Emperyalist sistemin çevresinde yer alan tipik ekonomiler, net sermaye ithalatçısıdır. Farklı bir ifadeyle yabancı sermaye girişleri, yerli burjuvaziden (şirketler, bankalar, rantiyelerden) kaynaklanan sermaye çıkışlarını aşar. Bu durum “normalde”; yani uluslar-arası ekonomi dinginse, finansal krizler yoksa geçerlidir.

Ocak-Haziran 2020’de Sermaye Hareketleri

Türkiye, korona salgınının sert ekonomik sarsıntısı üzerine bir döviz krizi ile de karşı karşıyadır.

Neoliberal dönemde çevre ekonomilerine dönük sermaye hareketlerinde ani yavaşlama veya “tersine dönüşler”, finansal, ekonomik krizlere yol açar. İlk yansıması döviz piyasalarında gözlenir. 2018’de Türkiye de  böyle bir süreçten geçmişti.  

Bu yakınlarda yayımlanan Ocak-Haziran 2020’nin ödemeler dengesi verileri, sermaye hareketlerinde son değişmeleri içeriyor. Bir yıl öncesiyle (2019 Ocak-Haziran dönemiyle) karşılaştırarak döviz piyasalarında patlak veren Temmuz geriliminin arifesine ışık tutalım.

Sermaye hareketleri “net çıkış” gösteriyor.

Aşağıdaki tablo 2019 ve 2020 Ocak-Haziran aylarının dış kaynak hareketlerinin ana dökümünü özetliyor.1 Tablonun öğelerine ve ekonomik uzantılarına göz atalım.

Ocak-Haziran 2019-2020: Dış kaynak hareketleri: Milyar dolar

2019 I-VI

2020 I-VI

Fark: 2020-2019

Yabancı sermaye

+11,4

-14.4

-25,8

Kayıt dışı sermaye

0,0

-1,9

-1.9

Yerli sermaye

-10,7

+6,0

+16,7

Cari denge

+0,2

-19,8

-20,0

Rezerv hareketleri

+0,9

-30,1

-30,9

Net sermaye*

+0,7

-10,3

-10,9

(*): Net sermaye = Yabancı, kayıt dışı ve yerli sermaye hareketlerinin toplamı

Emperyalist sistemin çevresinde yer alan tipik ekonomiler, net sermaye ithalatçısıdır. Farklı bir ifadeyle yabancı sermaye girişleri, yerli burjuvaziden (şirketler, bankalar, rantiyelerden) kaynaklanan sermaye çıkışlarını aşar. Bu durum “normalde”; yani uluslar-arası ekonomi dinginse, finansal krizler yoksa geçerlidir.

Tablodaki Ocak-Haziran 2019 dönemi bu özellikleri yaşıyor; ama sınırda… 2018’deki sermaye hareketlerindeki olumsuz konjonktür son bulmuş; (milyar dolar olarak) yabancı sermaye girişleri (+11,4), yerli sermaye çıkışlarını (-10,7’yi) ancak aşmıştır. Kayıt-dışı sermaye hareketleri (“net hata noksan” kalemi) ise “sıfır”dır (sütun 1, satır 1-3).

2020’nin Ocak-Haziran dönemi ise, bir döviz krizini tetikleyecek koşulları içeriyor: Yabancı sermaye hareketleri, yavaşlamanın ötesinde  “net çıkış” (-14,4 milyar dolar) göstermektedir. Kayıt-dışı sermaye akımları da aynı doğrultudadır: -1,9 milyar dolar… Bu olumsuz gelişmeleri yerli sermaye (bankalar ve şirketler), dış varlıklarının bir bölümünü (+6,0 milyar doları) Türkiye’ye aktararak kısmen telafi etmiştir (sütun 2, satır 1-3).

Döviz piyasalarındaki genel durumu sermaye hareketleri dışında belirleyen  ana öğe,    ekonominin ihracat, ithalat akımlarından ve kâr, faiz, ücret transferlerinden oluşan cari işlem dengesidir.

Türkiye ekonomisinin uzun geçmişe dayalı yapısal bir “zafiyeti” var: “Normal” (yani, nüfus artışını belli ölçülerde aşan) büyüme dönemlerinde cari denge açık verir. Ocak-Haziran 2019 dönemi, bu açıdan “normal” değildir: Bir önceki yıl patlak veren döviz krizi  ekonomiyi sarsmış; GSYH 2019’un ilk altı ayında yüzde 2,1’lik bir tempoyla küçülmüştü. Cari işlem dengesi de bu nedenle 0,2 milyar (200 milyon) dolar civarında fazla vermiştir (sütun 1, satır 4).

Ocak-Haziran 2020’döneminde ise korona salgını ekonomiyi yüzde 3,1 oranında küçültmüştür; buna rağmen cari işlem dengesi (-19,8 milyar dolar) açık vermiştir. Küçülen ekonomi (2019’dan farklı olarak) niçin dış açık verdi? Öncelikle Türkiye’nin toplam ihracatı  altı ayda 18 milyar dolar (%10 oranında) gerilediği için… Salgının Batı’da yol açtığı ekonomik daralmanın Türkiye’ye de yansıması…

Yabancı, yerli ve kayıt dışı net sermaye girişlerinin toplamı cari işlem açığını aşıyorsa döviz rezervleri artar. Bunlar cari açığı  kapatamazsa, dış finansman açığı rezervlerdeki erime ile sağlanır.

Cari işlem fazlası verilen Ocak-Haziran 2019’da rezervler  bu sayede 0,9 milyar (900 milyon) dolar artmıştır (sütun 1, satır 5). Bu yılın ilk altı ayının cari açığı bu duruma son veriyor; 2020 Ocak-Haziran’da TCMB’nin brüt döviz rezervleri eritilerek (-30,1 milyar dolar) döviz dengesi sağlanıyor (sütun 2, satır 5).

“Dışsal şok”un büyüklüğü…

Yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye akımlarının toplamına net sermaye diyoruz (satır 6).  Bu toplam 2019’un ilk altı ayında aşağı yukarı dengededir: +0,7 milyar dolar (sütun 1). Bu dönemde dış kaynak hareketleri yavaşlamıştır; ama yabancı ve net sermaye akımlarında “çıkış” yoktur.

Ocak-Haziran 2020 döneminde ise hem yabancı, hem de net sermaye hareketleri   çıkış vermektedir (sütun 2, satır 1 ve 6): Aynı sırayla -14,4 ve -10,3 milyar dolar … Bu,  ekonominin tümünü etkileyen; millî geliri aşağıya çeken bir “dışsal şok”tur.

Bu dışsal şokun büyüklüğünü, 2019’un Ocak-Haziran dönemi ile (sütun 1) ile karşılaştırarak belirleyelim. Tüm kalemler arasındaki fark (2020 “eksi” 2019 sayıları) sütun 3’te yer alıyor. Yabancı ve net sermaye akımlarındaki çıkışın 12 ay öncesine göre değişimi aynı sırayla -25,8 ve -10,9 milyar dolardır (sütun 3, satır 1 ve 6).

IMF verilerine göre 2019’un dolarlı GSYH toplamı 743,9 milyar dolardır. Tablomuzda belirlenen dışsal şok, 2019’un dolarlı millî gelir toplamının %3,5’ine veya %1,5’ine ulaşmaktadır.

Göreli büyüklüğü bu boyuta uzanan dışsal şok, 2020’nin ikinci yarısında hafifleyecek mi? Ortadan kalkacak mı? İçe dönük önlemlerle telafi edilecek mi?

Yanıtlar “hayır” çıkarsa, salgının olumsuz etkileri pekişecek; ekonomik kriz derinleşecektir.  

Buraya nasıl geldik?

İki yıldan bu yana, ekonomi yönetiminin finans kapitalle geriliminin bedelini ödüyoruz. Birinci aşama Mayıs 2018’de başladı; giderek sert bir döviz krizine dönüştü. Saray  Eylül’de “teslim oldu”;  TCMB politika faizini %24’e sıçrattı.

Bu adım, finans çevrelerini 2019 boyunca “sakinleştirdi”. TCMB politika faizini  üç kez aşağı çekti; ama enflasyonun üstünde tuttu. Dış kaynaklarda net çıkış (birkaç ay dışında)  son buldu. Eylül 2018-Kasım 2019 boyunca TL ılımlı bir tempoyla reel olarak değer kazandı.

Ne var ki Saray korna salgınını “seçim psikozu” içinde karşıladı. Salgının ekonomik, toplumsal  sonuçları parlamentoda tartışılmalı; ek bir bütçe ile, kamu maliyesi aracılığıyla göğüslenmeliydi. Sağlık sistemine ve emekçilere dönük aktarımlar ancak böyle anlamlı ve etkili olabilirdi.

Bunun yerine finans sistemine yoğunlaştılar. Enflasyon hafiflemediği halde TCMB politika faizi Aralık 2019-Mayıs 2020 arasında %14’ten %8,2’ye çekildi. Negatif reel faiz, kredilerde dahi yaygınlaştı. Şirketleri, batık kredileri kurtarma önceliği ağır bastı.

TCMB, Hazine ve kamu bankalarının döviz varlıkları eritilerek; dolambaçlı, hileli  sermaye kontrolleri uygulanarak dolar frenlenmeye çalışıldı. Elbette sürdürülemeyecekti. Zira, bu iktidar 2003-2015 yıllarında finans kapital tarafından yetiştirildi; eğitildi. “Aslını inkâr” imkânsızdır. Nitekim Saray, Temmuz’da iki yıl içinde ikinci kez finans kapitale yenik düştü.

Tabloda özetlenen ve Ocak-Haziran 2020 sermaye hareketlerinden hesapladığımız “dışsal şok” giderilebilecek mi? İlk işaretler olumlu seyretmiyor. Portföy  yatırımlarından  yabancıların net çıkışı Temmuz-Ağustos’ta da  sürdü; 2,3 milyar dolara ulaştı.

Olası gelişmeleri, sermaye hareketlerinin ayrıntılarına; dış borçların seyrine, alt-dökümlerine mercek tutarak tartışmalıyız. Uluslararası ekonomik ortamı da ihmal etmeden…

Önümüzdeki hafta bir ilk değerlendirme yapmayı düşünüyorum.

  • 1. Meslektaşım Nilgün Erdem TCMB’nin 2013-2019 ödemeler dengesi tablolarında yaptığı revizyonu gözden geçirdi; birlikte oluşturduğumuz çerçeveye uyarladı. Onun tablolarını kullandım.