Kamu hastaneleri iflas noktasında

1990’ların başından itibaren hastane yönetim ve finansman yapısında “yarı piyasa”, “iç piyasa”, “yönetilen rekabet” gibi isimlerle tanımlanan ve bugün hastaneleri iflasa sürükleyen yeni bir modele geçildi. Buna göre hastane mülkiyeti yine kamuda kalacak, ancak yönetim sistemi piyasa koşullarına uyumlu tarzda dönüştürülecekti. Kamu hastanelerinin işletmeleştirilmesi süreci böyle başladı.

İlker Belek

CHP Ankara milletvekili Murat Emir, kamu ve üniversite hastanelerinin tıbbi malzeme ve ilaç karşılığı olarak tedarikçi firmalara borcunun 16 milyar TL’yi bulduğunu, Sağlık Bakanlığının ise alacaklarının bir kısmını silmeleri yönünde ilgili firmalara baskı yaptığını belirterek Bakan Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Hastaneler iflas noktasına nasıl geldi?

Eskiden hastanelerin malzeme ihtiyacı tamamen Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanırdı. O zamanlar sağlık sisteminde, eksikleri olsa da, tam bir kamusal model geçerliydi.

1980’lerin ikinci yarısından itibaren, sağlık sisteminin yeniden yapılandırılması süreci içinde hastanelerin finansman ve yönetim yapılarında da önemli değişiklikler gerçekleştirildi.

Dünya Bankası’nın yönlendirdiği bu süreçte temel iddia kamunun sağlık hizmetini etkin ve verimli bir şekilde veremeyeceği yönündeydi ve sağlık hizmetlerinde yaşanan nitelik sorunları da sistemin kamucu yapısıyla ilişkilendiriliyordu.

Dolayısıyla ülkemizde 1990’ların başından itibaren hastane yönetim ve finansman yapısında “yarı piyasa”, “iç piyasa”, “yönetilen rekabet” gibi isimlerle tanımlanan yeni bir modele geçildi.

Buna göre hastane mülkiyeti yine kamuda kalacak, ancak yönetim sistemi piyasa koşullarına uyumlu tarzda dönüştürülecekti. Kamu hastanelerinin işletmeleştirilmesi süreci böyle başladı.

Artık her kamu hastanesi bir işletme

Üniversite ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinin mülkiyeti yine kamuda ama, artık bu hastaneler bir işletme mantığıyla çalışıyor. SGK’ya hizmet satıyorlar, yani SGK kamu sigortalıları adına kamu hastanelerinden hizmet satın alıyor. Hizmetin fiyatını SGK belirliyor, hastalar ise önceden primlerini ve hizmet kullanırken de katkı paylarını ödeyen müşteriler olarak hastalandıklarında hastanelere başvuruyorlar.

Bu sistemde hastanelerin hizmetin fiyatı konusunda söz etme hakları kesinlikle bulunmuyor. Tek yetkili, sistemin tepesine konuşlandırılmış olan SGK. O da hükümetle bağlantılı bir yönetim yapısına sahip.

Hastaneler sağlık piyasasındaki işletmeler olarak işlevlendirilseler de, adına “iç piyasa” denilen piyasada da, “yönetilen rekabet” denilen rekabette de bir gariplik olduğu açık.

Zira sigortalılar adına hizmeti satın alan, yani müşteri konumundaki SGK, aynı zamanda hizmetin fiyatını da belirliyor.

Müşteri konumundaki SGK’nın hizmetin fiyatını da belirlemesi hastaneleri iflas noktasına getirdi

Artık hastanelerin en önemli ve neredeyse tek geliri ürettikleri hizmet karşılığında SGK’dan gelen para. Hastaneler SGK’dan elde ettikleri geliri piyasadan ilaç ve tıbbi malzeme satın almak için kullanıyorlar.

Sorun şurada ki SGK’nın belirlediği birim hizmet fiyatları, o hizmetlerin hastanelere maliyetinden daha düşük. Yani SGK’nın hastaneye ödediği para, hastanenin hizmeti üretmek için harcadığını karşılamıyor.

SGK bunu bilinçli olarak yapıyor. Amacı güya hastaneleri verimli çalışmaya ve maliyet muhasebesine yönlendirmek. Ancak esas amaç kendi giderini azaltmak.

İşte bu dinamik çok kısa süre içerisinde hastaneleri hızla ilaç ve tıbbi malzeme aldıkları firmalara borçlu konuma getirdi. Hastaneler uzun süredir firmalardan aldıklarının parasını zamanında ödeyemiyorlar. Satın alma ile ödeme döngüleri arasındaki zaman üç yıla kadar uzadı.

Sorun özellikle üniversite hastanelerinde büyüdü. Sonuç olarak pek çok firma üniversite hastanelerine malzeme tedarikinden vazgeçti.

Dönem dönem üniversitelere aktarılan ek bütçelerle biriken borçlar azaltıldıysa da, esas mesele sistemle alakalı olduğu için çözümsüzlük devam etti.

Sağlık Bakanlığı hastanelerinin sorunu ise genel bütçeden aktarılan kaynaklarla şimdiye kadar önemli bir boyuta ulaşmadan kapatılmıştı.

Ancak şimdi Murat Emir’in soru önergesinden anlaşıldığı kadarıyla, pandemi öncesi dönemden itibaren giderek biriken ekonomik sorunların 2020’nin ilk yarısında patlattığı bütçe açığı, Sağlık Bakanlığı hastaneleri için de ciddi bir finansman sorunu yaratmış bulunuyor.

Sorun nasıl çözülür?

Sağlık sistemi tam kamucu bir şekilde organize edilmeli. Hastanelerin tüm ihtiyaçları devlet bütçesinden karşılanmalı.

Bu öneriye karşı AKP’nin ve tüm piyasa hayranlarının dile getirdiği argümanlardan birisi de devletin elinde yeterli kaynak bulunmadığıdır.

Ancak bunun hiç de inandırıcı olmadığını, günden güne artan gelir eşitsizliğinden, devletin özel sektöre değişik projeler-yatırımlar için aktardığı sınırsız kaynaklardan, kamu kaynaklarının Kanal İstanbul gibi irrasyonel projelere aktarılmasından çok iyi biliyoruz.