Asgari Ücret komisyonunda hanımefendi ve beylerin konuşacak çok şeyleri olmalı, milyonların yaşamları masada. Bizim ise konuşacağımız şey ayrı.

Kurtarmaz


Asgari ücrete uygulanacak artışa ilişkin görüşmeler geçen hafta başladı. İlk toplantı, 4 Aralık’ta Aile ve Sosyal Çalışma Bakanı Zehra Hanımın video toplantı salonunda gerçekleşti. Zehra Hanımın davetine icabet eden en kalabalık patron ve işçi örgütleri temsilcisi beyefendiler de sırasıyla 15 ve 22 Aralık’ta kendi sanal toplantı salonlarında hanımefendiyi ve maiyetini ağırlayacaklar.

Peki bu sanal gezmeler bitince, 2021 için 14 milyonun üzerindeki işçiyi doğrudan ya da dolaylı etkileyecek olan net asgari ücret rakamına ilişkin bilgimiz olacak mı?

Tahmin ediyor olduğunuz yanıtı, Erdoğan verdi bir iki gün önce. “...bu görüşmelerden sonra tabii durum bizim de önümüze gelecek…” dedi. Ne olacağı açık.

Ne konuşuyor olabilirler?

Benim bazen böyle lüzumsuz meraklarım vardır.

Şimdi acaba, 5 işveren, 5 işçi, 5 de devlet temsilcisi, 15 kişi o sanal alemlerde bir araya geldiğinde ne konuşuyorlardır?

Toplantının bir beş on dakikası, “Sayın Bakanım görüntünüz dondu”, “Başkanım sesiniz kapalı, sağ alttaki mikrofon işaretini tıklayın"larla geçiyordur o kesin de sonrasında ne konuşuluyor?

“Kurtarmaz abla, bul daha ucuzunu, valla bedava vericem” mi diyor acaba sendikacı? “İyi de kardeşim yarısı çürük senin malın” diye üste mi çıkıyor patron?

Yok, elbette öyle olmuyordur, sonuçta bu görüşmeler bir toplu “pazarlık” sürecinin parçası değil. Türkiye’de ve aslında dünyada da ülkelerde %90 oranında, asgari ücret belirlenmesi,  mevzuatla tanımlı ve ülke genelinde zorunlu uygulama olarak düzenlenen bir süreç.

Bir bakıma korporatist bir yöntem denebilir kanımca. Yani, toplumsal yapıyı doğrudan devletin altında çalışacak hukuksal birlikler haline getirip yönetme modeli.

Bu yöntemin en gelişkin biçimi, Mussolini yönetimindeki İtalyan faşist rejiminde vardı. Bir ayaklanmaya dönmesi muhtemel çatışmaların kaynağını oluşturan sınıfsal karşıtlıkların üzerini örtmenin iyi yöntemlerinden birisidir.

Herneyse karıştırmayalım o kısmı, Asgari Ücret Tespit Komisyonuna dönelim biz. Komisyonun nasıl oluşacağı ve asgari ücretin nasıl belirleneceği Erdoğan’lı ilk AKP hükümeti zamanında, 2004’te, eskisinin yerine hazırlanan bir Yönetmelikle tanımlanıyor.

Asgari ücret, tüm işkollarını kapsayacak şekilde, bir günlük ücret karşılığı olarak belirleniyor. Buna göre de aylık, haftalık, saat başına, parça başına veya yapılan iş tutarına göre ücret ödenen durumlarda gerekli ayarlamalar yapılıyor.

Öte yandan asgari ücret, işsizlik maaşı, kısa çalışma ödeneği, kıdem tazminatı tavanı, iş göremezlik ödeneği, asgari geçim indirimi, emeklilik borçlanması, isteğe bağlı sigorta primleri, genel sağlık sigortası primleri, sosyal ödemeler için gelir sınırı da asgari ücrete bağlı olarak düzenleniyor.

Yani aslında o hanımefendi ve beylerin konuşacak çok şeyleri olmalı, nitekim, o toplantılarda, aileleriyle birlikte de düşünelim, 25 milyonu aşan bir nüfusun yaşamları masada duruyor.

Biz ne konuşuyoruz?

Bizim kitap der ki:

Emek gücünün mübadele değerini, çalışmasının karşılığında aldığı değer, yani ücret ifade eder. İşçi, bu mübadele karşılığında, yani ücret karşılığında kendi emek gücünün kullanım değerinden vazgeçmiş olur.

Öte yandan ücret, üretken emek gücünün karşılığının önceden ödenmiş bölümüdür. Yani başka bir deyişle, ücret işçinin ürettiği metaların mübadelesi sonucu elde edilen gelirin paylaşımı değildir.

İşçi, geçimini sağlamak için, yaşamsal faaliyeti olan emek gücünü satar ve karşılığında sattığı bu metanın fiyatı olan ücretini alır.

Buna göre de, emek gücünün üretim maliyeti, işçiyi işçi olarak muhafaza etmek ve işçiyi işçi durumuna getirmek için gerekli olan giderlerdir. Bunların fiyatı asgari ücreti oluşturur.

Türkçesi şu, bir kapitalist ülkede asgari ücret düzeyi belirleme doğrudan düzenin bütünsel olarak işleyiş mekanizmalarına bağlıdır.

Patron açısından ücretin asgari miktarı, bir maliyet başlığıdır, malını, hizmetini üretirken muhasebe ettiği bir kalemdir, işçisini hergün aynı biçimde işbaşında görmek için en az ne kadar ücret verebiliyorsa o kadar vermek ister.

Patrona sadece maliyet kalemlerinden biri olan ücret, işçinin yaşamsal tek kaynağıdır. Kendisinin ve ailesinin hem gündelik geçimini, hem de geleceğini belirleyen şeydir.

Peki durum buyken, asgari ücret için sözümüz sadece rakam belirlemekle kalır mı?

DİSK-AR bir rapor yayınladı, soL’da da yazıldı, Türkiye’de asgari ücret artık “en az” sınırı olmaktan çıkmış, “ortalama” ücret haline gelmiş durumda. Üstüne üstlük ülkede 9 milyon 700 bin kişi asgari ücret ve altı ile geçinmek zorunda.

Pandeminin işçi sınıfına yüklediklerinin başında yoksullaşma geliyor, ülkedeki düzen yoksulluk sınırını 8 bin liranın üzerine getirmişken, asgari ücret için konuşulan rakamlar, 3 binlerde kalıyor.

Kurtarmaz.

Bak ne diyoruz dünyanın her dilinde marşımızda:

Tanrı, bey, patron, ağa sultan;
Bizleri nasıl kurtarır?
Bizleri kurtaracak olan,
Kendi kollarımızdır.