"Bütün savaşlarda yalnız silahlar, askerler, ölümler değil yalanlar da kol gezer. Hele modern zamanların ve günümüzün savaşlarında… Bu kez de öyle olacaktır; öyle olmaya başlamıştır."

Savaşlar uzar, sorular çoğalır

Çoğalmasına çoğalır da, eninde sonunda, bir sorular yığınını birkaç temel soruya indirgeyip sadeleştirmek mümkün duruma gelir. Yakın ve uzak çağların sadeleştirmeyi kolaylaştıran dersleri, izleri, anıları ile birlikte… Şimdiden altıncı gün, yedinci gün diye gün sayımı başlamış olan ve kaçıncıda sona ereceği belirsiz şu son savaş için de bu böyledir. Birikmeye başlayan soruların bazılarını, bir önem ve öncelik sırası gözetmeden, yazıya dökmeye çalışabiliriz.

***

Kendi toprakları üstünde olmadıkça, savaşların kurulu düzenin sahibi ve savunucusu olan iktidarlar ile destekçileri için birtakım fırsatlar yarattığı söylenebilir. İktidar ittifaklarını ya da koalisyonlarını genişletmek, hatta onların arasına var olanların dışında bazı yeni emekçi katmanlarını eklemek, bu fırsatlar arasındadır. Sonuncunun örnekleri bizim ülkemizde biraz daha çeşitlenecek midir, bilinmez. Zaten yeterince örnek bulunduğu ve sefaletin yaygınlaştığı bir zamanda yaşadığımız  için yenilerinin çıkışına ilişkin tahminlerde bulunmaktan kaçınmakta yarar var; iyi ki de öyle yahut öyle görünüyor.

Buna karşılık, esasen iktidar destekçisi olması “eşyanın tabiatı”na uygun görünen bir politikacı ve, ne kadar ardından sürükleyebilirse, partisi açısından, son yılların modalaştırılmış deyişiyle “fabrika ayarlarına dönüş” hızlanabilir. Geride bıraktığımız çeyrek yüzyılı aşkın dönemin ülkemiz siyasetine iki kötü armağan olarak bıraktığı kadın siyasetçilerden ikincisinin böyle bir konumlanış için atak davrandığı bir iki gündür ortaya çıkmış durumda. Epeydir siyaset yelpazesi denilen düşsel sahnenin neresinde yer alacağı konusunda arayış içinde olduğu varsayılan hırsı ile bilgi ve deney birikimi arasında belirgin bir bakışımsızlık bulunan bu siyasetçinin, Asenalık mı yerli Thatcher ya da Merkellik mi derken, her neyse o fabrika ayarları ile merkezin sağını ortasını harmanlayarak son derece “yerli ve milli” bir senteze ulaşıp herkese parmak ısırtması o kadar da şaşırtıcı olmaz.

***

Bütün savaşlarda yalnız silahlar, askerler, ölümler değil yalanlar da kol gezer. Hele modern zamanların ve günümüzün savaşlarında… Bu kez de öyle olacaktır; öyle olmaya başlamıştır. Bir örnek, ABD Başkanı Biden’ın kafası kesilmiş çocuklar gördüğünü söylemesidir. Gerçi, hemen ardından “bir Beyaz Saray yetkilisi” tarafından yalanlanmıştır; ama bunun bir dil sürçmesi mi herkesin buna inanacağını sanmak türünden bir safdillik mi yoksa düpedüz fazlasıyla yaşını başını almışlığın sonucu mu olduğu pek anlaşılamamıştır. Ben kendi payıma yetmişli yıllarda sosyalist ülkelerin sfenks suratlı ve pek ihtiyar görünümlü devlet yöneticileriyle kafa bulmaktan hoşlanan hür dünya gazeteci ve entellektüelleri,  hâlâ yaşıyorlarsa,  Bay Başkan’a bakıp bakıp ne diyorlardır, diye düşünmüyor değilim doğrusu.

Söz buraya, politikacıların, devlet yöneticilerinin görünümleri ile kapasitelerine gelmişken, uzak çağlardan bir söylenceye değinmeden geçemeyeceğim, pek kısa olduğuna göre, söylenti demek daha yerinde olabilir. Bilenlerden özür dileyerek…

Dokuz on yaşlarında bir çocukken babamdan dinlemişimdir ilk kez. Osmanlı’nın Yıldırım Bayezid Han’ı Ankara yakınlarında Timurlenk ordularına yenilmiş ve tutsak düşmüş. Götürüp Timur’un huzuruna çıkarmışlar. Timur, malum ayağı aksak, bizim Yıldırım’ın da bir gözü kör, bakmış bakmış, sonra ellerini açıp başını göğe kaldırarak söylenmiş: “Hey büyük Allahım, dünyayı bir körle topala mı bıraktın?”

***

Savaşlarda, onların çıkışında, şöyle ya da böyle sürdürülüşünde tek tek insanların, politikacıların, devlet yöneticilerinin, onlardan oluşan kurumların payları da olmakla birlikte, bu tür etkenlere gerçekte olduğundan çok sorumluluk vermek, sıkça görülen ve kimi zaman bakış açısının yetersizliğinden kimi zaman kasıtlı olarak düşülen bir yanılgıdır.

Çarşamba günkü soL’da Evren Çubuk imzalı bir yazı vardı. O yazıda, Haaretz gazetesinde yer alan “Savaşın tek sorumlusu Netanyahu” başlıklı ağır eleştirinin bu tür bir yanılgının örneği olduğu belirtiliyordu. Yerinde bir uyarıydı. Bu tür bir tekleştirmenin, savaşların asıl sorumlusu olan siyasal-toplumsal düzenlerin gözlerden kaçırılmasına yol açabileceğine dikkat çekiliyordu. Ek bir hatırlatma da yapılmıştı: Haziran 2010’da Taksim’de TKP tarafından yapılan bir Filistin’e destek gösterisinde “Yahudilere ölüm” pankartının taşındığını ileri süren bir muhabirin gönderdiği uyduruk, ya da hatalı diyelim, haberin aynı gazetede yayımlandığı hatırlatılıyordu.

O yazıda, benzer bir tekil kişileri, grupları, kurumları alabildiğine eleştirip bunların ayrıksı ve aykırı örnekler olduğu yanılsamasını körüklemenin çarpıcı örneklerinin Amerikan sinemasında görüldüğüne de değinilmişti. Gerçekten, Hollywood’un bu bakımdan Amerikan kapitalizmine ustaca ya da acemice, ama her iki durumda da büyük hizmetler sunduğu açıktır. Amerikan bayrağının bir tepede yahut yüksek bir binanın çatısında dalgalandığı görüntülerle sona eren ve kendi seyrettiğim filmleri, acemilere örnek olarak gösterebilirim.

***

Emperyalizm denilen son aşamasındaki kapitalizm sürüp gittikçe, savaşsız bir dünya insanlığın gerçekleşmeyen hülyası olmaya devam edecektir. Bütün o savaşların nasıl ve hangi yakın zamanda dünyanın tümünü ya da tümüne yakınını kasıp kavuran bir üçüncü büyük  yıkıma dönüşeceği tam olarak kestirilemeden, ama bu korku bugün olduğuna benzer bir yakınlıkta ya da kimi zaman unutulayazmış bir karabasan olarak.

Denebilirse, emperyalizm çağında, üstelik onun sosyalizmin belleklerden silinmeye yüz tuttuğu diliminde, savaşlar esas, barış istisnadır. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası savaşların tükenmez bir kaynağıdır. Artık pek kullanılmaz olmuş bir terimi hatırlayarak söylersek, askeri-sinai kompleks durmadan üretmekte, devam edebilmesi için de, onun ürettiği çok gelişkin savaş teknolojileri  kullanılmayı, bir başka deyişle, satın alınıp tüketilmeyi beklemektedir. Yokluğun da, açlığın da, savaşlarda bir anda havaya uçarak ya da acılar içinde sürünerek ölüp gitmenin de kaynağı buradadır.