Hem soruyu doğru soralım: Piyasa toplumunda kutsal olur mu? Olmaz. Ederini bulursa satılmayacak şey yoktur bu alemde. “Din tacirliği” var, çok güçlü bir kavramdır. Çıkarların kutsala galebe çalması durumuna karşılık geliyor. Satarlar, satmışlardır, satıyorlar biliyoruz.

Din tacirinin kutsalı!

Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken kabul görmüş; bozulmaması, dokunulmaması gereken değerler… Sözlüklere göre “Kutsal”ın anlamı böyle. Demek “saygı duyulma”nın yanında, genel kabul görme, bozulmamış veya dokunulmamış olma şartı var. Bunlardan biri eksikse, “kutsal” kutsal olmuyor yani!

Siyasal İslam, “kutsalını” bir siyasi ideoloji haline getirdi. Herkese dayatıyor, inancın ötesinde başkalarının uymak zorunda olduğu bir kural kaynağı haline getiriyor. Eğip büküyor, ihtiyaçlarına göre orasını burasını çekiştiriyor. Ek yapıyor, eksiltmeye gidiyor. Biz, şimdi, Selefilik-İhvan karışımı bir “şey” ile karşı karşıyayız. Din görünümlü olabilir ancak kutsal değildir. Fukara halkımızın inancıyla hiçbir bağlantısı yoktur, demek istiyorum.

Sebepleri çok; Her yere soktuğunuz bir şeyin kutsiyeti mümkün değildir. Dokunmamanız, saklamanız, sakınmanız gerekir. Tanımı böyle. Siyasal İslam’ın varlığı o kutsiyete en güçlü saldırıdır. Kutsalınızı politik ideoloji haline getirdiyseniz eleştirilmesi doğaldır, katlanacaksınız. Kutsallığın arkasına saklanmayacaksınız.

Hem soruyu doğru soralım: Piyasa toplumunda kutsal olur mu? Olmaz. Ederini bulursa satılmayacak şey yoktur bu alemde. “Din tacirliği” var, çok güçlü bir kavramdır. Çıkarların kutsala galebe çalması durumuna karşılık geliyor. Satarlar, satmışlardır, satıyorlar biliyoruz.

***

Camiye gelince, kutsiyetini cemaatinden alır. Cemaatsiz hali bildiğiniz taş veya betondur. Böyle olduğu için yıkılması, yapılması, hatta ihtiyaç hasıl olduğunda alınıp satılması doğaldır.

Örnekleri var. İki yıl önce AKP’li Üsküdar Belediyesi, “kentsel dönüşüm” yapma gerekçesiyle Kirazlıtepe Mahallesi’nde tarihi camiyi yıktı. Polisler yıkıma direnenlere TOMA ve biber gazı ile müdahale etti, 30'a yakın kişi gözaltına alındı. Bir başka AKP'li belediye, Balıkesir'deki Dursunbey Belediyesi, ilçedeki 8 camiyi vergi borçlarına karşılık Maliye Bakanlığı'na devretme kararı aldı. 2013 tarihli bir habere göre uygulamayı 4 camiyi satışa çıkaran AKP’li Üsküdar Belediyesi başlatmıştı. Sonra ona AKP’li Güngören, Ümraniye, Düzce belediyeleri katıldı. Pek çok ilde, hem de AVM yapmak için arsaların üzerindeki camileri söküp attılar. Kutsiyetine falan bakmadılar, sattılar.

Demek ki cemaatsiz haliyle eldeki sıradan bir mülktür. Haliyle yapılış amacına uygun olmayan faaliyetlere de imkân verir. Bunun da örnekleri var elimizde. Mesela AKP’li Darıca Belediye Başkanı Muzaffer Bıyık camide kahvaltı vermiş. Kahvaltının ardından namaz kılan çocuklara törenle bisiklet hediye etmiş. Hem de caminin içinde. Bisikletleri alıp sevinen çocuklar cemaatin yüz sürdüğü halılar üzerinde birer tur da attı mı, yazılmadığından bilemiyoruz.

Haberlerden aktarıyorum; Camide TV programı yapılabiliyor. Bursa'nın AKP'li Belediye Başkanı Alinur Aktaş ramazan programını Ulu Cami'de yaptı misal. Cami stüdyo olarak kullanıldı. Camide kürsü konulup parti nutku atılabiliyor. Talas Belediye Başkanı AKP’li Mustafa Palancıoğlu öyle yaptı. AKP adayı Mehmet Şahin ise kürsü kurmadan önce içeride kahvaltı verdi, nutuk attı. Camilerde görevli devlet memurları, belli bir partiye oy isteyebiliyor. AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı Binali Yıldırım’ın “seçim çalışmaları kapsamında” Eyüp Camii’ni ziyareti sırasında Camii İmamı Metin Çakar, cemaatten Yıldırım için oy istedi. Pek çok örneği var, AKP camileri seçim bürosu olarak kullanmaktan hiç imtina etmedi. “Bozmayalım, dokunmayalım” demedi. Varsa kutsiyete bir saldırı baş sorumlusudur.

***

Cemaatsiz caminin bir kutsiyeti yoksa, minaresinin de yoktur. Zaman zaman tuhaf eylemlere vesile olabiliyor haliyle. On yıl önce Şırnak Atatürk Mahallesi'ndeki Geylani Camii'nin hoparlöründen “Hernepêş” adlı marş çalındı mesela. Marşın duyulması üzerine cemaat cami önünde toplandı. Failini önemsemediler, gülüp geçtiler.

Manisa’nın Yunusemre ilçesindeki bir caminin hoparlöründen ise İbrahim Tatlıses’in bir şarkısı çalındı. Mahalleli biraz kızdı, o kadar. Ne tutuklanan oldu ne tartaklanan.

Marmaris’te üç kız çocuğu Sarıana Camisi'ne dalıp, imam odasındaki mikrofondan şarkı söyledi. Çocuklar Nilüfer'in 'Varsa söyle' şarkısını tercih etmişti. Gülünüp geçildi.

Şarkı türkü şartı yok. Son zamanlarda Korona duası, İstiklal Marşı, sokağa çıkmama anonsu dahil ne gerekirse minareden-hoparlörden anons edilebiliyor. Bir kısmı bildiğiniz dünyevi işler. Çal ilçesi Yazır Köyü imamı köy muhtarının caminin eski kilimlerini satmak için kendisine baskı yaptığını minareden duyurmuş, “vicdanım rahat değil. Halılarınıza sahip çıkın" demiş cemaate. Anonsun ardından köylüler Çal Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduysa da tutuklusu, hükümlüsü yok.

Yüz kızartıcı örnekleri hızlı geçeyim. İki yıl önce Manisa'da bir imam camide Suriyeli bir kadınla yakalandı. Kendisini camiye kilitleyen ve polise kapıyı açmayan imam açığa alındı. Emekli imam Y.Y. ise işi abartmış, gönüllü olarak müezzinlik yaptığı camide yardıma muhtaç kadınlarla para karşılığında ilişkiye girmeye başlamıştı. Bazı cemaat üyeleri müezzini, kadınları camiye alırken cep telefonlarıyla görüntüleyip olayı müftülüğe bildirdi. Müftülülük, fuhuş yaptığı iddia edilen Y.Y.’nin müezzinlik yapmasına yasak getirdi. Linç etmeye kalkan, gözaltına alan, tutuklayan olmadı. Çünkü olay sırasında içeride kimse yoktu… Kutsalın alanında değildir!

***

Hoparlör kelimesi Fransızcadan miras. Aslı “haut – parleur”; “yüksek konuşur” veya “yüksek söyler” gibi bir şey. Gavur icadı! Minareye takınca kutsal olmaz, olamaz.

Özdemir İnce ağabeyimiz, DİB Yönetmeliğinin 21. maddesine atıfla modern bir puta dönüşmekte olan bu hoparlör meselesine değinmişti vakti zamanında. O yazıdan aktarayım: "MADDE 21- (1) Başkanlığımız mevzuatına göre minarelerde bulunan hoparlörlerden yalnızca ezan ve sala okunması gerekmektedir. Bazı yerlerde cami içerisinde icra edilen vaaz, mevlit ve benzeri diğer dini programların minarede bulunan hoparlörlerden yayınlandığı, bu durumun da hoşnutsuzluğa ve şikâyetlere sebep olduğu, Başkanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple;

a) Cami içinde yapılan vaaz, mevlit ve benzeri programlar, minare hoparlörlerinden yayınlanmayacaktır.

b) İbadet esnasında cami içindeki ses cihazlarının sabah, akşam ve yatsı gibi cemaatin az olduğu vakitlerde kullanılmaması ve yalın sesle iktifa edilmesi, ayrıca diğer vakitlerde kulağı rahatsız etmeyecek ve huşu içinde dinlenmesine imkân verecek şekilde ses ayarının yapılması sağlanacaktır.

c) Hoparlörlerin ses düzeninin, ezanın çevrede duyulmasını sağlayacak fakat yakın komşuları da rahatsız etmeyecek şekilde ayarlanması temin edilecektir."

Yani? Bugün her ne kadar kutsal bir alet gibi gösterilmeye çalışılsa da nasıl kullanılacağının bir yönetmeliği var. Düğmesi yönetmeliğe bağlıysa, demek ki öyle sanılsa bile kutsal bir alet değil elimizdeki. Sesi azaltılıp çoğaltılabilir. Arada bir şarkı çalınmasının da öyle büyük bir sakıncası yoktur. Kutsallığa halel getirmez!

Geçtik kutsiyeti, tarihi eserlere de zarar verir bir hale geldi minarede hoparlör takıntısı. Hoparlör aşkı uğruna Süleymaniye’nin akustiğinin bozulduğu da basına haber olmuştu vaktiyle. Borular, kablolar, anlamsız onarımlar derken bildiğiniz “lazgotik” mimari eserlerden birine dönüşmüştü cami.

Havuzda mukim Star gazetesinin yazarı Cemal Aydın, "Nereye gittiniz, ey ruhları arıtan o ezan" başlıklı bir yazı yazmış, zamanın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e seslenerek, "hoparlör zulmünü durdurun" demişti. 2015 yılıydı. Şöyle diyordu. “Ezanların hoparlörlerle okunmadığı eski İstanbul’da ezan sesi sayesinde Müslüman olanlar olurdu. Şimdilerde ise turistler hoparlör yüzünden kulaklarını tıkıyorlar! Camilerde cemaate hoparlörlerle işkence ediliyor! İnsan sesine ve mabet sükûnetine hasret kaldık! Sayın Diyanet İşleri Başkanı, hoparlör zulmünü durdurun!” soL’da vaktiyle yazdığım “Hoparlör Ali’nin kutsal aleti” başlıklı yazıdan aktardım. Derin bir kutsallık yitiminin çok sayıdaki işaretlerinden biridir.

***

Dün minarenin hoparlöründen, cemaatin olmadığı bir zamanda, “Çav Bella” çalındı diye genç bir kadını derdest edip tutukladılar. Üstelik eylemi yapan o değildi, sadece ilginç bulmuş paylaşmıştı. Sorun eğer İbo ve Nilüfer yerine bir İtalyanca parça seçimi değilse, tutuklama da kutsal değil siyasaldır. Çünkü kutsal, çok uzun zamandan beri siyasallaşmıştır!

Kutsallığa saldırı arıyorsanız Siyasal İslam’a bakacaksınız, yıkıp parçaladı kutsal ne varsa. Biz AKP’ye söyleyelim, CHP’liler anlasın: Kutsalınızı politik ideoloji haline getirdiyseniz eleştirilmesi doğaldır, katlanacaksınız. Kutsallığın arkasına saklanmayacaksınız.