“Devrim, ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif, o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz.”

İki Dünya Üç Cisim Problemi - 2

Devam edelim… “ ‘Üç Cisim Problemi’ dizisinin tek düğümü, tek derdi, Çin Devrimi’nin bir parçası olan Kültür Devrimi “hezeyanı”nda babası gözlerinin önünde öldürülen Ye Wenjie’nin, sosyalist düzende yaşadıkları sebebiyle nefret içinde olması ve ileri bir uygarlığın işgaliyle, bu Dünya’nın yok olması “temizliği”ne çağrıda bulunması,” demiştim geçen haftaki yazıyı bitirirken. “Yani, ‘Marksist, Leninist ve hatta Maoist’ bir dünyanın yol açtığı kötülüklere, ‘uygar dünya’ panzehiri önermesi”ydi amaç…

Burada tabii, sosyalizme karşı, ABD’nin başını çektiği kapitalizmin, bütün yıkıcılığına karşın olumlanması için kurulmuş bir metafor türünden, basit ve ilk akla gelen açıklamayla yetinmemekte fayda var.  “Seni gidi Liu Cixin, niye ödüllendirildiğin belli, hıh!” deyip burnumuzu havaya diker, yürür giderdik, yoksa. Anti-komünist milyon tane benzeri işten farkı olmazdı yani.

Dizinin belki de en izlenesi sahneleri arasındaki, bir çocuğu kurtarma izleğinde sürükleyiciliği olan sanal gerçeklik oyunlarında, San-Ti (Çince, Üç Cisim Halkı) uygarlığının “kaotik çağlar” döngüsüne yol açan “üç güneşli sistem”leri, toplu yok oluşa maruz kalışları ve “dehidrasyon” özellikleriyle hayata dönüş yetenekleri, çok eğlenceli politik zihin oyunlarına elveriyor.  Ama bu tali yön dışında, dizinin, uzayla sinyalleşilmesiyle başlayan istila tehdidi, fiziğin kütle çekim çalışmalarına bilimtrak yaklaşım, kriminal bir soruşturma, sosyolojik sürüleşme yatkınlığı, insanın “böcek”liği göndermeleri, politik entrikalar, “annecim, yapay zekâ” gibi çok sayıda katmanı itibariyle epey cılızlığıyla, böyle büyük ilgi görmesi, yankı uyandırması aklıma pek yatmıyor, o yüzden soruyorum: 

Çin Kültür Devrimi’nin ve o döneme ilişkin “eleştirel bakış”ın, günümüz prodüksiyonlarındaki genel anti-komünist histeride çok işlenmemiş bir tarihsel dilim olması, merak kışkırtmış olabilir mi?  Günümüzün süper gücü, hegemonya mücadelesinde ABD’nin en ciddi rakibi Çin’in “temelindeki günah”ların bizzat içeriden aktarımı ve bunun yine bizzat Çin’de gördüğü itibarla, 1980’lerden itibaren gelişen “Maosuzlaştırma üzerinden sosyalizme piyasa katma” sorunsalına bir katkı yönü mü, cazip gelen ki?

Bilmem. Umarım öyledir. Çünkü, eğer öyleyse, bu iyi bir şeydir!

Mao Zedung, 27 Şubat 1957’de, 11. Yüksek Devlet Konferansı’nda yaptığı ünlü konuşmanın “Halk İçindeki Çelişmelerin Doğru Ele Alınması Üzerine” başlıklı bölümünde soruyordu: “Kötü Şeyler, İyi Şeylere Dönüştürülebilir mi?” Yanıt “evet”ti ve bu diyalektikti. Nesnel analizle, değerlendirmede, ders çıkarmada ve eğitmede kullanmak için fırsat veriyorsa, “kötü şeyler”den yararlanabilirdik ve böylece yol açtıkları sonuçla, “iyi şeyler”e dönüşürlerdi.

Geleneksel Çin felsefesiyle, “Mao Zedung Düşüncesi” aktarımlı Marksizmin, çelişmeler diyalektiğinde, “birde iki anlayışı”nda sentezlenmesi, politik pratiğin formülasyonlaştırılmasında ve halka doğrudan iletilmesinde temel teşkil eden yaklaşımlarından biridir bu. 

Yani mesnetsiz kurguyla saldırılsa bile, Çin Kültür Devrimi sürecine dikkat çekilmesi, konunun gündeme gelmesi, aktarılanların sorgulanmasına, yanıtlanmasına, gerçekliğinin anımsatılmasına ya da öğrenilmesine, en azından yeniden tartışılmasına fırsat verebilir. Ama bu, hiç kolay değildir takdir edersiniz ki. Bağlam olarak muarız, eğlence sektörünün ideolojik yapıtaşlarından Netflix’in bir best-seller uyarlaması dizisidir. Ve Çin Devrimi de, Kültür Devrimi kesiti de, olanca karmaşıklığıyla, kendine özgü yön ve yöntemleriyle, “Asyaî kapalılığıyla” pek bilinmeyen, dahası dıştalanan, “köylü” damgalı bir olgudur çoğunlukla. Dolayısıyla, konuya bir köşe sınırında giriş bile mümkün değildir. Şöyle yapalım:

Fiziğin üç cisim problemi itibariyle, örneğin gezegenlerin hareketleri, çok eski zamanlardan beri gözlemlenebiliyor, zamansal olarak da ölçülebiliyordu. Bu gözlemlerin, Kepler, Galileo, Halley derken, Newton’un “Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri”yle teorileştirilmesi bile, tam olarak açıklamaya dönüşmüyordu. 

Dizinin, –ya da romanın yazarının diyelim– ilk kaçamağı da bu . Tüyler ürperten bir vahşet sahnesi gözlemliyoruz başlar başlamaz. Ama bunun açıklaması ne? Komünistler “burjuva kültürü aşmak”tan,”eskiyi yıkmak”tan bunu anlıyordu! Hmm…

Newton’un formülü, öngörüyü sağlamıyordu. Devrim formülasyonu, özgün pratiği kesip biçemiyordu…

Kamboçya’yı Kızıl Kmerler’in “gözlüklü herkesi aydın, her aydını da katli vacip gördüğü”nü anlatan “Ölüm Tarlaları”, “Önce Babamı Öldürdüler” gibi filmlerden bilenlerin, Pol Pot’la, Çaru Mazumdar’la, Lin Biao’yla, Liu Şao-Çi’yle, Mao Zedung’un ve Çin Komünist Partisi’nin çizgisi arasındaki farkları bilmeyen, hepsini aynılaştıranların gözünde, Kültür Devrimi dediğiniz de, en hayırhah yaklaşımla “hani şu Beethoven’in plaklarını kırdıkları” ilkellikti. Daha kibarcası, “gereksiz aşırılık”tı.

Doğrudur, milyarlık feodal Çin’de, emekçi iktidarının yaklaşık 15’inci yılında başlayan bir yığın “aşırılık”tır. Kışlık Saray’daki işçilerin Lunaçarski’yi üzen “aşırılıkları”dır kültürel planda yaşanan.  

Ama aşırılık barındırmayan devrim gördünüz mü tarihte? Görecek misiniz? Hani Engels sorar ya “anti-otorite”cilere: “Bu baylar (cinsiyetçi biraz) hiç devrim görmüşler midir? Devrim, … nüfusun bir bölümünün kendi iradesini, nüfusun öteki bölümüne … akla gelebilecek bütün otoriter araçlarla dayattığı bir eylemdir.” Engels’in “terör”izminden uzun yıllar sonra, Mao Zedung’un “aşırılık”a bakışı benzerdir: “Devrim, ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif, o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz. Devrim, bir sınıfın başka bir sınıfı devirdiği şiddet hareketidir.”

Çok ürkütücü gerçekten! Hele 2024’te! 

Peki, sınıfsal devrim tamam da, Kültür Devrimi ne ola? Eğer Çin Devrimi’nin temel dinamikleri yoksa denkleminizde, bakıp bakıp “Dünya şuradan şuraya gelirken, bak Ay da iki adım sağa attı, eliptik eliptik” diyor da, nedenini bilmiyor, haliyle hareketi açıklayamıyorsanız, dizideki gibi ışık hızını aşarsınız. Yazarın yaptığı bu. Işık hızını aşınca, “zaman uzay bükülmesi”nde, sonucun sebepten önce meydana gelmesi şaşırtıcılığı! Öyle de bir sonuç ki, akla sebep sormak gelmiyor. Xinhua’yı geçen yazıda anlatmıştım kısaca. Şimdi:

1956’da, Çin-Sovyet ayrışması, Kruşçev-Mao tartışması başladı. Burada giremeyiz tabii bunun ayrıntılarına, sadece Kültür Devrimi “aşırılığı”nı anlamakla sınırlıyız. Gösterilen ve kabullenilmiş sonucun doğruluğunu yalanlığını, varlığını yokluğunu hiç dikkate almadan.

Bu ayrışma, çok daha önce teorileştirilmiş bir konuyu, “sosyalizmde sınıf mücadelesinin sürdüğü, yıkılmış burjuvazinin karşı-devrimci ayaklanmasının değil, yönetici partide yozlaşmayla oluşacak yeni ayrıcalıklı kastın, kapitalizmin restorasyonuna yol açabileceği” tezini temele oturttu. Bunu halkın her şeyi denetlemesi, ülkeyi tekrar tekrar fethetmesi önleyebilirdi (Mao’nun kendi yönettiği parti iktidarına karşı, “Karargâhı bombalayın!” aşırılığı da vakıadır).

Yani, “gerekliliği tartışmalı” değil, Çin’in devrimin güvenliği politikası ekseninde, bireycileşme ve yöneticiliği mutlaklaştırma eğilimlerini kırmaya, yeni bir proleter kültür yaratmaya yönelik kaçınılmaz “aşırılık”tı Kültür Devrimi, doğrusuyla, yanlışıyla. Üstelik bir iç kavganın, hesaplaşmanın da platformuydu. “Devrimin kızıl bayrağına karşı, “ultra-solcu” yıkıcı mevki düşkünlerinin kendi kara kızıl bayraklarını salladıkları”, “Dörtlü Çete”nin Kültür Devrimi’nde inisiyatifi Mao’nun ÇKP’sinin elinden alabildiği bir çalkantıydı…

Bir oyunun, mecazen değil, sahnelenen bir oyunun “Hay Juy Daireden Kovuldu”nun, 10 Kasım 1965’te eleştirilmesiyle başlayan Kültür Devrimi, bir “derin” görünümlü kıytırık diziyle, yeniden gündem olur mu dersiniz? Sanmam, ama olursa, kötü iyiye çevrilir…

Dünya’yı işgalciden kurtaracak “seçilmiş üçlü”deki YPG militanı (romanda bu tanımı yokmuş) ile Dünya’yı işgal çağrısı yapan Ye Wenjie’nin sona doğru iç hesaplaşması arasındaki bağıntı da yazılabilirdi belki…

Farkındayım, iki yazıya rağmen, dizinin değerlendirilmesi de, Kültür Devrimi konusu da çok yetersiz kaldı. Anti-komünist serbest atışın derdi bu. Hangi birini yanıtlayacaksın. 

En iyisi, 2024’te, hâlâ Orwell hayranı Liu Cixin’in fantezilerine bel bağlayan kısırlığa, vah, ne açacak yüz çiçeğiniz, ne yarışacak yüz düşünceniz var, sizi gidi kâğıttan kaplanlar, deyip burnumuzu havaya dikmek…