Ve işte Kübalı sağlıkçılar, tüm dünyanın boğuştuğu pandemide emeklerini, çalışmalarını 'insanlık nöbetine' ulaştırdılar. Toplumsal görev bilinciyle, onurla… Şimdi insanlığın da onlara borcu var. Küba Cumhuriyetine uygulanan ablukanın durdurulması için mücadele etmek, Küba halkının onurlu emeğini selamlamak lazım. Kötüye inat çalışmak lazım...

Çalışmak lâzım…

... (B)aşkaca çarem de yok, çalışmak lâzım, yaşamak için değil, unutmak için, dalıp dalıp gitmemek için, düşünmemek için kötü kötü…” diye yazmış Nâzım, 1958’de karısı Münevver’e1. Memleketinden uzakta, Moskova’da Yahya Kemal'in ölüm haberini radyoda duyunca, üzüntüsünün ve bunu halkıyla paylaşamamasının getirdiği duygularla böyle ifade etmiş olsa gerek.

Benzer bir ifadeyi Aziz Nesin’in güncesinde okudum, şöyle diyor 10 Temmuz 1974 saat 21:00’de yazdığı notlarda:

Ölümümden sonra kendim için yazabilseydim, o yazımın adını ‘Çalışmaktan Çatlayan Yürek’ koyardım. 

...Rahat batıyor dedikleri türden bir insanım...

...Zamana kafa tutmak, ölmemek, ölümü yenmek için çok çalışıyorum...

...Hınç almak, kötülerden, kötülüklerden, haksızlardan intikamımı almak için çok çalışıyorum...

...bu ve bunlara benzer nedenlerle, temposu gittikçe artan bir hızla hergün daha çok çalışıyorum; yüreğim çatlayacak gibi çalışıyorum; belki de beynimin bir damarı…2

Çalışmak dediğin ne menem bir şey ki bu iki büyük yürekte de mücadeleci bir inatla yaşama tutunma ile bir ve aynı şey olarak çıkıyor karşımıza?

Çalışma ve emek zaman zaman birbirinin yerine kullanılan kavramlar aslında. Hatta iş, istihdam, meslek, görev gibi kavramlar da çalışma denince araya giriyor.

Bu kalabalıklığın bir kısmı Türkçe’den kaynaklanıyor ama büyük kısmı da kuramsal olarak netliğin sağlanamamasından.

Çalışma ve/veya emek, insanın bilinçli ve öngörülü olarak doğayı dönüştürdüğü tüm eylemliliği karşılayacak bir tanımlamadır. İnsan çalışmasını hayvan eylemliliğinden ayıran şey, insanın kendi eylemliliğini birebir yaşamsal etkinlik olarak değil bilinci ve istencinin konusu olarak gerçekleştirmesidir. Hayvansal içgüdünün yerini insan bilincinin almasıdır.

Durum böyleyken, yani insanın çalışması, değerin, yani emek süreçlerinin, yani üretim süreçlerinin, yani üretim ilişkilerinin ve nihayet toplumların tarihinin belirleyicisiyken, bu kavramın el üzerinde tutulmasını beklemek gerekir.

Çoğunlukla öyle de yaparız, çalışma hakkını, iş güvencesini savunuruz. “Emekten yanayız “ deriz, “emekçiyiz haklıyız” deriz. Çalışan birini gördüğümüzde “kolay gelsin” diye selamlarız, tamamlanmış bir işten sonra ya da bir ürün önümüze geldiğinde “eline sağlık” diye teşekkür ederiz. Çünkü emek değerlidir, çalışmak saygındır.

Diğer tarafta da, kapitalist düzende, emeğin metalaşması, yabancılaşması, değersizleşmesi itibar yitirmesi gerçekliği var. Böyle bakınca çalışma karşıtlığını da haklı görmek mümkün mü?

Çalışmama hakkı

Paul Lafargue, alt başlığı 1848 “Çalışma Hakkının” çürütülmesi olan Tembellik Hakkı eserinde, aslında düpedüz bunu savunur. Çalışmama hakkını öne sürerek, kapitalist üretim ilişkilerinin düzenlediği ücretli kölelik sistemini yerer. Yaşamını sürdürebilmek için emek gücünü sermayedara satmaktan başka seçeneği olmayan işçilerin alınır satılır meta haline gelmiş emek güçlerinin piyasaya düşmüş oluşunu “özgür emek” olarak anan düzenin ikiyüzlülüğünü ortaya serer.3

Kapitalizmin tarihi boyunca sermayedarların düzeninde çalışmak bir özgürlük değil, zorunluluk, seçenek değil dayatma anlamına gelmedi mi? Farklı coğrafyalarda çalışma deneni çeşit çeşit  zor mekanizmaları haline sokarak ilerlemedi mi bu ikiyüzlü düzen? 

Nazi Almanyasındaki zorunlu çalıştırma kamplarının kapısında asılı “Arbeit macht frei- Çalışmak özgürleştirir” yazılarını hatırlayalım. Belki de Lafargue haklı?

Haklı olmasına haklı da, ne demişti Ustalar? Kötüye kafa tutmak için çalışmak lazım.

'Çalışmayı bebek nöbetine ulaştırmak'

Yalçın Küçük zamanında yazdı, sosyalizmin amacı çalışmayı giderek ortadan kaldırmaktır, diye. Yani insanı tüketen, sömüren, metalaştıran çalışmayı, azaltarak ortadan kaldırmak.

Hoca, ya çalışmanın azaltılıp, kendi deyimiyle, hoşzamanın artırılması, ya da çalışmanın hoşzamana dönüştürülmesi gerektiğini iddia etmişti.

Bunu anlatmak için kullandığı pikniğe giden aileler örneklemesi var: Örneğe göre, birkaç aile birlikte haftasonu pikniğe gittiğinde “...koşmaca elim sende voleybol oynayan ailelerin erkek ya da kadınları, nöbetle, zorlamasız, bebek nöbetine gider…” ve Küçük’e göre “...bebek nöbeti de oyundur ve en güzel hoşzamandır…” İşte bu örneğe dayanarak da “insanlığın amacı çalışmayı bebek nöbetine ulaştırmaktır, sosyalizmi böyle anlıyorum" diye iddia eder.4

Çalışmanın hoşzamana dönüştürülmesinde, iki boyut öne çıkıyor bence, bir tanesi Küçük’ün dediği gibi, zorlayıcı disiplinin yerini, karşılığını bulacak değere dönük bir özenin alması. Bu tamam.

Diğeri ise, emeğin ve çalışmanın toplumların tarihini belirleyen yegane şey olduğunu kanıtlayacak biçimde, çalışmakta inat etmek.

Daha geçtiğimiz gün Ankara’da Keçiören Araştırma Hastanesi acilinde görmedik mi? Kapıya dayanmış şiddete inat çalışmaya devam etti sağlıkçılar.

Çalışmayı bir zorunluluk olmaktan çıkarıp, onur veren bir sorumluluk haline getirmek. Çok mu olanaksız?

Hiç de değil, bunu başarmış bir ülke var bugün. Küba halkı bu yıl bir kez daha, bakın ne yazdı anayasasına: 

Madde 31: ...(E)mek toplumumuzun en önemli değeridir. Çalışma, kapasitesine sahip tüm insanlar için bir hak, toplumsal bir görev ve onurdur.5

Ve işte Kübalı sağlıkçılar, tüm dünyanın boğuştuğu pandemide emeklerini, çalışmalarını “insanlık nöbetine” ulaştırdılar. Toplumsal görev bilinciyle, onurla…

Hâlâ da devam ediyorlar, Küba Devlet Başkanı Díaz-Canel: "Devrimimizin lideri Fidel Castro bize 'bombalar ülkesi' değil 'doktorlar ülkesi' olmayı öğretti. Bedeli ne olursa olsun, elimizde olanı paylaşmaya ve benliğimizi savunmaya devam edeceğiz..." diye meydan okuyor BM oturumunda.

Şimdi insanlığın da onlara borcu var.

Küba Cumhuriyetine uygulanan ablukanın durdurulması için mücadele etmek, Küba halkının onurlu emeğini selamlamak lazım.

Kötüye inat çalışmak lazım...

  • 1. Haluk Oral’ın #tarih Dergisi Temmuz 2017 sayısında yayınladığı Nazım Hikmet’in eşi Münevver Hanım’a yazdığı mektuptan.
  • 2. Mum Hala-I 2013 7. Baskı Nesin Yayınevi syf 379-380.
  • 3. Tembellik Hakkı 1880’de l’Egalité’de yayınlanan makalelerden oluşan bir broşür olarak 1883’te yayınlanmıştır.
  • 4. Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü. 1991 Tekin yayınevi syf 581-583
  • 5. Küba anayasasının tam metninin türkçesi için Bkz http://www.kubadostluk.org/wp-content/uploads/2020/08/Kuba-Anayasa.pdf