'Çeşit çeşit dijital araç, teknolojik ürün, yazılım donanım hepsi birer gardiyan haline getirilmiş, işçileri gözetliyorlar.'

Panoptikon

UNI Global, hizmetler sektöründe 150 ülkede örgütlü bir uluslararası sendikalar birliği. Bu köşede ara ara UNI Global aracılığıyla ya da UNI’nin yerel ya da bölgesel sendikaları aracılığıyla çeşitli işçi sınıfı gündemi başlıklarına yer verdiğim oldu. Örgütlü olduğu sektör itibariyle, yani “hizmetler” kategorisi altına giren çalışma ve istihdam biçimleri itibariyle Türkiye işçi sınıfını da doğrudan etkileyen başlıklardı bunlar.

Geçtiğimiz haftalarda yine böyle bir gündem önüme geldi. UNI Global, Amazon Panoptikonunda Yaşam (Life in the Amazon Panopticon) başlığıyla, bir rapor yayınladı1. İngilizce, İspanyolca, Almanca, İtalyanca, Fransızca, Lehçe ve Hindu dillerinde yayınlanan bu rapor, UNI Global’in 8 ülkede 2 binin üzerinde Amazon çalışanıyla yürüttüğü araştırmanın sonuçlarını yansıtıyor. İçeriği ve kapsamı düşünüldüğünde hem akademik açıdan hem de sendikal mücadele açısından önemli ve değerli bir belge.

Yürütülen uluslararası çalışmada Amazon’un performans izleme sisteminin işçiler üzerindeki etkileri araştırılmış. Aşağıda raporun detayına da girerim ama ana fikri hemen yazayım, araştırmaya katılan işçilerin yüzde 51’i izleme sisteminin genel sağlık durumlarını, yüzde 57’si de akıl sağlıklarını olumsuz etkilediği görüşünü bildirmiş. Rapor özetle, işçilerin Amazon’un performans izleme sistemi karşısında kendilerini: baskı altında, stresli, endişeli, köle gibi, değersiz ve güvenilmez hissettiklerini aktarıyor.

UNI Global bundan iki yıl önce Amazon’un performans izleme sisteminin detaylı olarak incelendiği bir başka rapor yayınlamıştı.2 O raporda tüm Amazon işyerlerinde, depo, ofis ve paket teslim süreçlerinde kullanılan izleme araçlarının nasıl işlediği ele alınmış ve o performans izleme sistemine “panoptikon” tanımlaması yapılmıştı. İşte bu yıl yayınlanan raporda da bu “panoptikon”un işçilerin sadece çalışma performanslarını değil tüm yaşamlarına nasıl müdahale ettiği aktarılıyor.

Panoptikon tanımlaması, 18. yüzyılda İngiliz felsefeci ve hukukçu Jeremy Bentham’ın hapishanelerde tutukluları daha etkin denetim altında tutabilmek için tasarladığı gözetim sisteminden geliyor. Tek bir merkezden tüm çevreleyen birimlerin ya da hücrelerin gözlenebildiği dairesel bir yapı anlamında kullanılıyor. Bentham’ın 1785’te planını çizdiği hapishane binasında, merkezdeki gözetleme kulesinden tüm hücrelerin görülebildiği, ancak tutukluların gözetleyeni göremediği bir tasarım var. Bu gözetim sisteminin aslının Jeremy Bentham’ın hapishane gözetimi için tasarladığı yapı olduğu bilgisinin yanı sıra, bazı tarihçiler özgün fikrin Jeremy’nin kardeşi samuel Bentham’ın Çarlık Rusyasında çalıştığı fabrikada işçileri izlemek için oluşturulan düzenekten esinlendiğini ileri sürüyorlar.

Jeremy Bentham, tasarladığı bu hapishane modelinin hayata geçirildiğini göremiyor, onun bu fikrinden yola çıkılarak inşa edilen kimi hapishaneler olsa da özgün tasarıma en yakın örnekler ancak 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkabiliyor. Fiziksel olarak inşa edilip, kullanıma birebir geçilmemiş olsa da, bu “panoptikon” gözetim kurgusu hapishane kullanımlarının da ötesinde, okullar, hastaneler ve elbette öncelikle fabrikalar için de model oluşturuyor.

Gelelim günümüze. Erken dönemlerinden beri kapitalist üretim ilişkilerinin merkezine oturan emek üretkenliğinin denetimi konusu, bugün dördüncü aşamasından bahsedilen sanayi devriminin tüm teknolojik olanaklarını ileri düzeyde kullanır hale gelmiş durumda. Gözetleyenin tüm gözetlenenleri görebildiği ancak gözetlenenlerin gözetleyeni göremediği bu panoptikon düzeneği artık dijital düzlemlerde ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin en gelişkin araçlarıyla kurgulanıyor.

İşte Amazon’da da emek üretkenliğini veya diğer bir deyişle sömürünün sürekliliğini denetleme güdüsü ile çağdaş panoptikon düzeneklerinin en gelişkinlerini görüyoruz. UNI Global’in araştırması bize bu gözetleme düzeneğinin ne kadar kapsamlı olduğunu gösteriyor.

Amazon depolarında, dağıtım süreçlerinde ya da ofislerinde yürüyen gözetlemede sadece görüntü kaydeden kamera gözler yok. Depolarda sisteme okutulan yaka kartları; elde kullanılan barkod tarama cihazları, iş istasyonlarındaki ekranlar; kuryeler için mobil uygulama programları, GPS ile lokasyon izleme yazılımları, araç-içi kameralar; ofis çalışanları için, düzenli işlem izlemesi yapan yazılımlar, Amazon’un şirket içi (intranet) iletişim programı, tümü ayrı ayrı noktadan işçilerin her anını gözetleyen dev ve sanal bir panoptikon yapı oluşturuyorlar.

Araştırma raporunda tüm bu düzeneğin ne anlama geldiğini Dünyanın çeşitli yerlerinden Amazon işçilerin ifadeleriyle okuyoruz:

“Tümü sen hata yapasın diye kurulmuş bir düzenek”

“Olması gerekenden çok daha fazla çalışıp, ödenmesi gerekenden çok daha az ücret almak, erişilmesi olanaksız hedeflere, ölçütlere ulaşmaya çabalamak ... İşimizi kaybetmemek için mükemmel olmamız bekleniyor”

“...Her geçen gün daha fazlasını bekliyorlar. Daha çok üretim daha çok üretim…”

“Her anımız görüntüleniyor… ve hiçbir bilgi çalışma koşullarını iyileştirmek için kullanılmıyor…”

“Biz onların gözünde insan değiliz. Gerektiğinde değiştirilebilecek dişli parçalarıyız.”

Raporda devamı da var. Tüm ifadeler, farklı ülkelerden, farklı depolardan, ofislerden, araçlardan, farklı dillerde seslendirilen gerçekler.

Bir yandan da bilmediğimiz, görmediğimiz, yaşamadığımız gerçekler de değiller, şaşırmıyoruz. Ne Amazon şirketinin bu baskıcı sömürü sistemi ne de, baş patronu Dünyanın en zengin insanları listesinin ilk 5’inden düşmeyen Jeff Bezos’un arsız doyumsuz halleri istisna örnekler değil.

Sermayenin düzeni böyle, emeğin denetimi için çeşit çeşit numara icat ediyorlar. Hep böyleydi. 18. yüzyılda dokuma tezgahlarına ilk makinalar girdiğinde, 20. yüzyıl başında Ford fabrikaları kapısına hareketli montaj hattı düzeneği ile süreklileşmiş, standartlaşmış, çok çok sayılarda otomobil dizdiğinde; Japon mucizesi, kalite kontrol sistemi fabrikalarda işçilere sürekli mükemmeli arayan çemberler kurdurduğunda; Amerikan köfteli ekmeğini palyaço kılığında tüm Dünyaya hızlı “tıkınma”yı kakaladığında da böyleydi. Fordizmde, Toyotaizmde, Mc Donaldlaşmada hep böyleydi. Emeğin ürettiği değere el koymak, hem de hep daha fazlasına, daha hızlısına, daha “değerlisine” el koymak için işçiyi göz altında tutma teknikleri bunlar.

21. yüzyıla geçti insanlık, şimdi de böyle. Bugünlere de “Amazonizm” adını yakıştırıyorlar. Amazonun panoptikonu, sermayenin varlığı için emek üretkenliğini gözetleme düzeneği olmuş bugün. Çeşit çeşit dijital araç, teknolojik ürün, yazılım donanım hepsi birer gardiyan haline getirilmiş, işçileri gözetliyorlar.

O kadim soruyu hatırlatayım. Gözetleyenin gözetleyeni, gardiyanın gardiyanı kim olacak? Sorunun yanıtını felsefi olarak arayanınız vardır belki ama bence yanıt sınıflar mücadelesinde saklı. Ne zaman ki, emek üretkenliğini sermayenin bekçileri değil de, üretilen değerin gerçek sahipleri gözetlemeye başlar, ancak o zaman kim kimin gardiyanı belli olur.