Ölüm anına yaklaştığını hissettiğiniz zamanlarda bile kapitalizmden kurtuluş yok. Arzu ettiğiniz şeyi paranızla satın alabileceğiniz harika bir otel ortamına hoş geldiniz dediler bana...

Kapitalizmi öldürmek ya da onun uğruna ölmek: İrlanda'da Covid-19 hastası olmak

Ekin, bir barbarlık vesikası olmaya devam ediyor. Walter Benjamin, ekinsel olanı barbarlıkla ilişkilendirirken sonuna dek haklıydı. Kapitalist kültür, faşizm canavarını yaratmış ve milyonlarca insanı acımadan katletmişti. Öyleyse ekin devrimle temizlenmedikçe barbarlık vesikası olmaya, üstte olan altta olmayı ezmeye devam edecekti.1 

Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim geri kalmış ülkemizdeki gibi değildi. Avrupalı organize oluyor, Avrupalı insan canını hep ön plana koyuyordu. Zavallı doğuda bu işler öyle mi? İnsana bozuk para kadar değer vermiyorlar. Korona pozitif olduğumu öğrendiğim an kendimi medeni Avrupa’nın kollarına bırakıverdim. Sağlık bakanlığı kliniğe transfer edilebilmem için son model bir Mercedes göndermişti. Türkiye’deki kapitalizmle, İrlanda’daki kapitalizmin bir olacak hali yok. Sosyalistler tüm bu işleri tamamen çarpıtıyor; insani kapitalizmin Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğunu birebir deneyimliyoruz. Uçak gibi bir arabayla kliniğe varıyoruz. Burası beş yıldızlı bir otel; odamızda jakuzi ayarında çift banyo var. Çeşit çeşit sabun, şampuan anlatmakla bitmeyecek baş döndürücü bir ilgi ve alaka. Avrupa insanı çok kültürlü, herkes sokakta en derin felsefe problemleriyle uğraşıyor. Biz doğulular ancak onların etrafında dönen uydular olabiliriz. Olaylara bu açıdan bakan ve gerçeği dar bir dünyanın içerisine hapseden milyonlarca insan var. Bu giriş yazısında tüm o insanların duygu ve motivasyonunu anlatmaya çalışıyorum. Avrupa’nın güçlü ideolojisi altında ezilen halklar ve onların zavallı ‘ekinleri’ kişiliğini, ruhunu, karakterini ve insanlık onurunu tamamen kaybetmiş durumda….

Gerçekler:

7 Ocak akşamı bedenim ani bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştı. İki saat önce telefonda canlı bir ses tonuyla konuşurken, iki saat sonra kendimi zar zor yatağa atabilmiştim. Tüm bedenimde aşırı bir ağrı hissediyordum. Kaslarım şiddetle kasılıyor ve kendimi tüm gün odun taşımış bir insanın yorgunluğuyla boğuşurken buluyordum. Mücadele ettiğim bu şeyin adını hemen koymuştum ve o andan itibaren Covid-19 şüphelisiydim. Hemen yereldeki doktorumla iletişime geçtim ve kendimi karantinaya aldım. Doktorum evime test ekibinin geleceğini, ekip gelmese bile test merkezine gidebilmem için araç gönderileceğini söyledi. Tüm bunlar yaşanırken, yemek yapamayacağımız için bu konuda ivedilikle organize olundu. Alerjik astım ve çocukluk çağlarımda geçirdiğim bronşit nedeniyle yüksek risk grubunun içerisindeydim. Nitekim özellikle 2. günün akşamı ciddi nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısıyla mücadele ettim. Doktorla iletişim kurduktan bir gün sonra yani 8 Ocak’ta test olmak için hazırlandım. Ne test ekibi geldi ne de beklenen araba. Doktor test merkezine yürümem gerektiğini söyledi. Aşağıda gördüğünüz haritadaki yolu yürümek zorunda kaldım. 

20 Dakika gidiş, 20 dakika dönüş toplamda 40 dakikalık bir yolu yürümek zorunda kaldım. Bu yazıyı okuyacak olan doktorların özellikle bu noktaya dikkat etmesini rica ediyorum. Covid-19 hastası birini (ya da şüphelisi) 4 km yürütmenin akılla ve bilimle açıklanacak hiçbir yönü yok. Bu yürüyüş esnasında toplumun da büyük bir risk altında olduğunu belirtmekte yarar var. Uzun yürüyüşün ardından eve döndüğümde doğal olarak tükenmiştim. 29 yaşındaydım ama sanki bedenim 89 yaşındaymışım gibi tepki veriyordu. Test sonucum ertesi gün telefonuma mesajla bildirildi; tahmin ettiğim üzere pozitifti. İrlanda Baş Tabibi Dr. Tony Holohan’ın haftalar önce gazetecilere yaptığı açıklamaları yakından takip ettiğim için test sonucumun pozitif olmasını şaşkınlıkla karşılamadım. Baş Tabip Holohon, yaptığı açıklamada tüm soğuk algınlığı ve grip semptomlarının Covid-19 olarak değerlendirildiğini duyurmuştu. Şu an ortada dolaşan hastalığın başka bir şey olamayacağını defalarca belirtmişti. Test sonucunun resmileştiği gün sağlık bakanlığı tarafından iki kere arandım ve Dublin’de bir sağlık merkezine aktarılacağımız söylendi. 

Bu arada organize edilen akşam yemeklerimiz oldukça orijinaldi. Her akşam hamburger ve pizza dışında başka bir yemek yeme şansımız olmadı. Covid-19’dan kurtulsak bile ‘böyle giderse obeziteden mustarip olacağız’ dedim kendi kendime.

Sağlık bakanlığı yetkilisi ilk aramasında 10 Ocak’ta nakledileceğimi ve özel bir ekibin bizi almak için geleceğini, yapılacak transfere göre gerekli olan eşyaları hazırlamam gerektiğini söyledi. İki saat sonra tekrar arandık ve hemen bu akşam merkeze transfer edileceğimiz söylendi. Aceleyle hazırlandık ve akşam 19.40 gibi bizi bekleyen özel ekibin yanına gitmek için evden dışarı çıktık. Özel ekipten kasıt son model lüks bir taksi ve onun göçmen şoförüymüş. İnsan tüm bu planlı organizasyonu gördükten sonra bir kez daha ‘Cem Toker’ oluyor ve bir kez daha liberal demokrasiye iman ediyor. Taksi şoförü bizi götürme karşılığında belli ki normalden daha fazla para kazanıyordu. Taksimetrede yazan rakamlar en azından bana bunu söylüyordu. Şoförle aramızda şeffaf bir siperlik vardı ama siperliğin kenarları açıktı. Yine bir emekçinin kahramanca özverisi tarafından kurtarılıyorduk ve yine bu emekçi sürekli aşağılanan göçmenlerden biriydi. Bir saat 10 dakika boyunca aynı arabanın içinde yolculuk yapmak zorunda olmak beni fazlasıyla rahatsız etti. Gazetecilik merakım beni bu çirkin duruma itiraz etmekten alıkoydu (bununla birlikte hastalığın verdiği yorgunluğun da beni sert tartışmalardan uzak tuttuğunu söylemek zorundayım). Filmin sonunu merak ediyordum; götürüleceğimiz merkezde kim bilir nelerle karşılaşacaktık. 

Dublin’deki CityWest otel sağlık bakanlığı tarafından tamamen alınmış ve bir sağlık merkezine dönüştürülmüş. Hastalar bazı renklere göre sınıflandırılmış. Mavi bölgede kalanlar testi yapılmamış Covid-19 şüphelisi kişilerden oluşuyor, turuncu bölgedekiler testi pozitif olan ve karantinada gözetim altında kalanlar, kırmızı bölgede ise daha ağır hastalar tedavi görmekteydi. Afrika kökenli bir hemşire tarafından karşılandım. Odama kadar bana o eşlik etti. Tüm tehlikeli işlerde İrlanda’da bu Afrikalı insanları gördüm. Hepsi canla başla çalışıyordu. Aynı dönemde bu kahraman insanlar hükümet tarafından ülkeden sınır dışı edildiler. Toplumdan gelen tepkiler üzerine bildiğim kadarıyla bu insanların işlemleri durduruldu. Öve öve bitiremedikleri şu Avrupalı aklı ‘ırkçılıktan’ ötesine maalesef çalışmıyordu. Yol yorgunluğunun etkisiyle merkeze geldiğim gece nefes darlığı ve çeşitli ataklarla geçti; gerçekten zor bir geceydi. Ertesi gün biraz daha kendime geldiğimde odayı keşfettim ve aşağıda fotoğraflarını göreceğiniz ilginç ayrıntılarla karşılaştım, işte onlardan bazıları: 

Ölüm anına yaklaştığını hissettiğiniz zamanlarda bile kapitalizmden kurtuluş yok. Bu listenin ikinci sayfasını koymak istemedim. Arzu ettiğiniz şeyi paranızla satın alabileceğiniz harika bir otel ortamına hoş geldiniz dediler bana. Dünya sağlık örgütü başkanı tüm bu olanları ahlaksızlık olarak nitelemiş. Bunun adı ahlaksızlık değil. Çünkü, kapitalizm tam tersine yaptığı bu eylemleri kendi erdemli kişiliği olarak görmekte. Elbette ki bu durum emekçilere ahlaksızlık ya da başka biçimlerde görünebilir. Esasında büyük bir suçtur ve bu suçun hesabını vermeleri gerekir. Mevcut durumu sıradan bir ahlaksızlık olarak değerlendirirsek halka karşı işledikleri suçları kolaylıkla görmezden gelebiliriz.

İkinci fotoğrafa gelirsek, alerjik astımı olan ve ciğerleriyle alakalı geçmişte sorunlar yaşamış olan bir hastanın odasındaki ısıtma sistemini görüyorsunuz. Ayrıca öğrendiğim kadarıyla mavi bölgede kalan hastaların ısınmaları doğalgazla sağlanıyormuş. Trajikomiktir bu ısıtma benim sadece banyo ve tuvaletimde mevcuttu. Fotoğrafta gördüğünüz klima muhtemelen asırlardır temizlenmemiş filtreleriyle Covid-19 hastaları için özel olarak tutulmuş kiralık bir katil gibi görünüyor. Klimayı açtığımda nefes almakta zorlandığım için günlerce soğukta oturmayı tercih ettim. Durumu bildirdiğimizde ise bizi anlamamazlıktan geldiler. Avrupalıların tipik kaçış yöntemidir, sizi yabancı görürler ve defalarca anlamadıklarını ifade ederler. Bu taktik çoğunlukla işe yarar; özellikle hastaysanız zaten tartışacak gücü kendinizde bulamazsınız. Ağrılarımın arttığı gece odama ilaç gönderdiler. Gönderilen ilaç paketinin içinden bakın ne çıktı: 

Evet, değerli yetkililerimiz ilaçları fatura etmişler. Böylesi bir anda bile bize fatura kesmeyi akıl ediyorlarsa hepimize geçmiş olsun. Kapitalist düzenin daha en çirkin yüzünü görmemiş durumdayız. Pek yakında sıra ona da gelecek. Taburcu olduğumda ‘sağlık kartım’ olduğu için bu faturada yazan tutarı ödemedim. Altın değerindeki bu karta sahip olmayan hastalar muhtemelen öldüklerinde sevdiklerine yüklü miktarda borç miras bırakacaklardır. 

Taburcu olduğumda yaşadığım tüm bu akıl almaz olayların etkisindeydim. Taksinin camından dışarı baktığımda sürekli Dublin’e çıkarma yapan askeri gemileri ve İrlanda ordusunu düşündüm. Haberlerde ordunun korona virüse karşı harekete geçtiğini gördüğümde çok sevinmiştim. Kapitalist ülkelerde planlı ve organize hareket edebilecek artık tek bir yapı var, o da ulusal ordular. Tüm bunların korkunç birer halkla ilişkiler çalışması olduğu gerçeğiyle Covid-19 vesileyle yüzleşmiş oldum. İrlanda ordusu bizim için herhangi bir özel ekip tahsis etmemişti. Dünya üzerinde bulunan tüm ordular kendi uluslarını korumakla değil, tam tersine sömürü düzenini korumakla görevlendirilmiş. Salgın bunu açık bir biçimde ortaya koydu. Ordular, işçileri sopalamakla ve burjuvazi namına başka ulusları yağmalamaktan başka hiçbir işleve sahip değiller. Yaptığım işleri yakından takip edenler mutlaka anımsayacaktır, İrlanda’da mültecilerin ve işçilerin sorunlarını bizzat onların yanlarında olarak deneyimledim ve Türkiye’ye aktardım. İrlanda’daki tek ve en büyük gazetecilik sendikası olan NUJ’un (National Union of Journalists) bir üyesiyim. Korkunç bir sendika ve hiçbir yararını görmedim. Sahada çalışan bir basın emekçisiyim ve şimdiye kadar Covid-19 olmadığım için bile kendimi çok başarılı görüyorum. Durumumu sendikaya rapor ettiğimde tahmin ettiğim gibi müspet bir cevap alamadım. Ordu yok, sendika yok, ciddi bir sağlık organizasyonu yok (sağlık emekçileri-‘kahramanlar’ kendi kaderlerine terk edilmiş), eğitim yok! 

Tablo giderek ağırlaşıyor ve kapitalizm ağırlaşan bu tablodan daha fazla ne kadar kâr edeceğinin derdinde. Artık biz işçi sınıfının tek bir çıkış yolu var: Kapitalizmi öldürmek ya da onun uğruna ölmek… 

  • 1. Kültür, ideoloji ve hegemonya kavramlarını ilerleyen haftalarda değerlendireceğim. Ekin’in sözlük anlamını orada vermeyi düşünüyorum. Meraklı okur yine de internet yardımıyla yolunu bulacaktır (Y.N).