Kriz döneminde süre koşulu aranmaksızın İşsizlik Ödeneği ve Kısa Çalışma Ödeneği'ne hak kazanma olanağı yaratılmazsa, çalışanların gene çok küçük bir bölümü bu ödeneklerden yararlanabilecektir.

Kriz çalışma ödeneği

Başlıktaki ifade yazım hatası içermiyor: Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) yerine bir "kriz çalışma ödeneği" (KrÇÖ) getirilmesinin şart olduğu bir dönemden geçilmektedir. Ama önce herkesin dilinden düşmeyen bugünlerin başrol oyuncusu KÇÖ'den bahsedelim.

KÇÖ ilk kez 2003 yılında 4857 sayılı İş Kanunu'nun 65. maddesinde düzenlenmiş ve 2004'te ikincil mevzuatın (yönetmeliklerin) oluşturulmasından sonra ilk uygulama 2005 yılında başlatılmıştı. 2005-2008 arasındaki dört yıllık dönemde, aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, yalnızca 928 kişi toplam 167 bin TL'lik bir ödeneğe hak kazanabilmişti. Kısacası, KÇÖ ölü doğmuş bir düzenlemeydi. 15.05.2008'de TBMM'de kabul edilen bir torba kanunla (yürürlük 26.05.2008) bu düzenleme İş Kanunu'ndan çıkarılarak 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'na Ek 2. madde olarak yerleştirilmekteydi. Aslında, 2008 son çeyreğinde başlayan ve 2009'u daha fazla etkileyen ekonomik kriz koşulları olmasa ve Şubat 2009'da ödeneğin ödenme süresi ve miktarı kriz süresince arttırılmış olmasa, gene göstermelik bir düzenleme olarak kalacaktı.

Gerçi 2005'ten 2019 sonuna kadar toplamda sadece 335 bin işçinin 397 milyon tutarında bir KÇÖ'ne hak kazandığı dikkate alınırsa, esasen sembolik olan İşsizlik Ödeneği'ne (İÖ) kıyasla bile çok sembolik bir düzeyde kaldığı anlaşılacaktır. (İÖ'nin bir yılda ulaştığı hak sahibi-ödenek tutarlarına KÇÖ 15 yılda ulaşamamaktadır). Esasen, KÇÖ'nin bu sembolik düzeylere gelmesi bile, 2009 ve 2019 krizleri dolayısıyla bu ödenekten yararlananların biraz daha anlamlı sayılara yükselmesiyle olmuştur. Bu iki kriz yılında ödenekten yararlananlar 291 bin kişiyi, hak kazandıkları tutar da 344,5 milyon TL'yi bulmuştur. Sadece 2009 ve 2019 yılları uygulamalarında, KÇÖ'nün aktif olduğu 15 yıl boyunca gerek yararlananların gerekse ödeneklerin yüzde 87'sine ulaşılmıştır. Başka deyişle, 2009 ve 2019 yılları hariç tutulduğunda ortada göstermelik niteliği bile olmayan işlevsiz bir araç kalmaktadır. Gerçi kriz yıllarında bile, gerçekte ulaşması gereken işlevinin çok gerisinde kalmış veya bırakılmıştır.

KÇÖ İSTATİSTİKLERİ

Dönem Hak eden işçi sayısı Ödenen miktar
2005-2008 928 167 bin
2009 190 bin 162,5 mn.
2010-2013 37 bin 47,3 mn
2014-2018 6 bin 5 mn
2005-2018 ara toplamı 234 bin 215 milyon
2019 101 bin 182 mn.
2005-2019 toplamı 335 bin 397 mn.

Bu tablo, toplu istatistiklere ulaşma sorunları nedeniyle, eski tarihli yazılarımız ile bazı makale (av. Tuba Kayalı Çetinkaya, Dergipark, Ankara Barosu Dergisi, Sayı 2014/4, ss. 415-74) ve İŞKUR'un güncel kısmi açıklamalarından derlenmiştir.

2020 yılında yaşamakta olduğumuz çifte kriz ortamında nasıl bir seyir izleyebileceğini değerlendirmeden önce, KÇÖ'nün bu işlevsizliğinin arka planına bakalım.

ÇALIŞMASIN DİYE KURGULANMIŞ BİR ÖDENEK

İşverenin genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz veya zorlayıcı nedenlerle (doğal afetler, salgınlar gibi işverenin yönetim kusuruna bağlı olmayan dışsal etkenlerle) işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak azaltması (kısa çalışma) veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurması halinde, işsizlik ödeneğine hak kazanma şartlarını yerine getiren işçiler için KÇÖ ödenmekte, ancak kısa çalışma süresi zorlayıcı sebebin devamı süresini ve herhalde üç ayı aşamamaktadır. Üstelik, işçilere İÖ'ne ek bir hak da getirilmemektedir: KÇÖ'den yararlananların kalıcı işsize dönüşmesi hallerinde, KÇÖ süresi (6 ay ile 10 ay arasında değişen) İÖ süresinden mahsup edilmektedir. Brüt asgari ücretin yüzde 60 ile yüzde 150'si arasında değişen KÇÖ, İSF kaynaklarından karşılanmaktadır.

İÖ'den yararlanma koşullarının bilhassa katı tutulduğunu hatırlatalım: İşçinin, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün hizmet akdine tâbi olmak kaydıyla, son üç yıl içinde 600 gün prim ödemiş olmak! İş değiştirme sıklığının yüksek olduğu, küçük işletmelerin çok yaygın olduğu emek piyasası dikkate alındığında, bu koşulları yerine getirmenin ne kadar zor (kayıtdışı çalışanlar için zaten imkansız) olduğu anlaşılır. Ama bu koşullar zaten, İSF kaynaklarını işçiye değil sermayeye ve kamu borçlanmasına tahsis etmek üzere yola çıkan bir anlayışın doğrudan uzantısındadır. Sonuçta İSF'da toplanan 200 küsur milyar TL tutarındaki kaynağın sadece binde 2 kadarı KÇÖ'ye dönüşebilmiştir.

2009 yılında KÇÖ'nin kısmen işlerlik kazanmasının nedeni, sadece iş yerlerinin çalışamaz duruma gelmesi değildi. 2009'un ilk çeyreğinde ekonomik kriz derinleşirken (ve Mart'ta yapılacak yerel seçimler yaklaşırken!), Şubat 2009'da, "2008 ve 2009 yıllarında kısa çalışma için yapılan başvurulara münhasır olmak üzere, KÇ için öngörülen üç aylık süre altı ay olarak uygulanır; KÇÖ miktarı yüzde 50 oranında arttırılarak ödenir ve KÇÖ olarak yapılan ödemeler, başlangıçta belirlenen İÖ süresinden düşülmez" yenilikleri getirilmekteydi. Bu düzenleme, geriye dönük etkide bulunmadığı için 2008 yılındaki KÇÖ uygulaması son derece güdüktür. 2009 yılındaki başvuruların yoğunluğu, 2010 yılına da sarkmaların oluşmasına (2010'da 27 bin işçiye 39 milyon ödenmiştir) yol açmış olmakla birlikte, söz konusu iyileştirmeler sadece 2009'a sıkıştırılmıştır. Bu iyileştirmelerin tek bir yıla yoğunlaştırılıp arkasının getirilmemesi (hatta Bakanlar Kurulu'nun yetki aldığı süreyi uzatmaması) bile, KÇÖ'nün gerçek anlamda işlerlik kazanmasının istenmemesinin, hâlâ gerekliyse, bir diğer kanıtıdır.

Şimdi 2020 yılının ilk üç ayında KÇÖ olarak 35 milyon TL ödendiği ama bunun çok yükseleceğinin ortaya çıktığı, nitekim KÇÖ'ye başvuruların bir milyon kişiyi aştığının belirtildiği koşullarda, 25 Mart 2020 tarihinde TBMM'de yapılan bir değişiklikle KÇÖ'ye giriş koşulları biraz esnetilmek zorunda kalınmıştır. "Covid-19 etkisiyle 23 Mart 2020'den itibaren yapılan KÇÖ başvurularında" son 120 gün hizmet akdine tâbi olma kaydı 60 güne, son 3 yıl içinde 600 gün prim ödeme koşulu 450 güne indirilmiştir. Bu esneklik 30 Hazirana kadar öngörülmüştür. KÇÖ gene 3 ay için ödenecektir ancak CB'na bunu 6 aya kadar uzatma yetkisi verilmiştir. Ne var ki, ek 3 aylık süre işçinin daha sonra hak edebileceği işsizlik sigortası süresinden kesilecektir; bu mahsubun yapılmaması yetkisi de CB'na verilmektedir! Hemen belirtelim, bu "esneklikler"den giriş koşullarına ilişkin olanları, tamamen göstermeliktir; işçilerin büyük bölümü KÇÖ'ye hak kazanamayacak ve aralarında bu bakımdan büyük eşitsizlik oluşmasına engel olunamayacaktır. Diğer esneklikler ise, CB'nın insafına bırakılmıştır. Böyle bir yarı-mamul düzenlemenin böylesine bir çifte kriz ortamında asla düşünülmemesi gerekirdi.

SONUÇ: KRİZ ÇALIŞMA ÖDENEĞİ

Sosyal Bilimcilerin Çağrısı'nda yeterince ayrıntılandırma olanağı yoktu. Ama bu Çağrı'nın 8. ve 9. maddelerinde "bütün işçiler süre koşulu aranmaksızın işsizlik ödeneği (İÖ) ve KÇÖ'den yararlanmalı; İÖ ve KÇÖ'den  yararlanma süresi ve miktarı arttırılmalıdır" denilirken kastedilen tam olarak bir KrÇÖ ve kriz İÖ uygulamasıydı. Kriz döneminde süre koşulu aranmaksızın İÖ ve KÇÖ'ye hak kazanma olanağı yaratılmazsa, çalışanların gene çok küçük bir bölümü bu ödeneklerden yararlanabilecektir.  Bugünkü KÇÖ'ne getirilen sözde kolaylaştırıcı düzenlemelerin geçerlilik süresinin bile 30 Haziran'a kadar olduğu düşünülürse esasen niyetleri tam olarak budur. Kaldı ki, Mart başından itibaren 2 milyona yakın işçi işini kaybetmiş olduğuna göre, bunların çoğunun bugün (veya Haziran sonuna kadar) başvurma koşullarını (son 60 gün hizmet akdine tâbi olma koşulunu) yitirmiş olduğu açıktır. Önerdiğimiz KrÇÖ uygulaması başlatılırsa, salgın nedeniyle olmayan veya salgının artçı şokları olarak yaşanan ekonomik kriz süresince de hiçbir prim ödeme gün sayısı hesaba katılmadan uygulamaya hak kazanma olanağı doğmuş olacaktır. Dolayısıyla KrÇÖ'nin uygulanma süresi kısa, orta veya uzun vade olarak değil, kriz süresi olarak belirlenecektir.

Burada sadece KÇÖ/KrÇÖ'yi ele alabildik. Belki başka bir yazıda da İÖ'ne değiniriz. Ama şunu söylemeden bitirmeyelim: İSF'nun tüm kaynaklarını, daha açık ifadeyle, bugün için 131 milyar TL'lik bakiyesini artı bu yıl içinde sağlanacak prim ve faiz gelirlerinin tümünü bu yıl içinde sıfırlamayı göze alabilecek bir politika geliştirmiyorsanız, halkı kandırmaktan öte bir niyetiniz yok demektir.