Gıda tekeli Lezita’nın emek düşmanı sicili

Lezita bugünlere nasıl geldi? Sırtını devlete yaslayarak nasıl dev bir gıda tekeline dönüştü? Şirketin emek düşmanı sicili bugünle mi sınırlı? Lezita direnişi nasıl devam ediyor? 

Haber Merkezi

Bir yanda artan enflasyona rağmen ücretleri baskılayarak emekçinin gırtlağına sarılmış bir şirket, diğer yanda örgütlenme haklarının tanınması için başını kaldırmış patrona kafa tutan işçiler.

Abalıoğlu Grubu'nun şirket  firmalarından biri olan Lezita'dan bahsediyoruz. Lezita işçileri bir süredir  sendikal örgütlenme haklarını tanımayan patrona karşı mücadele ediyorlar.  Lezita'nın öyküsü devlet-sermaye işbirliğinin, patronların emek  düşmanlığının ve zorbalığının nerelere varabileceğini bize göstermesi açısından ibretlik bir öykü. 

Lezita bugünlere nasıl geldi? Sırtını devlete yaslayarak nasıl dev bir gıda tekeline dönüştü? Şirketin emek düşmanı sicili bugünle mi sınırlı? Lezita direnişi nasıl devam ediyor? 

Patronların Ensesindeyiz bu ay gündemine, hem iktidarın desteğiyle hem de işçinin sırtından büyüyen grev kırıcı, sendika düşmanı Abalıoğlu Grubu’na ait gıda tekeli Lezita’yı ele aldı.

Lezita patronu Abalıoğlu Grubu'nun devlet eliyle yükselişinin öyküsü

Abalıoğlu Grubu bir süredir şirket firmalarından Lezita'da yaşanan hak gasplarıyla gündemden düşmüyor. İşçilere yönelik insanlık dışı saldırılarla emek düşmanı sicili gün geçtikçe kabaran şirket 1940'lı yıllardaki kuruluşundan itibaren karmaşık siyasi ilişkilerin parçası. Abalıoğlu Grubu'nun devlet eliyle büyüme hikayesine kısaca göz atalım. 

Denizlili Abalıoğlu ailesi, 1942 yılında un üretimiyle başlayan ticari hayatını, 1950'li yıllarda pamuk çırçır fabrikasıyla sürdürüyor. İlk olarak bu fabrikanın yönetimine getirilen Orhan Abalıoğlu, kısa zaman sonra grubun da başına geçiyor. 1960'lı yıllarda aile artık yeni alanlara açılmayı hedefliyor ve siyasilerin kapılarını aşındırmaya başlıyorlar. Öyle ki, muhafazakâr siyasete sonraki yıllarda damga vuracak isimler, daha o dönemden Abalıoğlu ailesinin yolunu açıyor. Görüşülen isimler arasında dönemin Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) müsteşarı Turgut Özal ve Odalar Birliği Genel Sekreteri Necmettin Erbakan öne çıkıyor. Orhan Abalıoğlu, bu görüşmelerden aldığı tavsiyelerle yem sektörüne girmeye karar verip, durumu bir de yerinde incelemek için Almanya'ya gidiyor. 1969 yılında da Türkiye'nin ilk özel yem fabrikasını kuruyor. 

Buradan sonra hikâye bilindik. Peş peşe fabrikalar kuruluyor, yeni şirketler açılıyor. 1992'de hayvancılık sektörünün hammadde ihtiyacını karşılamak üzere, AYTAR firmasını kurarak başta ABD olmak üzere pek çok ülkeden yem hammaddesi ithalatına başlıyor. 1993'te gıda sektörüne de giriyor. Yumurta, civciv, besi çiftliği, yağ fabrikası, gübre üretimi derken, 2006 yılında sıra Lezita'ya geliyor. Arada tekstile de girip çıkmışlığı var. Bu arada AKP iktidarı döneminde, 2004 yılında şirketin merkezi İzmir'e taşınıyor. 

■ Abalıoğlu FETÖ Borsası'nda

Siyasetin hiçbir kanadını ihmal etmeden ticaret yapıyorlar. 2016 yılında darbe girişimini izleyen günlerde düzenlenen operasyonlardan birinde, Abalıoğlu Yağ Sanayi'nin başında bulunan Baha Abalıoğlu'nun da gözaltına alınanlar arasında 

olması dikkat çekiyor. Kendisi, bir gece gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılıyor. 

Soruşturmayı ünlü savcı Okan Bato yürütüyor. HSK'nin 'FETÖ Borsası' ve mal varlığındaki artış nedeniyle yer değiştirme cezası verdiği eski İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Okan Bato, bu malların kaynağını "kayınpederinden kalan miras" olarak açıklamıştı. 

■ Erdoğan'dan madalyalı 

Orhan Abalıoğlu 2019 yılında, 84 yaşında hayatını kaybettiğinde, cenazesi AKP'den CHP'ye pek çok siyasinin de katılımıyla kaldırıldı. Bu arada belirtmek gerekir ki, Orhan Abalıoğlu'nun AKP ile ilişkisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Denizli'ye geldiğinde ziyaret edeceği ve eğitime verdiği destekten dolayı Devlet Üstün Hizmet Madalyası vereceği bir düzeyde. 

■ İstihdam teşvikleriyle, kredilerle, vergi kaçırarak un değirmeninden gıda tekeline dönüşen Lezita 

Abalıoğlu Yem Sanayi, ISO 500'ün 2022 yılı listesinde 167'nci sırada yer aldı, 2006'da kurulan ve işçisinin hakkını gasp eden, mesai Ücretlerini ödemeyen Lezita, üstüne bir de her yıl devletten istihdam teşvikleri, krediler alarak Türkiye'nin en büyük 100 şirketi arasına girdi. Piliç üretimi yapan ve "helal gida sertifikası" da olan Lezita, arkasına devlet desteğini alarak alanında entegre tedarik zinciriyle üretim yapan iki firmadan biri konumuna yükseldi. 

Lezita asıl aslan payını Erdoğan politikaları ile aldı. 2018'den itibaren uygulanan 'değersiz Türk lirası' ve düşük ücrete dayalı ihracat modeli en çok Lezita patronunun yüzünü güldürdü. 

Lezita 2017 yılını 1.2 milyar lira ciro ile kapattı ve 2018 hedefini 1.4 milyar lira olarak açıkladı. 2018'de kur patladı. 2018 sonunda açıkladıkları ciro 1.9 milyar lirayı (hedefin yüzde 35 fazlası) buldu. Yıllık ciro artışı yüzde 58 oldu. 2021'de cirosunu 4.4 milyar liraya, 2022'de cirosunu 9.5 milyar liraya çıkardı, konkordato ilan eden Keskinoğlu'nun üzerine de onlar çöktü. 2023 yılında şirketin cirosu 15.4 milyar liraya çıktı. 

2024 yılına gelindiğinde şirket, sekiz yem fabrikasına ek olarak, balık üretim çiftlikleri ve işleme tesisi, yumurta, besicilik gibi alanlarda faaliyet yürüten bir gıda tekeli haline geldi. 

■ Lezita yönetimi kaçak satış mağazası iddiaları karşısında sessiz

Öte yandan fabrikanın önünde bulunan ve Lezita'ya ait olan satış mağazası ve seminer salonunun kamusal alanda olduğu, kaçak olduğu ve yıkım kararı olduğu iddia ediliyor. Bölgedeki köylülerin bu konuda Abalıoğlu Lezita ile mahkemelik olduğu ve mahkemeyi kazandığı söyleniyor. 

Mahkemenin yıkım kararı olmasına rağmen Lezita'ya ait olan seminer salonu ve satış mağazası yoğun şekilde çalışmaya devam ediyor. Her habere cevap veren Lezita şirketi bu konuda çok sayıda haber çıkmasına rağmen sessizliğini koruyor.

■ Erdoğan: "Burada istihdam, burada kalite var"

İşçilerin bugün binbir türlü zorbalığa maruz kaldığı fabrikanın açılışını 2012'de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. Erdoğan açılış konuşmasında şunları söylüyordu: 

"Gerçekten gururluyum. Mutluyum. Zira Türkiye'de müstesna örnek imam hatip liselerinden birini Abalıoğlu ailesi orada inşa ettirdi. Bugün Nihat Bey sağ olsun dedi ki yine Denizli'deki 4 tane okul için kendileri sağ olsun 10 trilyon söz verdiler. 1969 yılında Denizli'de bir yem fabrikasıyla başlayan süreç, şu anda Türkiye'nin en önemli, en büyük sanayi kuruluşlarından birine dönüştü. Şu anda 1400 istihdamı olan, ama 2 bin 200 kişilik kapasiteye müsait bir tesisin bugün resmi açılışını yapıyoruz. Tabii burada istihdam, kalite var. Burada güvenlik, sağlık var. En yüksek standartlarda burada bir ekmek kapısı bugün açılıyor. Sayın Abalıoğu ve grubuna, Türkiye ekonomisine istihdama sağladığı katkılar sebebiyle ayrıca teşekkür ediyorum." 

Erdoğan'ın o gün dedikleri oldu. Lezita ufak bir un değirmeninden, milyarlarca ciro yapmasına rağmen yüzde birleri bile bulmayan vergiler ödeyen, işçilerini asgari ücrete mahkum eden bir gıda tekeline dönüştü.

Lezita'nın emek düşmanı geçmişi

Arkasına devlet desteğini alarak büyüyen Lezita'nın emek düşmanı politikaları bugünle sınırlı değil. 

Lezita işçileri daha pandeminin zirve yaptığı zamanlarda yetersiz önlemlerle fazla mesaiye bırakılıyor, resmi ve dini bayramlarda çalışmaya gelmeyenlere baskı uygulanıyor, dinlenme yerlerinin ve tuvaletlerin kullanılacak durumda olmadığı koşullarda çalıştırılıyordu. Lezita işçilerinin bu koşullara karşı mücadelesi aslında 2021 yılında başlamıştı. 

Sendikaya üye olmadıklarına dair fotoğraf atmayan işçiler istifaya zorlandı, tazminatsız işten atıldı 

O dönem Öz Gıda İş Sendikası'nın yeterli sayıya ulaşıp bakanlığa yetki başvurusu yapmasından sonra patron önce sendikayı fabrikada örgütleyen 15 işçiyi tespit edip işten çıkardı. Ardından fabrikada sendika üyesi olan işçileri tespit edebilmek için e-devlet Üzerinden "sendikaya üye olmadıklarına" dair fotoğraf atmaları istendi, fotoğraf atmayan işçiler ise istifaya zorlandı. 

Hemen ardından sendika üyesi olup da istifa etmeyen işçilerin evine tebligatlar gelmeye başladı. Eve gelen tebligatta 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/2 maddesine göre işten çıkarıldıkları yazıyordu. Bu maddenin içerisinde hırsızlık, kavga ve yüz kızartıcı suçlar bulunuyor ve bu madde ile işten çıkarılan işçiler herhangi bir tazminat da alamıyorlardı. 

Kıdem süresi 5-15 yıl arasında değişen Lezita işçileri sırf sendikalı oldukları için tazminatsız bir şekilde işten çıkarılıyordu. 

Taşeron devreye sokularak sendika bertaraf edilmeye çalışıldı 

Lezita patronunun işçi düşmanlığı burada da bitmiyordu. 

Lezita patronu "örgütlenmenin" başladığı yer olarak tariflediği yıkama bölümünü hülle yolu ile taşerona devrederek sendikanın kazanmış olduğu yetkiyi boşa düşürecek ve sendikayı tam anlamıyla fabrikadan kapı dışarı etmeye çalışacaktı. 

Daha sonrasında işçilerin mücadelesi ve sendikanın başvurusuyla İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünden taşerona devir İşleminin muvazaalı olduğuna dair rapor alınarak bu saldırı bertaraf edilecekti. 

Grevdeki Lezita işçilerinin onurlu mücadelelerinin öyküsü

Lezita'da 2021 yılından beri işçiler Öz Gıda İş Sendikası'nda örgütlenme mücadelesi veriyor. Lezita patronu ise işçilerin örgütlenme hakkını tanımamak adına her türlü hukuksuzluğu, zorbalığı, alçaklığı yapıyor. 

Sendikanın yetki aldığı Aralık 2023'ten bu yana fabrikada sendikal örgütlenme yapan 30 işçi işten çıkarıldı. Grev ilanının açıklanması sonrasında işten çıkarmaların yasak olmasına rağmen işten çıkarmalar devam etti ve Lezita fabrikasında grevden önceki son bir haftada yaklaşık 10 işçi işten çıkarıldı.

İşçilerin sesinin gür çıkması patronu rahatsız etti 

Patron ve sendika arasında devam eden mahkeme süreci Yargıtay kararıyla sendika lehine sonuçlanmasına rağmen Lezita yetkilileri toplu iş sözleşmesi için masaya oturma çağrısını reddetti. Toplu sözleşme hakları hukuksuzca engellenen işçiler ise 7 Mart günü iş bıraktı. 

Vardiyaları biten işçilerin katılımıyla üretim büyük oranda durduruldu. Grevi engellemek isteyen patron, bazı işçileri özel güvenlik aracılığıyla alıkoymaya çalıştı. Ayrıca grevci işçilerin toz içinde kalması amacıyla fabrika etrafındaki yola toprak döküldü.

Patron fabrika etrafındaki yollara toprak dökmeye devam ediyor

Grev öncesi baskılara başlayan patron greve çıkan işçilere karşı baskının dozunu artırdı. Greve saatler kala jandarma eşliğinde barikat kuran Lezita patronu işçilerin sesini baskılamak için hoparlörlerden kuzu kuzu şarkısını açtı. İşçilere büyük hoparlörlerden yüksek sesli müzik çalarak mesaj vermeye çalışan patron "Son pişmanlık neye yarar", "Yürü anca gidersin" gibi şarkılar dinleterek alçaklığı farklı bir boyuta taşıdı. 

■ Lezita'da işçilerin can güvenliği yok 

Transpaletlerin taşıma kapasitesi 1 tonun altında olmasına rağmen transpaletle taşınmaması gereken dolum makineleri güvenlik önlemleri alınmadan işçilere taşıtıldı. 1,5 tonun üzerinde ağırlığı olan dolum makinelerinin iş güvenliği uzmanları ve bakımcılar eşliğinde emniyet şeridi çekilerek yapılması gerekiyordu. 

Grev işçilerinin yoğunlukta olduğu bölgelerde iş güvenliği önlemlerinin azaltılması üzerine grevin 13. gününde ileri işlem bakımı işçisi Ahmet Can Yılmaz iş güvenliği ihlali sonucu iş kazası geçirdi. Transpaletle yaklaşık bir buçuk tonluk dolum makinesini taşırken üzerine devrildi. 

İşçilere grevden önce de zaten gereken ekipmanların sağlanmadığı, iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı ve bu yüzden fabrikada çok sık iş kazası yaşandığı işçiler tarafından anlatılan şeyler arasındaydı. 

İşçinin üzerine devrilen makine

"Dünyanın her yerinden işçi getiririm" 

Grevi kırmak için türlü yöntemler deneyen Lezita patronu önce komşu fabrikalardan işçi desteği istedi. Jandarmaların kurduğu barikatlar yoluyla işçileri zorla içeri sokup kart bastırarak grevi kırmaya çalışan patron bununla yetinmeyip Hindistan'dan işçi ithal ederek işin devam etmesini sağlamaya çalıştı. 

Hintli işçiler getirildikten sonra Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın grev alanına gitmesi ile direniş tekrar gündeme geldi. Özdağ konuyu ırkçılık boyutuna çekerek başka bir siyaset üretmek istedi. Son dönemlerde bazı direniş alanlarında boy gösteren ve söylemlerinde 'işçiler' ifadelerini geçiren Özdağ, düzenin bekası için Üzerine düşen görevi yaptı. Konunun sınıfsal boyutlarının üstünün örtülmesi ve öfkenin patron yerine yoksul Hintli işçilerden çıkarılması için rolünün hakkını veren Özdağ 'olması gereken zamanda, olması gerektiği yere' gitti. Bu anlamıyla en büyük 'grev kırıcı' ve 'patron sevici' olduğunu gösterdi. Ancak Zafer partisi tarafından patrona ve hükümete nefes aldırmaya çalışan bu hamlelere rağmen, mücadeleyi yürütenler neyin ne olduğunun farkındaydı. 

Patronun Hintli işçi getirmesi Lezita işçilerinin öfkelerini katladı ama onların öfkesi Hintli işçilere değil, onları grev kırıcılığına zorlayan patronaydı. Sendika tarafından yapılan açıklamada "Bizim derdimiz Hintli işçilerle değil. O insanların çaresizliğinin grev kırıcı olarak kullanılmasına yazıklar olsun diyoruz, grev kırıcılığın hesabı şirketten sorulacak" dendi.

Jandarma Lezita'nın özel güvenliğine dönüştü 

İşçilerin örgütlü olduğu Öz Gida-İş sendikası, grevin başladığı günden bu yana 483 işçinin işe alındığını tespit etti. Ardından mahkeme grevi kırmak için işe alınan herkesin işten çıkarılmasına karar verdi. Bunun üzerine, grev kararı alındıktan sonra işe 

alınan işçilerin tespiti için grevin 40. gününde fabrikaya gelen memur ve avukatların fabrikaya girişi jandarma tarafından engellendi. Jandarma grevci işçilere çok sert müdahalede bulundu. Biber gazı ve cop ile saldırarak 16 işçiyi gözaltına aldı. 8 işçi ise yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Devletin kolluk gücüne sırtını yaslayan patron deyim yerindeyse jandarmayı özel güvenliği gibi kullandı. 

İşçiler grevin 41. gününde de şiddete maruz kalmaya devam etti. İşçiler her günün sonunda yaptığı gibi karayolu kenarına çıkıp, geçen araçlara bayraklar ve sloganlarla seslerini duyurdukları esnada müdahaleye uğradı.

İşçiler kararlı: "Direnişimiz emekçilerin ve bölge halkının onur mücadelesidir" 

Patronun tehdit ve engelleme girişimi Lezita işçilerini yıldırmadı. İşçiler, engelleme girişimlerine "Direne, direne kazanacağız!" diyerek yanıt verdi. İşçilere grev dışında bir seçenek kalmadığını bildiren Öz Gida-İş sendikası adına yapılan açıklamada grevin emekçilerin ve bölge halkının onurlu mücadelesi olduğu vurgulandı: 

"Emekleriyle Lezita'yı Türkiye'nin ilk büyük 100 şirketi arasına sokan binlerce işçi kardeşimizin iradesini yok sayarak, onlara adeta köle muamelesi yaparak, daha da trajik olanı ise taa Hindistan'dan ithal işçi getirerek bölge halkına ihanet etti. Bugün burada canla başla ortaya koyduğumuz direniş; patron tarafından onurlarıyla oynanan emekçilerimizin ve bölge halkının onur mücadelesidir." 

Lezita işçileri anlatıyor

Grevin ilk günlerinde Lezita işçilerinden Mehmet süreci şöyle anlatıyor: 

"3 yılı geride bıraktık. Bugün geldiğimiz noktada tüm hukuki süreç sendika ve işçiden yana tamamlanmış, patronun toplu sözleşme masasına oturmaması ile grev kararı alınmıştır. Yüzlerce işçi grev alanındayken birçok işçi arkadaşımız tehdit ve rüşvetle greve çıkmamaya zorlanmıştır. Bizler sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bugün bu alanda işçiler kimlerin dost kimlerin patron ve sermaye sahiplerinin tarafında olduğunu gördü. Bizler tüm emek ve sınıf mücadelesi veren partilerden ve insanlardan destek bekliyoruz."

Öznur "vazgeçmeyeceğiz" diyor: 

"Bizler içerde zor şartlar ve düşük Ücretlerle çalışıyoruz. Fazla mesai yapıyoruz. Resmi, dini bayramlarda ise zorla çalıştırılıyoruz. Yine de elimize geçen maaşla geçinemiyoruz. Patron ve müdür yeni yatırımları açıklarken bize sabretmeyi öğütlüyorlar. Ben küçücük çocuğumu bırakıp burada gece gündüz çalışan bir işçiyim. Sendikalaşma hakkımı istiyorum, vazgeçmiyorum, vazgeçmiyoruz. Biz kazanacağız."

Bayram tatilinden kısa bir süre önce soL tarafından yapılan röportajlarda ise işçiler gelinen noktayı şu şekilde özetliyorlar: 

"Greve iyi ki çıkmışım, insan olduğumu hatırladım" 

9 yıldır Lezita'da çalışan Emine Kırmızıaslan "Bu bayram benim için ilk bayramım gibi. Eşimle, çocuğumla, akrabalarımla bayram geçirebileceğim yıllar sonra" diyor ve ekliyor; "Size yemin ederim ki ben gözyaşı döküyordum, çocuğumu göremiyordum. Ben geldiğimde işten, hep uyuyor oluyordu." 

İnancı çok yüksek, kararlı. Masaya oturacaklarından şüphesi yok. "Greve iyi ki çıkmışım, çıkmasam çok pişman olurdum. İyi ki sendikaya Üye olmuşum, insan olduğumu hatırladım" diyor. 

İçeridekilere de şöyle sesleniyor, "Mücadele büyüdükçe, korkmadıkça güzel. Çemberin dışında değiliz, ailemizle tam içindeyiz".

"Patron adam garibanın halinden anlamaz" 

7 yıldır Lezita'da çalışan Bülent Yurt ise iş kazalarından ve alınmayan önlemlerden bahsediyor. 3 yıldır sendika mücadelerinin sürdüğünü belirten Yurt; bayramlarda hep çalıştığını, çünkü firmanın bayramda çalışanlara market kartı vermeyi vaat ettiğini söylüyor. Ücretlerini iyileştirmeyen, mesaisini düzgünce vermeyen Lezita, düşük ücrete mahkum bıraktığı işçisini bayramda da gelsin diye market çekiyle daha fazla çalıştırmış. "Gönlüm ister ben de çalıştığımın karşılığını alayım ama bakın Hindistan'dan işçi getirdiler bizim hakkımızı vermemek için" diyerek isyan ediyor ve ekliyor: 

"Patron adam zengin, garibanın halinden anlamaz. İşçiler yanımızda dursun, biz oradayız, bırakmak yok bu saatten sonra. İşten çıkarılan arkadaşlarımdan utanıyorum greve çıkmamaya." 

■ "Lezita patronuna karşı örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz"

Patronların Ensesindeyiz  Genel Koordinatörü Neslihan Eroğlu, Lezita mücadelesine ilişkin şunları söyledi: 

"Lezita fabrikasındaki işçi arkadaşlarımızın mücadelesi 2021 yılında başladı ve bizler de o günden bu yana arkadaşlarımızın direnişlerinin yanındayız. Gelinen noktada, Öz Gıda İş sendikasının yetki aldığı Aralık 2023 tarihinden bu yana yaşanan işten çıkarmalar ve toplu sözleşme hakkının gasp edilmesi bardağı taşıran son damla haline geldi ve işçiler 7 Mart günü iş bırakma kararı aldılar. 

İşçilerin örgütlenmelerinden korkan patron, direnişi kırmak için elinden her gün türlü müdahalede bulunmaya çalıştı. Jandarmayı özel güvenliği haline getirdi, yüksek sesli müzikler ile direnişi kırmaya uğraştı yetmedi yurt dışından getirdiği göçmen işçilerle grevi kırmaya çalıştı. 

Tüm bu süreçte düzen aktörleri kendilerine düşen rollere sahip çıkarak alanda boy gösterdi. Ümit Özdağ da bu örneklerden biri. Ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen Lezita işçisi arkadaşlarımızın kararlı mücadelesi devam ediyor ve geri adım atmaya da niyetleri yok. İşçi kardeşlerimiz patronun bu süreçte neler yapmak istediğinin farkındalar ve sonuna kadar da direnmeye kararlılar. 

Bizler de TKP ve Patronların Ensesindeyiz olarak 2021 yılından beri arkadaşlarımızın verdiği meşru mücadelenin yanında olmaya devam edeceğiz ve Lezita patronuna karşı örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz."