"Şimdiki sorun şudur: Anamuhalefet partisi bu IMF’ci ekonomik programa ve NATO’cu dış politika savrulmalarına yanıt verebilecek bir ideolojik/siyasi konumlanmaya geçebilecek midir?"

AKP ilk defa Türkiye çapında yenildi

Pazar günkü yerel seçim sonuçlarıyla ilgili olarak -gazeteci deyişiyle- “bir manşet at” denilseydi başlıktaki saptamayı yeğlerdim. AKP nihayet 22 yıl sonra net bir hezimetle karşı karşıya kaldı. 2009 ve özellikle 2019 yerel seçimlerinde önemli gerilemeler yaşamıştı; 2015 sonrasında da (Haziran 2015; 2018 ve 2023 genel seçimlerinde) TBMM’de çoğunluğunu yitirerek MHP bastonuyla yola devam edebilmişti. Ancak 2024 yerel seçimleri hepsini aşan sonuçlar verdi. AKP, Cumhur İttifakı’ndan kalan koltuk değneklerine rağmen, ilk kez ikinci parti oldu. Koltuk değnekleri (özellikle MHP desteği) dışarda tutulsaydı ilk kez yüzde 30’un altına gerilediği görülmüş olacaktı. 

Madde madde seçim analizi

  • Cumhur ittifakı, 10 ay önce Millet İttifakı’na karşı elde ettiği başarıyı tek başına karşısına çıkan CHP’ye karşı gösteremedi. Toplumun geniş kesimleri, AKP’nin kibrini ve emekçi düşmanlığını cezalandırmak istedi ve bunu en güçlü rakibi CHP aracılığıyla yaptı.
     
  • Hiçbir anket şirketi CHP’nin Türkiye çapında birinci parti çıkabileceğini öngöremediği gibi birçok ilde/ilçede kazanabileceğini veya oy farkını çok açarak kazanabileceğini öngöremedi. Üç büyük ildeki durum az çok öngörüldü; ama öngörülemeyenler çok daha fazlaydı. AKP mitinglerinin sönüklüğü, taşıma adam dışında meydanlara seçmen yığmakta güçlük çekmesi, AKP adaylarına ve bakanlara seçmen tepkileri vs. bir devrin bitebileceğinin işaretlerini vermekteydi. RTE, seçim günü sandıktan çıkarken, “millet sandığa gitmekten yoruldu, biz de yorulduk” yorumunu yaparken muhtemelen olumsuz sonuçları kısmen tahmin ederek konuşuyordu; göremediği, milletin artık AKP yorgunu olmasıydı.
     
  • CHP yüzde 37,7 ile tarihi bir oy oranına ulaştı. 1960 sonrasındaki döneme bakılırsa, 1977 genel seçimlerinden sonraki en yüksek oy oranını elde etmiş oldu. 1960 sonrasının en yüksek yerel seçim oy rekorunu da kırmış durumda. Ancak 1977 sonrasında ilk kez birinci parti olduğu doğru değil; 1989 yılında SHP, aldığı yüzde 28,7 oyla birinci parti olmuştu. SHP, CHP’nin tam bir ikame partisi olduğu için dikkate alınmalı; ama DSP’nin 1999’da yüzde 22,2 ile birinci parti olmasını dikkate alamıyoruz. 
     
  • 1989’daki SHP oyuna kıyasla 2024’te CHP +10 puan farkla birinci parti olmuş durumda. 1989’da karşısındaki oylar ANAP-DYP ve diğer sağ partiler arasında bölünmüş olduğu için kazanılan belediye sayısı bakımından yüzde 28,7’yi çok aşan bir seçim başarısı sağlanmıştı; bu defa CHP’nin karşısında Cumhur ittifakı sürerken ve 10 ay önceki ortakları da yarışa girmişken, CHP hem elde edilen yüksek oy düzeyi hem de kazanılan belediye sayısı bakımından tarihi bir fark yakalamış durumda.
     
  • AKP döneminde 5 yerel seçim yapıldı. Bunlardan 2004 ve 2014’te AKP başarısı kesindi. 2009 oyları güçlü oranda geriledi. Nedeni, iki çeyrektir süren yüzde 10’luk milli gelir küçülmeleriydi. 2019’da esas olarak AKP karşısında sandıkta birleşilmesi rol oynamıştı. 2024’ün olayı neydi? Ekonomi görünürde büyürken, gelirleri aşınan/ enflasyonu resmi TÜFE’den çok daha şiddetli hisseden/milli gelir payı azalan halkın ekonomisi küçülüyordu. Üstelik, uygulanan istikrar programı seçim ekonomisinin önüne geçmiş, seçim sonrasına dönük olarak da daha karamsar koşullar açıklanıp durmuştu: Herkes seçim sonrasında dövizin, fiyatların ve işsizliğin daha da tırmanacağı hesabını yaparken, bizzat programın yürütücülerinin dilinden gelir artışları için hiçbir taviz verilmeyeceği düşmüyordu. Dolayısıyla halk kendisini 2009’daki ekonomik koşullardan daha çaresiz hissediyordu. Demek ki ekonomik koşullar, özellikle enflasyon-satın alma gücü kaybı ve sonuçta yoksullaşma eğilimi kitlelerin kabusuna dönüşmüştü ve seçimleri birinci dereceden etkiledi. Ama ikincisi, CHP etrafında bir Türkiye ittifakı kurulmasının da önemli bir rolü oldu. DEM Batı’da çok asılmadı; İYİP ise kendini tüketti. AKP ise çok aşınmıştı. Sonuçta 2009 ve 2019’un koşulları 2024’te birleşmiş oldu ve iktidar bloğu tarihi bir şamar yedi.
     
  • Seçmen 31 Mart’ta Cumhurbaşkanının yemin ettiği tarafsızlığını gene çiğneyerek ve üstelik tüm kabinesini yanına alarak yerel seçimlere dahi karışıyor olmasına da büyük bir tepki göstermiştir. Önceki seçimde Cumhurbaşkanı seçimi de olduğundan bunu makul gören seçmen, burada çok sert bir tepki vermiştir. İktidar ve Erdoğan, başta İmamoğlu olmak üzere tüm CHP adayları için bir mağduriyet algısı oluşmasına neden olmuş, destek vereyim derken köstek olmuştur. Bu kadar eşitsiz, bu kadar mertlikten uzak, bu kadar yalan-dolana başvurulan bir seçim kampanyası, iktidarın kendi seçmenini de korumasına engel olmuştur.
     
  • Seçimlerin en büyük kaybedeni AKP’dir veya onun temsil ettiği siyasal İslamcı harekettir. İkinci en büyük kaybeden MHP ve İYİP’te temsil edilen milliyetçi sağdır. Kazananlar tarafında ise, CHP’den sonra YRP’yi koymak gerekir. YRP, yükselen siyasal İslamcı hareket olarak AKP’nin yerine taliptir. Ama bu geçişin hemen 2028’de sonuçlanması zordur; kaldı ki ikisinin toplam oyunun eski AKP oyları düzeyine ulaşması çok daha zordur. Topluca bakıldığında bu sürecin siyasal İslamcı hareketin siyasal ağırlığının sınırlanmasına götürmesi beklenir. Milliyetçi sağda İYİP’in devamı artık kolay değildir; AKP türevi partilerin de gelecek umudu tükenmiştir.
     
  • CHP içinde hesaplaşma beklentilerine de nokta konulmuştur. Kılıçdaroğlu’nun siyasi yaşamı artık fiilen de bitmiştir. Şimdiki soru 2028 CB seçimlerine kimin aday gösterileceğidir. Henüz çok var ama, İmamoğlu-Yavaş-Özel arasında çekişme olursa bu nedenle olacaktır.

Seçimler sonrasına dersler

SHP, 1989 yerel seçimlerinin değerini tam bilemedi; sermaye ve sermaye medyası da bu partinin birinci sıradan düşmesi için çok çaba sarfetti. Sonuçta henüz 1991 genel seçimlerinde SHP ancak üçüncü parti olabildi ve DYP’nin kuyruğunda merkezi iktidar koalisyonuna tutunabildi. Üstelik koalisyonun SHP kanadı 1994’te bir IMF programına imza atmaktan da geri durmadı. Daha sonra SHP-CHP çekişmesi 1994 yerel seçimlerinin Refah Partisi’ne hediye edilmesiyle sonuçlandı ve son 30 yılı belirleyen bir İslamcı sağ yükselişine tanık olundu.

Peki şimdiki resim nedir? İslamcı-faşist hareketin eğitimden başlayarak kamu yönetiminin her alanında, yargıda, askeriyede, kamu ekonomisinde yarattığı tahribatın giderilmesi için şimdiden adım atılmaya başlanabilecek mi, yoksa “seçimlerde her çevreden destek alındı, onlara borçluyuz” denilerek CHP etrafında toplanan Cumhuriyetçi tepkinin değeri anlaşılamayacak ve dağıtılacak mı?

CHP, 2024 tepkisini büyütmeye şimdiden başlaması gerektiğinin farkına varacak ve bunu genel siyasete yansıtılabilecek mi göreceğiz. Ancak Pazar akşamı seçim sonuçlarını yorumlayan Özgür Özel’in konuşması bu konuda kuşkular doğruyor. Özel, “bu seçim kimsenin hezimeti değildir” derken eğer farklı parti aidiyetine rağmen CHP’ye pasif destek verenleri kastediyorsa belki anlaşılabilir, ama AKP’yi kastediyorsa bu yanlıştır ve yanlışların süreceğini gösterir. 

Türkiye’de her seçimde geçerli olan “stratejik oy kullanma” kaygısının genel olarak aşılamayacağı bir kez daha görüldü. Sosyalist/komünist solun bunu dikkatle değerlendirmesi gerekiyor. Buna rağmen, yerel seçimlerde mevzii başarılar elde edilmesinin mümkün olduğu daha önce gösterilmişti; doğru yerler seçilmesi ve bu yerellerde tek adayda birleşilmesi kaydıyla bu seçimde de tekrar edilebilirdi, nitekim bazı ilçelerde baştan itibaren şans yoktu ama bazılarında (Defne) başarı az farkla kaçırıldı. Kamucu/toplumcu belediyeciliğin mümkün olduğu kadar çok örneğini verebilmek siyasi bir önem taşıyor kuşkusuz.

İslamo faşizmin sınırları görüldü

Bu seçimlerin en hayırhah sonucu da İslamcı-faşist bir rejimin inşasının önünde artık ciddi toplumsal barajların olduğunun görülmesi olmuştur (bu da bu yazının alternatif bir manşeti olabilirdi). Ama buradan AKP’yi bir erken seçime götürme fırsatının doğduğu türü acul birtakım sonuçlar çıkarmamak gerekir. AKP, Mayıs 2023 seçimleriyle aldığı iktidar vizesinin dört yılı önünde dururken bir erken seçime zorlanmamak için her şeyi yapar. Erdoğan’ın 2028 seçiminin hemen öncesinde Meclis’e bir erken seçim kararı aldırarak kendisine bir dönem daha kazandırmak niyeti olabilirdi; ama bu seçim sonuçlarından sonra bu artık biraz zor gibi.

Öte yandan yeni rejim doğrultusunda bir anayasa değişikliği hatta daha ileri gidilerek sıfırdan bir anayasa yazma niyetlerinin siyasi koşulları da büyük ölçüde tükenmiş durumdadır artık. CHP’nin bu AKP projesine ikna edilmediği durumda – ki CHP’nin AKP ile Anayasa yapmak üzere masaya oturması bile bir siyasi zaaf anlamına gelirken bu durum seçimlerden sonra çok daha pekişmiştir- TBMM çatısı altında artık 360 oyu bile bulmak zordur. Kaldı ki, değişikliğin 400 oyun altında yapıldığı ve CHP’nin karşı durduğu her durumda referandum şart olur ki bu iktidarın bu yeni siyasi konjonktürde bunu göze alması mümkün gözükmüyor.

İstikrar programı aynen devam eder mi?

Şu an iktidarın mevcut örtük IMF programını sürdürmekten başka çaresi yok. Her ne kadar seçim öncesinde Erdoğan’ın emekliler lehine bazı hamlelerinin yeni muktedirler Şimşek ve dış/iç sermaye çevreleri tarafından bloke edilmiş olma ihtimali olsa da bunun bazı sitemlere yol açmak dışında bir etkisinin olacağı düşünülmemeli. Dolayısıyla AKP/Erdoğan’ın Şimşek ekibiyle devam etmeye eli mahkumdur. 

Hatta bunun bir adım ötesine gidip bol sıfırlı bir kredi sağlanırsa IMF ile anlaşılması da mümkündür. Buna değinmiştim; AKP zaten NATO’ya tam teslim modunda bir pro-Amerikan çizgiye gelmekteydi; bu seçimlerden sonra artık dış politikada daha fazla ödüne, bağımsızlık kayıplarına teşne hale gelmiştir. 

Şimdiki sorun şudur: Anamuhalefet partisi bu IMF’ci ekonomik programa ve NATO’cu dış politika savrulmalarına yanıt verebilecek bir ideolojik/siyasi konumlanmaya geçebilecek midir? Bunun için kendi öz-eleştirisini yapabilecek midir? Zor görünüyor. Ama şunun altını çizelim: İktidardaki İslamcı-milliyetçi siyasetin yeniden belini doğrultmasının engellenmesi tam da bu emek karşıtı ve dış politikada teslimiyetçi politikalara cepheden karşı çıkmaktan ve alternatif üretmekten geçiyor. Yoksa AKP yeniden toparlanma olanağı bulabilecektir.

Bazı yerel sonuçların analizi

Üç metropoldeki duruma bakılırsa, en yüksek skoru Ankara’da M. Yavaş’ın yaptığı görülüyor. Bu, İzmir açısından bir ders sayılabilir. Kazanılan yeni ilçelerin sayısı bakımından da Ankara 12 ilçeyle önde gelmektedir. Üstelik toplam 25 ilçenin 12’sinin yeni kazanılmış olması veya CHP’li ilçe sayısının 2’den 14’e yükseltilmesi bakımlarından Ankara oransal olarak da öne çıkmaktadır. Başarı inanılmazdır. İstanbul’da 39 ilçe var; 2019’da bunların 15’ini CHP kazanmıştı. Şimdi CHP 11 yeni ilçe kazanarak bu sayıyı 26’ya çıkardı. Dolayısıyla ilçelerin üçte ikisi (26/39) CHP yönetimine geçmiş oldu. AKP’nin neredeyse topu tüfeğiyle saldırdığı İstanbul seçimlerinden böyle bir başarı çıkarılması büyük kazanım sayılmalı. Her iki metropolde de bundan böyle meclislerde CHP grubunun ağırlık taşıyacak olması da, seçilmiş belediye başkanlarının elini kolunu bir de belediye meclisleri üzerinden bağlayan Erdoğan iktidarına sert bir yanıt oldu. Benzer durum diğer birçok büyükşehir belediye açısından da yaşandı.

İzmir açısından ise başarı ile “başarısızlık” çelişkili bir birliktelik oluşturdu. İzmir’de dört yeni ilçe kazanıldı, buna karşılık 2019’da kazanılmış Menemen kaybedildi. (Gerçi bu ilçenin kaybedilmesi daha önce seçilmiş başkan yerine Meclis içinden yeni başkan seçilirken CHP’li üyelerin bölünmesi veya AKP’li adaya çalışmasıyla ortaya çıkmıştı; şimdi tekrar geriye alınamadı). İzmir’de ilk kez 30 ilçenin 28’inin CHP’ye geçmiş olması önemli bir başarı sayılabilir elbette. Ancak şöyle bir sorun var: CHP sadece dört küçük ilçede oy oranlarını 2019’a göre arttırabildi: Beydağ, Çeşme, Karaburun ve Urla. Elindeki tüm diğer ilçelerde 2019’a kıyasla oy oranları ciddi anlamda geriledi. Bunun derslerini çıkarması gerekecektir.

İlginç bir örnek de Manisa’dır. Büyükşehir MHP’nin elinden alınmakla kalınmadı, toplam 17 ilçeye sahip bu ilin 14 ilçesi yeni kazanıldı. 2019’da 17 ilçeden sadece 3’ü CHP’de iken şimdi bu sayı 14 oldu. Üstelik Saruhanlı’da ilçe seçim kuruluna liste tesliminde geç kalınmasaydı daha önce yüzde 54’le kazanılmış bu ilçe de yeniden kazanılmış olacak ve sayı 15’e çıkacaktı. Burada Ankara ile kıyaslanabilir bir başarı yüzdesi söz konusudur. Manisa gibi sağ kökenleri güçlü bir ilde olağanüstü sayılmalıdır. Bütün bunları emeklilerin tepkisi üzerinden açıklamaya çalışmanın ne kadar sığ olduğu da belirtilmeli. Manisa gibi Türkiye’nin tarımsal üretim bakımından ikinci sırada gelen bir ilinde, tarımsal desteklerin milli gelirin binde 2 düzeyine geriletilmiş olmasının etkisi nasıl hesaba katılmaz? Kaldı ki bütün iller bakımından küçük çiftçilerin etkisinin hissedildiği söylenebilir.

Sonuç olarak, CHP bu seçimlerde kendisinin de beklemediği bir seçmen desteğine ulaşmıştır. Bu fırsatı heba etmemesini ve yüzünü emekçi kesimlere dönerek siyaset yapmasını umalım.