in arabasının yakıldığı, çok çalkantılı bir yıl olan 1969’un Nisan ayındaki işgal eyleminin sorumlusu olarak tutuklanan ODTÜ’lülerin arasındaki bir hocanın elinden çıkmış bir şiirdir, “Tutuklu Gençler Arasındayım” başlığını taşıyor:
Yusuf’la bir gül koparıyoruz
Birinci koğuşun havuzundan
Şakayla karışık bir hüznün gülü
Tutuklu olmanın gülünçlüğü
Umudun yağmuru kırmızı çiçek
Eşyayı ve insanı kavramış
Usta hırsızlar arasındayız
“Tecrit”te boğucu bir gece
Beygiri bağlasan ölür
Sabaha kadar güldük durduk
Sulu bir düzenin cezaevi güldürüsü
Muammer, Metin, Ergin
Aynı yatağa sığdık
Kimi deli kimi sarsak
Sevimli katiller arasındayız
Ertesi sabah koğuşlardayız
Kesmediler saçımızı, tifo iğnesini atlattık
Herkes bize can kadar yakın
Her aydın hapse girmelidir:
Halkı tanımak, devleti görmek için
Yarısı suçluysa yarısı suçsuz
Köylüler işçiler arasındayız
Bıyıklıyız Bafra içiyoruz
Muammer en usta Bafracımız, hiç söndürmüyor
Fizikçimiz Metin Genç Osmanımız
En bıyıksızımız: portakal yüzlü devrimci
İçerlek gözlerinin arkasına saklanıyor
Gülerken ve de öfkelenirken
Fosurtuyla esrar çeken
Neşeli dostlar arasındayız
Ali: uzun boyu kısalıyor voleybol oyununda
Gene de buranın şampiyonuyuz
İrfan Uçar’a göre: her makine yapılır
Biz istesek yaparız
Biçilir çelikten her bıçak, silah dökmek kolay
Hilesiz bir Köroğlu Bolu taraflarından
Hayvanları seven, insanlara küskün
Yumuşak katırlar arasındayız
Ulaş Bardakçı, Erhan Yıldırım
İkisini ilk günler ayıramadım
Ulaş biraz daha canlı, Erhan biraz daha ufak
Tunca: büyük bir suyun durgunluğudur
Bir delik bulsa fışkıracak
Kurtuluş savaşı günlerinde
Bu çocuğa köprü uçurtacaksın
Yarım yaka sıfır pabuç
Yüzleri eskimiş bebeler: dördüncü koğuş
Münir Aktolga Münir Ramazan
Ataların yörük ya da çerkes
At sırtında yaylalardan indiler
Yüzünü yazdılar sana çekik gözlerini çizdiler
Devrimcilik: artık onu da kendin ekleyeceksin
Barış içinde birlikte yaşamaya alıştık
Uyuz kediler yiğit fareler arasındayız
“Bigayrihakkına” yatıyor
“Kan dolmuş ciğerlerine yargıç bey”
Almanya’dan mektubu gelmiş
Suçsuz olduğunu söylüyor
Birol Ertuğrul, -şaka bir yana-
Buraya en çok yakışanımız
Saçları usturalı daha ilk günden
İşlek hela kokusuna karışan
Yemek kokuları arasındayız
İbrahim’i –ki zeki olmasa çirkin olacak-
Yargıladık: özeleştirme yapmıyor bazan
Cezası: bir tencere su getirmek koğuşun helasından
Biz tahta kaşıkla içerken suyu
Nasıl yakalandığını anlatıyor Mardin’de
Polis telsizinin yanlışlığı:
Izrar yerine Esrar suçundan
Şenlik, cilve cümbüş bir yana
Demir parmaklık ve dört duvar arasındayız
Müfit r harfini yanlış söylüyor
Ve bunu ekliyor bıyıklarına
“Küçük Forumu”nda avlumuzun
Her zaman sevimli bazan hırçın
Devrim yolunu tartışırken Kurtuluş Savaşının
Haftada altı gün hapis yatan
Çileli gardiyanlar arasındayız
Yusuf’la bir gül koparıyoruz
Birinci koğuşun havuzundan
Gül: her zaman yerini bulan gürültülü bir çiçek
Umudun yağmuru, devrimin rengi, uçucu ve berrak
Çakıyla kessem göğsümü akan
Devrimciyim kalın bilekliyim hep öyleyiz
Üstümüzde boydan boya gök
Solarken ipek gibi bir Haziran bir Temmuz
Çocuklar sabırlı olun
Tutsaklıkla özgürlük arasındayız
Bağımlılık bağımsızlık arasındayız
Bugünün yarının arasındayız
Düzen ile devrimin arasındayız
Ovayla dağlar arasındayız
Çiçekler, ormanlar, çalılar, kuşlar, kayalar…
Bu şiiri yazan, bizim İktisat hocamız, aynı zamanda Sosyalist Fikir Kulübü (SFK) üyesi olan Ergin Günçe idi. Az yazan, az yayımlayan, iyi bir şairdi. Bizimle yarenlik ederken “Ben illegal bir şairim çocuklar” derdi, “Yazıp yazıp çekmeceme atıyorum.” Sağlığında yayımlanmış tek şiir kitabının adı “Gencölmek” idi. Ocak 1983’te Esenboğa’daki uçak kazasında öldüğünde 45 yaşındaydı.
Özet özete benzeyecekse, bitişe yaklaşıyoruz demektir.
Eski bir arkadaşım, 68’de Mimarlık öğrencisi ve SFK üyesi Akın Atauz’un o günlerin üzerinden 30 yıl geçtikten sonra, bugünden 25 yıl önce yaptığı değerlendirmeden alıntılayarak bitiriyorum:
“ODTÜ 68 öğrenci hareketi, sözcüklerin gerçek anlamlarıyla, devrimci bir hareketti. Belki ‘naif’ ya da saf bir tarafı vardı. (…)
Saftı: Çünkü ‘iyi’ bir şeylerin yapılabileceğine, iyi bir gelecek için inançlı bir uğraş verildiğinde, ülkede ve dünyada bazı şeylerin değiştirilebileceğine, yani emperyalizmin geriletilebileceğine, kapitalizmin kuralları yerine toplumculuğun kurallarına göre bir ekonominin ve toplumsal düzenin kurulabileceğine inanıyordu. (…) ‘Gelecek güzel günleri’ yaratmak için, bu defa nasıl bir çabayla ona ulaşılabileceğini bilerek, içtenlikli bir uğraş veriyorduk.
Saftı: Çünkü içtenlikli bir çabadan başka hiçbir şeyin, manipülasyonların, kulislerin, lobilerin, dedikoduların söz konusu olmadığı, gönüllü bir birliktelikti. Bizi birlikte tutan, ya yapmak istediğimiz iş için birlikte çalışmaktan duyduğumuz tatmin ve haz, ya da varmak istediğimiz yola dair olan ortak inançtı.
(…) Başlangıçta ‘idealize etmemeye’ çalışacağımı söylediğim halde, geldiğim bu noktada, ODTÜ 68 hareketini oldukça idealize ettiğimi düşünüyorum. En azından (…) bütün olumlu noktaları art arda sıralamış oluyorum.”
Akın, kendisinin de kabul ettiği gibi, biraz “idealize etmiş”. Doğaldır. İçinde yaşayınca, başka türlüsü nasıl beklensin!
Şiir dolu bir yazı oldu dedik madem, kendi yazdığım bir şiirle bitirmem hoşgörülür umarım. Yazılış tarihi 1996’dır ve 68’in kahramanlarından üçünün adını taşır, “HüseyinYusufDeniz”:
kaç mayıs geçti çocuklar ben yaşlandım
sizin babanız yaşında oldum
pırıl pırıl bir gündü bugün ne çok ölülerimiz oldu
demokrasi savaşçısı da ilan edildiniz ya aldırmayın
ama ben öfkelendim bir yığın küfür savurdum
gazeteden kestim resminizi bir kartona yapıştırdım
altına da darağacında söylediklerini yazdım hüseyin’in
sıra arkadaşımdı
onu ayırdığımdan değil kusura kalmayın
ondördünü süren oğluma armağan ettim
şimdi duruyor masasında armağanım
hiç inanamadığı tarih kitaplarına dayanmış
anılmanın en güzeli böyledir
doğrulandınız işte o durmadan büyüyen çocuklar sizinledir