1960’lı yıllardaki Ortak Pazar’dan bu güne bütün İktidarlar AB’ne girmek için çaba gösterdi. Bu durum AKP döneminde de değişmedi.

Rota mı değişiyor?

Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sonu partisinin kongrelerinde söylediği; “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz” sözleri bir rota değişikliği olarak algılandı. Kimileri “hukuk devletine ve demokrasiye dönüşün” bir işareti olarak değerlendirdi. Kimileri muhalefetin başarısına yorup “iktidarın” çaresizlikten çark ettiğini düşündü.

Oysa değişen ya da değişmekte olan bir şey yok. 1960’lı yıllardaki Ortak Pazar’dan bu güne bütün İktidarlar AB’ne girmek için çaba gösterdi. Bu durum AKP döneminde de değişmedi. Üstelik Tayyip Erdoğan 12 Ağustos 2010 günü iftar için topladığı büyükelçilere, önceki iktidarlardan daha kararlı olduklarını şu sözlerle dile getirdi; “AB’ne tam üyelik, Türkiye’nin stratejik hedefidir ve bir devlet politikasıdır. Hükümetimiz, bu stratejik ve tarihi hedefi gerçekleştirmek yolunda en kapsamlı ve en somut adımları atan bir hükümettir.”

Aynı konuşmada yargı reformuna da değinmişti; “Avrupa Birliği’ne uyum noktasında tarihi bir adım da atıyoruz. Hukuk sistemimiz, özellikle de Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Avrupa ülkelerindekine benzer bir yapıya kavuşuyor. Sendikal haklar Avrupa standartlarına erişiyor...”. Bu konuşma 12 Eylül Anayasa referandumundan hemen öncesine rastlıyordu. Sonrasını biliyoruz…

Burjuva siyasetçilerinin meydanlarda söyledikleri her şeye inanmak doğru olmaz. Onların çoğu günü kurtarmak için söylenmiştir. Tayyip Erdoğan 2016 yılında da AB’ne kızmış; “sen yoluna biz yolumuza”, 2017’de; “Türkiye AB’ne muhtaç değil” demişti. Hiç öyle olmadığını görüyoruz.

Olamazdı da, 2019 itibariyle dış ticaret hacminin 162 milyar dolar; ihracatın 88 milyar dolar olduğu bir ekonomik ilişkiden söz ediyoruz. Hangi siyaset insanı çıkıp da şirketlere; “tası tarağı toplayın doğuya dönüyoruz” diyebilir?

Bu gibi sözler, heyecan yaratmak, kamuoyunun gazını almak için ortaya atılır. Resmi ilişkilere yansıması olmaz. Bu örnekte de öyle. Kalkınma Planlarında, üç yıllık plan ve programlarda, 2019 yılından bu yana çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Yıllık programlarında, rota değişikliğini gösteren bir ize rastlanmıyor. Buna karşın Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla gerçekleştirilecek onlarca eylem ardı ardına sıralanıyor. Bu belgelerin hepsinde 2011 yılında çıkarılan ve Devlet yapısında ilk önemli değişikliklerin gerçekleştirildiği KHK’larla kurulan Avrupa Birliği başkanlıklarının “sorumlu/işbirliği yapılacak kuruluşlar” olarak görevlendirildiği görülüyor.

Tayyip Erdoğan, kendimizi Avrupalı gördüğümüzü, AB liderlerinin 10-11 Aralık’ta gerçekleştirilecek toplantısından önce dile getirdi. Toplantıda, Doğu Akdeniz geriliminden sorumlu tuttukları Türkiye’ye yaptırım uygulanması da karara bağlanacak. Asıl amacın, olası yaptırımların önünü almak olduğu anlaşılıyor. Ama pek işe yaramayacak gibi. Eloğlu söze değil eyleme bakıyor. Merkel, geçtiğimiz hafta yapılan AB toplantısında, işlerin doğru yolda ilerlemediğini; Fransız Dışişleri Bakanı ise Türkiye’nin tansiyonu düşürme isteğini söylemle değil, eylemle göstermesini beklediklerini söyledi.

Yeri gelmişken yargı reformu konusuna da değinmekte yarar var. Ne zaman yatırım ve yatırımcılar konuşulsa masaya yargı konusu da konuluyor. Tayyip Erdoğan, 20 Kasım günü MÜSİAD – EXPO Fuarında özetle şunları söyledi; “Türkiye’ye güvenen herkesin kazanacağı bir yatırım iklimi oluşturuyoruz…ekonomide ve demokraside ülkemizi yeni bir yükseliş dönemine sokmakta kararlıyız... Yeni yargı paketiyle ilgili hazırlıklar sürüyor…”

Hazine ve Maliye Bakanı ile Adalet Bakanı, Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri üzerine bir araya geldi. Aldıkları kararı Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan sosyal medya hesabından duyurdu. Açıklamada özetle; “TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD gibi iş dünyası örgütleri ve STK’larla görüşmeler yaparak gereken adımları hızla atacakları…” belirtiliyor.

Bu işte bir gariplik olduğunu düşünmüşsünüzdür. Yargı reformundan söz ediliyor Patronlar, STK’lar var Barolar yok. Dahası, neler yapılacağını Adalet Bakanı değil Hazine ve Maliye Bakanı duyuruyor.