Seçimlerden sonra ne değişecek?

Türkiye bir yerel seçime doğru giderken herkes doğal olarak kullanacağı oyun bir anlamının olmasını istiyor. Bunda şaşacak, niye böyle diyecek bir yan yok. İnsan bir iş yapıyorsa bunun karşılığını görmeyi umuyor.

Halkın siyasete katılım mekanizmalarından birisi olan seçimin önemsiz, kullanılacak oyun anlamsız olduğunu kimse iddia edemez. Ancak seçim ve oy insanların siyasete katılması için tek mekanizma olarak görülürse orada bir sorun var demektir.

Türkiye'de bir süredir yaşanan ne yazık ki tam olarak bu.

Bu ülkede siyaset ısrarla seçime ve dolayısıyla birkaç yılda bir atılacak oya hapsedilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla geniş halk kesimleri seçim sandığını bu ülkenin nasıl yönetileceğine dair fikir belirtebilecekleri ve belki daha önemlisi bu fikir doğrultusunda harekete geçebilecekleri tek platform olarak gördükleri için seçim ve oyun önemi abartılıyor.

Bu sürecin tek nedeni uzun hem de fazlasıyla uzun süren AKP iktidarı değil. Erdoğan'ın artık neredeyse ezelden beri varmış gibi hissedilen liderliğine karşı yürütülen muhalefetin sınırlarının düzen içinde kalması uğruna gösterilen özenin bu eğilimi şiddetlendirdiği doğru. Ancak seçimlere endeksli olmayan, kendisini seçimlerle sınırlamayan bir siyasi anlayışın, geniş emekçi kesimlerin siyasete katılım mekanizmalarını çeşitlendiren, siyasette halka yer açan örgütlü bir yaklaşımın önünü kesme eğilimi yalnızca AKP problemini merkeze koyarak anlaşılamaz.

Halkın siyasete katılımı genel olarak istenmiyor, asıl mesele bu. Bu uğurda tek mekanizma olarak tarif edilen seçimlerin bir yandan önemi arttırılırken diğer yandan seçim süreci maddi ve ideolojik araçlarla ağır bir şekilde etki altına alınıyor ve eşit bir yarış olarak pazarlanan seçimlerin eşitsiz geçmesi için elden gelen yapılıyor.

Bu nedenle 31 Mart'ı bir beka sorunu olarak niteleyen, gerilimi tırmandıran, oyu bir ölüm kalım meselesine çeviren Erdoğan'a muhalefetin kızmaya hiç hakkı yok. Çünkü bu işi aslında hep birlikte yaptılar.

Her seçimi AKP'ye karşı köprüden önce son çıkış olarak niteleyen, Erdoğan'ı mağlup etmek amacıyla kendisi dışındaki her sesi bozguncu ve bölücü ilan eden ve her seçime olmadık anlamlar yükleyenlerin aynı işi Erdoğan'ın yapmasına karşı çıkmaları basbayağı bir ikiyüzlülük.

Hem Erdoğan hem de onun karşısındaki düzen muhalefeti elbirliğiyle siyaseti seçime, halkın ülke yönetimindeki rolünü oy kullanmaya indirgerken aslında Türkiye için çıkışın değil ama çıkışsızlığın nerede olduğunu gösteriyorlar.

Bu seçimde ortaya çıkacak tablo ve mesela bazı büyükşehirlerin el değiştirmesi seçimden sonra yaşanacak gelişmelerin seyrini değiştirebilir, bu doğru. Ama değişikliğin yaşanması ile bu değişikliklerin olumlu sonuçlarının olması arasında bir fark var ve uzun yıllardır AKP tarafından yönetilen bu ülkede bu farklılık sıklıkla unutuluyor.

AKP'ye karşı her türlü değişikliğin olumlu olduğuna dair temelsiz bir efsane dolaşıyor Türkiye'de. 

Oysa düzen siyasetindeki gelişmelerden geniş emekçi kesimlerin lehine faydalanmanın yöntemi belli: Halkın örgütlü bir şekilde siyasete kendi adına ve kendisi için sürekli müdahale etmesi...

31 Mart'ta yapılacak seçimler, halkın siyasete katılımı için başka yolları açacaksa emekçiler için bir anlam taşıyacak. Yoksa, seçim birtakım değişiklikleri tetiklese dahi insanlar ne yazık ki yine hayal kırıklığına uğrayacaklar.

Türkiye'de tünelin sonundaki ışığın görülmesi için siyasetin yapısının değişmesi lazım. Seçimleri siyasetin doğasını değiştirmek için bir araç olarak kullanmanın ise tek bir yolu var: Sandıkta bu düzenin dışında bir sesi temsil eden, halkın siyasete katılım kanallarını örgütlü bir şekilde genişletmeye çalışan komünistlerin güçlenmesini sağlamak.

31 Mart'tan sonra mesela Hacıbektaş'ı ve Dersim'i yönetmeye başlayacak, yine Türkiye genelinde emekçilerden aldığı oyu arttıracak komünistlerin Türkiye için bir umut ışığı yakacağına kimsenin şüphesi olmasın. 

Buna inanan, seçimlerde aklı ve gönlü komünistlere kayan çok sayıda insanın varolduğu açıkça görülüyor.

Sandığa atılacak o oyun gerçekten bir şeyleri değiştirmesi için şimdi bu yürekli insanların daha kararlı olmalarının ve tercihlerinde ısrar etmelerinin vakti. Seçimin kendisini halkı siyasetten uzak tutmak için bir araç olarak kullananların hepsine karşı kullanılacak o oya, halka hiçbir yarar sağlamayacak kirli ittifaklara dair stratejik hesaplara taviz vermeden vurulacak o mühre sahip çıkarak...