Yeneceğimiz ve yıkacağımız düzenin ne olduğunu iyi bileceğiz. Seçim kazanmak yeni bir düzen kurma mücadelesinde ileri adım atmaktır. 

Seçim kazanmak…

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi yaklaşan yerel seçimler vesilesiyle geçtiğimiz günlerde İstanbul ve Ankara’da birer toplantı düzenledi. THTM üyeleriyle davetlilerin katıldığı bu iki buluşmanın ortak sonuç bildirisi kamuoyuyla paylaşılmak üzere.

THTM seçim için kurulmadı ve seçimlerde siyasi partilerden rol çalmaya dönük bir tutum geliştirmesi de söz konusu değil. Ancak yerel yönetimler ve seçimler konusunda geliştirdiği perspektifin ön açıcı olacağını, hatta ayrıştırıcı kriterlerin netleşmesini sağlayacağını söyleyebilirim. Böyle bir nitel müdahaleye ihtiyaç büyük. Çünkü seçim dendiğinde birinci hedefin “kazanmak” olduğu ne kadar doğruysa, bu hedef formülasyonunun korkunç derecede yozlaştırıldığı da bir o kadar açıktır. 

Kazanmak için her yolun mubah sayılmaması için sadece ahlaki değerler artık yetmez oldu. Değerleriniz olacak ve onları çıkarcılığa, sahteciliğe, yalana, fırsatçılığa karşı dokunulmaz sayacak, koruyacaksınız. Ama bir de, her koltuğun kazanım anlamına gelmeyeceğini, somut olarak temellendirmek gerek. Eklemeliyim, sadece solcuyum demek, solcu olmak da yetmiyor… 

Konumuz yerel yönetimler… Türkiye’de bir tane egemen yerel yönetim anlayışı var. Bu anlayış düzenin iktidar ve muhalefet bloklarınca paylaşılıyor. İki blok arasında kent rantlarının paylaşımına ilişkin bir farklılık olduğunu elbette görmezden gelemeyiz. Büyükşehirler devasa bütçelerin yönetildiği holdinglerdir ve kârların tarikatlara aktarılması gericiliğin yükseliş mekanizmalarından biridir. Ancak muhalefet bloku söz konusu olduğunda yağmacılık açısından pek de bir şey değişmemektedir. 

Kimse alınıp gücenmesin, bu toptancı sözüme…

İki anlamda kimse gücenmesin; birincisi, belediyeciliği hırsızlık olarak icra etmeyen, tersine halkın yararını gözeten pratikler, verili sistemin içinde bile yapılabilmektedir. Ne güzel, ne iyi! Demek ki, çıkış yolları kapalı değil. 

İkincisi, meselemiz istisnalar yaratmak değil sistemi değiştirmek olmalı. Yoksa her yerel seçimde kimi dürüst, ilerici, halkçı, kamucu insanlar, memleketin merkezi veya ücra bazı yerelliklerinde iktidara gelmekte ve iyi şeylere imza atmaktadırlar. Bu saygıdeğer kamu yöneticileri sayesinde yağmaya fren konabilmekte, sahiller korunmakta, kadınlar rahat etmekte, kent yaşamı uygarlaşmakta, haksızlıklar bastırılmakta, kültür sanat ortamı çiçek açmakta, gençler aydınlanmayla tanışmaktadır. Ne yazık ki, çoğunlukla bir dönemliğine! Sonrasında sistem istisnadan intikam almakta, kaybedilen rant yıllarının acısı çıkartılmakta, ne bileyim, kaldırımlar işgal edilmekte, uyuşturucu kol gezmekte, kadın sığınma evleri unutulmaktadır. Geçici kazanımları elinden alınan insanlara da geri çekilmek düşmekte, yüzler asılmaktadır. 

İntikamcı “sistem”in tabelasında iri puntolarla piyasa yazılıdır! 

İnsanların ancak toplu olarak karşılanabilecek ihtiyaçları uzun bir liste tutar. Sermaye sınıfı bu ihtiyaçların birer kamusal hizmet olarak, dolayısıyla toplumsal dayanışma anlayışı çerçevesinde giderilmesinden çoktandır bıktı. Her şey alınıp satılabilirdi, meta haline getirilebilirdi, üstünden kâr edilebilirdi. Öyle de oldu. Toplu yaşam, rant üreten bir fabrika haline getirildi. Yurttaş yoktu, müşteri vardı. Bedelini ödeyemeyene ekmek verilmeyecekti. 

Büyükşehir belediyelerinde hizmetlerin her birinin ayrı bir anonim şirket çatısı altında organize edilmesi, belediyeyi holdinge, belediye başkanını CEO’ya dönüştürmüş bulunuyor. Bu durumda, iktidar ve muhalefet bloklarının ortak zeminine ilişkin yaptığım saptamaya dönersem, seçmene şu soru yöneltilmiş olmaktadır: “Bu şirketler topluluğunun başına bir tarikatçı mı geçsin istersin, tarikatçı olmayan biri mi?” 

Bu soru korkunç bir çaresizliği hem yansıtıyor, hem gizliyor. Dincilerin daha beceriksiz ve liyakatsiz oldukları ilerici veya muhalif kamuoyunda genel olarak kabul görür. Ama bunu da mutlaklaştırmamak gerekir. Örneğin son zamanların en çok tartışılan ilçelerinin başında gelen Kadıköy’ün son yıllardaki verdiği resmi, beceriksizlik olarak okuyacaksak, değme şeriatçı yaya kalır! 

Bildiğim yer olduğu için bu örnekten gideyim: Kadıköy’ün merkezinde kaldırımlar sakinler için korunamamıştır, geleneksel esnafın tasfiye çarkları içine yuvarlanması önlenememiştir, yaşama alanının turistik merkeze çevrilmesindeki barbarlığa karşı önlem alınamamıştır, trafiğin büsbütün kuralsızlaşmasına seyirci kalınmıştır, istasyon kisvesi altında üstüne bir de AVM dikilmesi belediye binasının pencerelerinden izlenmiştir, lümpen bir eğlence kültürünün yükselişinin can güvenliği sorunu yaratacağı öngörülmemiştir, depremin öncesini gözeten tek bir adım atılamamıştır, hayat pahalılığının servet ve nüfus değişimine neden olması çoktan başlamıştır, uyuşturucu alıp başını gitmiştir… 

Bu gelişmelere direnç göstermeyen bir yerel yönetime beceriksiz, liyakatsiz demek hafif kalır. Ama bütün bunların yerel yöneticilerin işbirliğiyle organize edilmiş olma ihtimali de hayli yüksektir. Beceri ve beceriksizlik, liyakat ve liyakatsizlik gerçekte ne yapılmak istendiğiyle yakından ilintilidir.

İşin özeti şudur: Toplumsal yaşamın her hücresinin ticaret konusu haline getirilmesi düzenin ilkesi. Somut başlıkların bazılarını en iyi dinciler, başkalarını da laik geçinenler ticaret konusu haline getirebiliyor. Yukarıdan baktığımızda “yerel” piyasaların en kârlı biçimde düzenlenmesinin, düzen partileri arasında belli bir işbölümünü gerekli kıldığı çıplak gözle görülebilmektedir.

Peki, seçim kazanmak nedir? Bu işbölümünün parçası olmak, piyasa tanrısına kent yaşamından yeni kurbanlar sunmaktan başka ne anlama gelir? 

Düzen partilerinin işlevi tam da budur. Yukarıdaki çerçeveye karşı sözü olmayan ama seçim kazanmaya çalışan kim varsa, aynı işleve aday oluyor demektir. Ne yazık ki, solda bu ayrım çizgileri çoktandır silikleşti. Yağmaya, piyasacılığa karşı durduğunu söyleyen, halkçılığı bayrak edindiğini iddia eden sol, düzen partileriyle pazarlıktan yarar umabilmektedir. Silikleşme böyle yaratılmıştır. Bu pazarlıklardan elde edilecek koltuk, sol için seçim kazanmak anlamına gelmeyecektir. 

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin kamuoyuyla paylaşmak üzere olduğu yerel yönetimler bildirisi bizi koltukların ötesini düşünmeye davet ediyor. Yeneceğimiz ve yıkacağımız düzenin ne olduğunu iyi bileceğiz. Seçim kazanmak yeni bir düzen kurma mücadelesinde ileri adım atmaktır.