Grev bayrama döndü: '13 yıldır ilk kez ailemle iftar yaptım'

Bugün bayram. 35 gündür direnen Lezita işçisi de bayram edebilsin diye mücadeleyi büyütme çağrısı yapıyor. Hem ilk defa çalışmadıkları bayramları için heyecanlılar hem de mücadeleleri için...

irem yıldırım

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Abalıoğlu Grup'a ait piliç üreticisi Lezita’da Öz Gıda İş Sendikası’nda örgütlü işçiler, patronun toplu sözleşme masasına oturmaması nedeniyle 7 Mart’ta iş bıraktı.

35 gündür yıllardır kutlayamadıkları bayramları için direniyorlar.

Mücadeleleri kötü çalışma koşullarına, alınmayan iş güvenlik önlemlerine, sendika düşmanlığına, düşük ücretlere, adaletsizliğe, hak gaspına, işçi kıyımına karşı, evet.

Ama bire bir konuşunca tüm bunların dışında başka sebepler var.

O sebeplerin arasında 13 yıldır ailesiyle oturamadığı iftar sofrası, çocuğuna 4 yıldır hazırlayamadığı bayram kahvaltısı, işinden edilen arkadaşlarına verdikleri sözler var.

Kimi “bizim bayramımız grevimizdir” diyor, kimi “asıl bayram patronun masaya oturacağı gündür”. Ama hepsinin sesinde hem aynı heyecan var, hem aynı öfke hem de aynı inat. Vazgeçmeyecekler. 

5 farklı yaştan Lezita işçisi, 5’i de farklı sürelerdir çalışmışlar burada. “Nasıl özetlersiniz geçen yıllarınızı?” sorusuna anlattıkları hikâye birbirlerinin hikâyesi. Özeti şu: modern kölelik. Hoş, “modern mi, yok canım” deyip güleni de var.

Bu bayram benim için ilk bayramım gibi

Emine Kırmızıaslan’la konuşmaya başlıyoruz. Gülüşüyoruz, bayramlaşıyoruz. 9 yıldır emeğini ortaya koyuyor hakkını alamadığı Lezita’da. “Çok soğuk oluyordu çalıştığım yer. Tavuklar bizden değerli olduğu için…” diyor. Neresi yoğunsa oraya gidiyormuş, prim prim değil söylediğine göre. Evli, 8 buçuk yaşında bir çocuğu var. Heyecanla anlatıyor. Eskiden eşi de burada çalışıyormuş, işten ayrılmış. Ayrılınca çocuklarıyla eşinin daha fazla vakit geçirebildiğini söylerken diyor ki Emine:

“Size yemin ederim ki ben gözyaşı döküyordum, çocuğumu göremiyordum. Ben geldiğimde işten, hep uyuyor oluyordu.” 

Buğulanan sesi konu bayrama gelince hemen neşeleniyor. Çünkü bayram onun için bu sefer başka bir şeyi ifade ediyor: 

“Bu bayram benim için ilk bayramım gibi. Eşimle, çocuğumla, akrabalarımla bayram geçirebileceğim yıllar sonra.”

İnancı çok yüksek, kararlı. Masaya oturacaklarından şüphesi yok.

“Greve iyi ki çıkmışım, çıkmasam çok pişman olurdum. İyi ki sendikaya üye olmuşum, insan olduğumu hatırladım” diyor.

Güç, kuvvet vererek birbirlerine her bir grev gününün bayram gibi geçtiğini söylüyor. Koro yaptıklarını anlatıyor, çok mutlu. Buraya bir yere korolarının videosunu ekliyorum, muhakkak dinleyin. Patronlarına yazdıkları çok keyifli bir şarkı, çok da güzel seslendirmişler. 

İçeridekilere de sesleniyor, “Mücadele büyüdükçe korkmadıkça güzel. Çemberin dışında değiliz, ailemizle tam içindeyiz” diyor.

İş kazaları, alınmayan önlemler: Bırakmak yok!

Bir diğer isim, Bülent Yurt. 46 yaşında, 7 yılı Lezita’da geçmiş hayatının. Nasıl anlatırsınız sorusunu uzun uzun yanıtlıyor, döküyor içini. Nasıl işçinin güvenliğinin olmadığını, sıkıntılarının çözülmediğini, sözlerinin ciddiye alınmadığını tek tek anlatıyor. İş kazalarından örnekler veriyor. Kendisinin de daha önce defalarca başına gelmiş. Daha önce soL’da da yer almıştı başka bir iş kazası. Belli ki bir kereliğine olan bir şey değil. 

Sendika örgütlenmeye başlar başlamaz içerde işçilerin istifa etmeye zorlandığını, baskı gördüğünü, buna rağmen kendisinin mücadeleyi sürdürdüğünü şöyle anlatıyor:

“Eşim yapma dedi bana. ‘Ama bu kadar arkadaşım çıkarıldı, onlardan utanır bırakamam’ dedim. Sonuçta 3 yıldır mücadele veriyoruz.”

Bayramlarda hep çalışmış Bülent. Çünkü bayramda çalışanlara market kartı vermeyi vaat etmiş firma hep. Ücretlerini iyileştirmeyen, mesaisini düzgünce vermeyen Lezita, düşük ücrete mahkum bıraktığı işçisini bayramda da gelsin diye market çekiyle daha fazla çalıştırmış. “Gönlüm ister ben de çalıştığımın karşılığını alayım ama bakın Hindistan’dan işçi getirdiler bizim hakkımızı vermemek için” diyerek isyan ediyor. Bayram bir şekilde geçecek diye düşünüyor ama umudu işçi arkadaşlarında. Şöyle söylüyor:

“Patron adam zengin, garibanın halinden anlamaz. İşçiler yanımızda dursun, biz oradayız, bırakmak yok bu saatten sonra. İşten çıkarılan arkadaşlarımdan utanıyorum greve çıkmamaya.”

Ne cenaze ne düğün.. 13 yılın özeti

38 yıllık yaşamının 13 yılında Lezita’da çalışmış Derya Ergin, “Çok acı, çok dolu geçti” diyerek başlıyor sözlerine. “Yeri geldi sorumluluk aldım yeri geldi ırgatlık yaptım ama kimseye boyun eğmedim” diye sürdürüyor. 13 yılı öyle bir anlatıyor ki sanki onunla yaşamış gibi oluyor insan. Dakika tutularak çıktıkları molalardan gidemedikleri tuvaletlere bir sürü şeyi anlatıyor. Konu bayrama geliyor ama onunla kalmıyor.

“Bayram hiç görmedik. Ne cenazemiz ne bayramımız ne düğünümüz. Hiçbirine izin vermezlerdi.”

Grev ilan ettikleri günden beri bayramda olduklarını söylüyor. Dayanışma ve mücadeleyi anlatırken mutluluğu sesine yansıyor: “Biz orada yaşamıyormuşuz, huzurluyuz.”

İşçilerin sesinin daha da çoğalması, yükselmesi gerek. Derya, en çok içeridekiler için gerektiğini düşünüyor: “Biz dışarıda olduğumuz için fazla mesai yaptırmıyorlar. Yıllarca ben sahurumu da iftarımı da orada yaptım. Ben ilk defa bu sene ailemle birlikte iftar sofrasına oturdum. 13 seneden beri ilk defa.”

Bayram ilk defa bayram. 9 gün tatil. Ailelerini istedikleri gibi ziyaret edebilecek olma mutluluğu var. Yediği içtiğinin bile tadı bir başkaymış artık, şöyle anlatıyor: 

“Çünkü topluluk var, sıcaklık var. Bakın o kadar soğuklar geçti biz orada direndik. O kadar mutluluk içerisinde halaylar çektik ki üşümedik. Anlatmak değil yaşamak önemli.”

1 Mayıs’a çağrısı var. Gelebilen herkesi grev alanına çağırıyor. 

Son sözü net: “Direne direne, gerçekten biz bunu alacağız.” 

Bayram günü mücadelenin kazanç elde ettiği gün: Yaşasın sınıf dayanışması

Ali Memiş, 7 yıl orada çalışmış. Sendikaya örgütlendiği için işten çıkarılmış. Lezita’yı iki-üç kelimeyle özetlemek gerekse ya diyorum, düşünmeden “modern kölelik” diyor. Eski yönetim ve yeni yönetim olarak ayırıyor çalışma sürecini. “İnsanlar bu kadar aşağılanıp hor görülmüyordu ya da hakları bu kadar gasp edilmiyordu” diyor. Mesut Ergül’den sonra çalışma koşulları kötülemiş. Ali, sendikadan çıkılsın diye işçilere ekstra paralar yatırıldığını da ifşa ediyor. 

Şirketlerin çalışanlara uzun zamandır söylediği “aile” yalanına atıfta bulunuyor:

“7 yıldır görmediğim aile olgusunu 35 gündür grev alanında görüyorum. Dışarıdaki topluluk içeridekilerden daha kalabalık daha büyük. Bana ağabeylik, kardeşlik, ablalık duygusunu aşıladılar. Hiçbirimiz tek değiliz. Biz dışarıda hakkımızı aramayı öğrendik.”

Hakları neyse onu almak için mücadele ettiklerinin altını çiziyor. Bayram onun için bu sefer biraz hüzünlü: “Toplu iş sözleşmesi için masaya oturduğumuz gün bizim bayramımız olacak” diyor. 

İnsanların eşit şartlarda çalıştığı, hakkını aldığı, güçlünün güçsüzü ezemeyeceği gün onun için bayram artık. “Yaşasın sınıf dayanışması” diyerek veriyor bayram mesajını o da.

İşçiyi sömürmek için hepsi el ele

Ve Bilal Alan, bugün bayramda grev alanının nöbeti ona emanet. 4 buçuk yıl çalışmış, grev öncesi işten çıkarılan 11 kişinin arasında. “Sömürge sistemi”nin içinde olduklarını söylüyor, Lezita’da çalışmak nasıl sorusunu sorunca. Bayramların bayram gibi geçmediğini dile getiriyor o da. işverenin içeride işçiye verdiği gözdağını da gözler önüne seriyor: “Greve çıkan işçiyi burada başka yerde işe aldırmamakla tehdit ediyor. Gücünü koyuyor ortaya. Belediye başkanlarıyla, siyasetle de ilişki biri zaten.”

CHP’li Turgutlu Belediye Başkanı Çetin Akın mesela, daha önceki haberlerimizde de yazmıştık. İçeride de tanıdıklarının olmasını bahane sunup grevcileri ziyaret edemeyeceğini söylemişti.

Bayramın gerçekten bayram olması için amaçları belli: “Bu işverene diz çöktüreceğiz.”