Davayı açan Güney Afrika bir anlamda savcı, dilekçe de davanın iddianamesidir. Önemli, nitelikli bir uluslararası hukuk belgesi olarak tarihe geçeceği söylenebilir.

İsrail yargılanıyor: Filistin halkına soykırım

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin “Filistin halkına karşı soykırım” suçlaması ile İsrail’e karşı açtığı davanın duruşmaları 11 Ocak 2024’te Lahey’de başladı.

Dava, 7 Ekim 2023 sonrasında İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırıların kapsamı ve insanî sonuçları üzerinde yoğunlaşıyor. Gazze’de kullanılan acımasız yöntemlerden ve İsrail yetkililerinin ırkçı söylemlerinden örnekleri Sol Haber’de aktarmıştım (“Kitlesel Bir Cinayet Fabrikası”, 8 Aralık 2023).

soL Haber 12 Aralık’ta ilk duruşmadan izlenimleri aktardı. Dava, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne dayanıyor ve sözleşmenin yetkili kıldığı Uluslararası Adalet Divanı (kısaca “Divan” diyelim) tarafından yürütülüyor.

Bu yazıda Güney Afrika’nın Divan’a sunduğu 84 sayfalık dilekçe üzerinde duracağım. Davayı açan Güney Afrika bir anlamda savcı, dilekçe de davanın iddianamesidir. Önemli, nitelikli bir uluslararası hukuk belgesi olarak tarihe geçeceği söylenebilir.

Olayların arka planı

Güney Afrika’nın Divan’a sunduğu iddianamenin Giriş Bölümü’nde İsrail’in 7 Ekim 2023 sonrasında Gazze’de sürdürdüğü eylemlerin ilk bilançosu yapılıyor ve “iki ay içinde İsrail’in Gazze’deki silahlı saldırıları, Müttefik’lerin II’nci Dünya Savaşı boyunca Almanya’da yol açtığı yıkımı göreli olarak aşmıştır” tespiti ile özetleniyor. Saldırılar, “Filistin halkının önemli bir bölümünü imha etme niyetiyle yapıldığı için” Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (kısaca “Sözleşme”) çiğnenmektedir.

İddianın ayrıntıları, kanıtları, belgenin ana gövdesini oluşturmaktadır.

İddianame, “Olayların Arka Planı” ile sürdürülüyor. Bu bölümde Gazze, Batı Şeria ve Hamas saldırısı gözden geçiriliyor.

Gazze Şeridi’nin kısa tarihçesi yapılıyor: İsrail kurulurken göç etmiş Filistinli halktan 2,3 milyon kişi 635 km2 içine sıkışmıştır. 2006’dan beri İsrail’in yoğun ambargosu ve denetimi altındadır. 2023 öncesindeki İsrail saldırıları 7569 Filistinlinin ölümüne yol açmıştır.

Batı Şeria ise Gazze ile birlikte BM tarafından bir “Üye Olmayan Devlet” olarak kabul edilmektedir ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin parçasıdır. Ne var ki, İsrail devletinin donattığı silahlı yerleşimciler Filistinli konutlarını yıkmakta; zeytinliklerini sökmektedir. 2023’ün ilk dokuz ayında 199 Filistinli, İsrail askerleri ve yerleşimciler tarafından öldürülmüştür.

Bu olgular soykırım suçlamasına girmiyor. Sadece Filistin halkının bir “işgal/apartheid” rejimi içinde yaşadığını tespit ediyor. Filistinlilerin İsrail’e karşı direnme eylemlerinin nedenlerine de ışık tutmuş oluyor.

Güney Afrika’nın iddianamesi, 7 Aralık 2023’teki Hamas saldırısının bilinen ayrıntılarını içermekte ve kesinlikle kınamaktadır. Önemli bir vurgulama da eklemektedir: “Bir devlet, topraklarına karşı vahşi bir saldırıyı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali için bir vesile olarak kullanamaz.” Lahey’de İsrail’in kullanacağı savunma savlarından biri peşinen yanıtlanmaktadır.

Soykırımın sekiz öğesi

İddianame, BM verilerini kullanarak, 30 Aralık 2023’e kadar İsrail’in Filistin halkına karşı soykırımı oluşturan sekiz öğeyi açıklıyor; dökümlerini veriyor:

Filistinlilerin öldürülmesi: 21110 Filistinli öldürülmüştür. (İlk duruşma gününde ölü sayısı 23350’ye çıkacaktır.) Ayrıca 7780 kişi enkaz altında kalmıştır; öldükleri kabul edilmektedir. Kurbanların yüzde 70’i kadın ve çocuklardır.

Bedensel ve aklî kayıplar: Saldırılar 52243 yaralıya yol açmıştır. Kalıcı sakatlıklar söz konusudur. Tahminen bin çocuğun tek veya iki bacağı kesilmiştir. Kuzey Gazze hastaneleri tamamen felce uğramıştır; yaralılar sessizce ölümü beklemektedir.

Meskenlerin kaybı, zorunlu göç: Gazze nüfusunun yüzde 85’i konutlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Nedeni, yoğun bombardıman ve İsrail’in “Kuzey Gazze’yi terk edin” talimatıdır.

Su ve gıdadan yoksun bırakılmak: İsrail, 9 Aralık’ta Gazze’ye “kesin abluka” başlatmış; elektrik, su, yiyecek, yakıt girişini engellemiştir. Sonraki dönemde yardım konvoylarına bazen izin verilmiştir, ama bunlar yetersiz kalmıştır. İlk 75 günde BM kadrolarından 136 yardım görevlisi öldürülmüştür.

Barınak, giysi, hijyen, temizlik olanaklarından yoksun kılınmak: Filistinli sığınmacılar için oluşturulan BM’nin UNRWA tesislerinin tümüyle felce uğradığı vurgulanıyor.

Yeterli sağlık hizmetinden yoksun bırakılmak: Israrlı uyarılara rağmen bombardımanlar Gazze’deki hastane ve sağlık kuruluşlarını yok etmiştir.

Filistinli hayat tarzının yok edilmesi: Gazze kenti örneği verilerek sadece binaların değil, kent hayatının sürdürülmesini mümkün kılan tüm altyapının yıkımı vurgulanmaktadır. Mahalleler, caddeler, kente özellik veren meydanlar, tesisler yok edilmiş; kent, enkaz yığınına dönüşmüştür.

Filistinli doğumlarına son vermenin hedeflenmesi: Saldırıların yol açtığı kadın, çocuk ve bebek ölümlerinin uzun dönemli sonuçları vurgulanmaktadır. Bu şiddetin, “nüfusun doğurganlığını kasten hedeflediği” ileri sürülüyor.

İsrail siyasetçilerinin söylemleri: Soykırım kasıtlıdır

İddianame, İsrail kodamanlarından sivil ve askeri bürokrasiye kadar uzanan “soykırımcı, ırkçı” demeçleri derlemiş.

Başbakan Netenyahu askerlere hitap ediyor: “Kutsal Kitabımız’da Amalek’in (“İsrail halkının efsanevî düşmanı) bize yaptıklarını hatırlayın. Kitap onlara (Filistinlilere?) saldırın; hepsini, kadınlarını, çocuklarını, emzikteki bebeklerini öldürün diyor”. Cumhurbaşkanı Herzog: “Karşımızdaki millet tümüyle sorumludur. Siviller de masum değildir. Belkemiklerini kırıncaya kadar savaşacağız”.

Savunma Bakanı Gallant: “İnsan görünüşünde hayvanlarla savaşıyoruz; ona göre davranacağız.” Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir: “Sadece Hamas’ı değil, onları kutlayan, destekleyen, şeker ikram edenleri de yok edeceğiz. Hepsi teröristtir.”

Yüksek rütbeli, emekli askerlerden de örnekler var: “İnsan görünüşlü hayvanlar: Cehennemi istediniz; cehennemi bulacaksınız… Artık tek bir hedefimiz var: Gazze’yi yeryüzünden silip atmak… Bu hayvanlar artık yaşayamaz; silahı olan her Yahudi ortaya çıkmalı; hepsini, ailelerini, anaları, çocukları öldürmeli.”

Söylemler göstermektedir ki soykırım kasıtlıdır.

Güney Afrika’nın talepleri

İddianamenin ana talebi açıkça ifade ediliyor: Divan, İsrail devletinin soykırım suçunu işlediğine karar versin. Divan, ayrıca, İsrail’in Sözleşme’nin çeşitli maddelerini çiğneyerek soykırımın tasarlanması, tahriki, önlenememesi, cezalandırılmaması gibi bağlantılı suçları da işlediğine hükmetmelidir.

İddianame, Divan’ın derhal geçici bir karar da almasını istiyor: “İsrail Gazze’deki askerî operasyonlarını durdurmalıdır.”

Sonuç ne olur? Her şey Divan’daki 15 yargıca bağlıdır. Sözleşme, davalı (İsrail) ve davacının (Güney Afrika’nın) ayrıca birer yargıç tarafından da temsil edilmesini öngörmüştür. 15 yargıcın ülke aidiyetleri BM Genel Kurulu tarafından, kimlikleri ise seçilen ülkenin yasama veya yürütme organlarınca belirlenmiştir.

Divan’ın başkanı, ABD Dışişleri bakanlığı kökenli Joan Donoghue’dur. Yetkilerini ve oyunu İsrail’den yana kullanacağı kesindir. Diğer üyelerin dağılımında Güney bloku + BRICS, Batı İttifakı’na karşı 9’a karşı 6 çoğunluktadır.

Yorumcular, İsrail’in soykırım suçunu işlediği iddiasının belki yıllar sonra oylanacağını öngörüyor. “Derhal kararlaştırılması” istenen İsrail’in saldırılarına son verilmesi ise iki-üç hafta içinde oylanacak ve herhalde kabul edilecektir. Batılı yargıçlardan bazılarının da aynı doğrultuda oy kullanacağı düşünülüyor. İsrail ve ABD’nin de yenilgiyi (bu kadarı ile) sineye çekmeleri; kararı uygulamaları umulur.

***

Yıllar önce Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimine karşı mücadele veren güzel insanlarla dostluklarım oldu. On yıl sonra Mandela’yı iktidara getiren, apartheid’e son veren dönüşümün ön saflarında yer aldılar. Sonrası çalkantılıdır; hayal kırıklıkları da içerir.

İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım ile suçlayan iddianame, Güney Afrika’nın devrimci mirasını ve o ülkeden tanıdıklarımı hakkıyla temsil eden parlak bir belgedir. Belki bazılarının katkıları da olmuştur.

Şeria Nehri ile Akdeniz arasındaki topraklarda, barışçı, demokratik, adil ve ortaklaşa bir gelecek için elbirliğiyle mücadele eden Filistinli ve İsraillilerin de belgeyi benzer duygularla okuduğunu düşünüyorum.