Kalın’ın cümleleri ilgi çekseler dahi bir kez daha gösteriyor ki, AKP’nin heybesinde fena halde eskimiş modernleşme karşıtlığından başka yeni bir şey yok. Oturmuş, sonlanmış bir hikaye bu.

Eski AKP’den yeni hikayeler

AKP’nin modern Türkiye’nin tarihi içinde tuttuğu yer bir türlü kavranamıyor. Erdoğan ve partisi de bu kavrama probleminden azami ölçüde faydalandığı için problemden kaynaklı belirsizliği canlı tutmak için elinden geleni yapıyor. AKP kendi iktidarını, kendisinden önce gelen tüm Türkiye tarihine karşı bir tür meydan okuma olarak resmederken, AKP’yle geçen zamanın ölçüsünü küçültmek için uğraşıyor.

Erdoğan ve diğer partililerin konuşmalarına tanık olan birisi şaşkınlıkla sanki daha dün iktidara gelmiş bir partinin yöneticilerini dinlediğini düşünebiliyor. AKP lideri yaptığı bir işten bahsederken ne kadar abartılı bir dil tutturuyorsa, yapamadıklarını anlatırken ya da ilerisi için hedef gösterirken de aynı ölçüde abartılı davranıyor ve sorumluluğu hep başkasının üzerine atıyor. AKP, ya çok güçlü ve tuttuğunu koparan bir parti, ya da her şekilde engellenmiş, kendisinin üzerine yıkılmış bir cumhuriyet mirasının altında ezilmiş ve mazlum bir hareket… Hem muktedir hem de mazlum görünmeyi sağlayan bu ikili söylemle, AKP cumhuriyet tarihine karşı giriştiği mücadelenin sürdüğünü ifade ediyor ve Erdoğan’ın partisi iktidarda kalmak için herkesi daha yapacak işi olduğuna ikna etme çabasında.

Daha geçtiğimiz günlerde AKP’nin yetkili ağızlarından İbrahim Kalın’ın şimdiye kadarki tüm Türkiye tarihinin başkalarının yazdığı modernleşme hikayeleriyle geçirildiğini iddia eden cümleleri de bu söylemi yeniden kuruyor. Sanki AKP o tarihte yok. Sanki Kalın’ın partisi daha dün iktidara geldi ve Kalın gibiler o cümleleri iktidarın ilk gününde ne yapacaklarını anlatmak, yeni bir hikayenin başladığını topluma duyurmak için kuruyorlar.

Oysa AKP tam 18 yıldır iktidarda ve AKP iktidarı sözcüğün gerçek anlamıyla uzun sürdü. Sayılarla siyaset ve tarih konuşmanın sınırları var ve sayılar zaman zaman oldukça yanıltıcı olabiliyor. AKP’nin Türkiye tarihi içindeki yıkıcı etkisi ve bu tarih içinde tuttuğu yerin şiddet ve ağırlığı iktidarda geçirdiği süreyle doğrudan bağlantılı değil mesela. Daha kısa süre de güç ellerinde olsaydı belki aynı süreci işletebileceklerdi. Ancak bir karşılaştırma yine de en azından zaman algısını oturtmak için işe yarayabilir. Çünkü an itibariyle Erdoğan, tüm cumhuriyet tarihinin iktidarda en uzun süre kalmış ismi.

Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, kuruluştan itibaren 15 yıl iktidarda kalmıştı. Takip eden yıllarda İsmet İnönü çok partili döneme kadar 12 yıl bu ülkedeki en etkili isimdi. Çok partili döneme geçişten sonra Menderes ve Demirel 10 yıl civarında başbakanlık yapmışlardı. Özal da 1993’teki ölümüne kadar yine yaklaşık 10 yıl ülkedeki en güçlü siyasetçiydi. Özal’dan sonra cumhurbaşkanlığına seçilen Demirel’in cumhurbaşkanlığı ise Özal’ınkinden farklı geçecekti. Demirel yine etkili bir isimdi ama iktidarı açık ki başkalarıyla paylaşıyordu.

Erdoğan ise 18 yıldır aralıksız tüm gücü elinde tutuyor. Daha 100 yaşını doldurmamış bir ülkenin ömrünün neredeyse beşte birinden söz ediyoruz. Bir ülkeyi dönüştürmek için yeterince uzun bir süre bu ve tam bu noktada artık bir yanılgıya yer yok. Çok uzun süredir iktidardalar ve ülkeyi başka bir yere dönüştürdüler. Burası tüm kurum ve işleyişiyle AKP Türkiye'si…

Bu yaklaşım ülkede halen var olan toplumsal direnci kesinlikle önemsizleştirmiyor ya da AKP’nin ülkeyi tamamen teslim aldığını ve her düzeyde işleyen dokunulmaz bir düzen inşa ettiğini ima etmiyor. Ama bu direnç ve direnişin önem ve değerini kavramak için de AKP’nin tarih içinde nereye oturduğunu kavramak şart.

İbrahim Kalın, “bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” demişti. Kalın, AKP’nin hikayesinin modernleşme karşıtı olduğunu söylerken haklı, ama o hikayenin henüz yazılmadığını söylerken haksızdı.

AKP dün iktidara gelmedi ve uzun iktidarı boyunca cumhuriyet modernleşmesine karşı yazılan hikayeyi çoktan hayata geçirdi ve o iş bitti. Üstelik bu süreç yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde gerici özü aynı kalmak kaydıyla farklı biçimlerde yaşandı. Arkamızda bıraktığımız dönemde modernleşmenin üzerinde tepinen çok oldu. 

Evet hikaye bitti. Ama modernleşme karşıtı hikaye sona ererken aslında AKP’nin hikayesi de sona erdi.

Yalnız, bugün hikayesiz kalan sadece AKP değil. Türkiye siyasetini karmaşıklaştırıp belirsizleştiren husus düzen siyasetinin tüm unsurlarının hep birlikte hikayesiz kalması…

Hikayesiz de olur elbette. Örneğin, AKP hikayesiz yola devam edip iktidarda da kalabilir. Fakat hikayesiz bir AKP’nin eski gücüne ulaşması artık çok zor.

Üstelik Türkiye’de düzenin yeni bir hikayeye ihtiyaç duyduğunu yalnızca AKP’li Kalın değil, uzun zamandır patronlar başta olmak üzere başkaları da söylüyor. AKP de aslında hikayesizlikten kaynaklı belirsizliği kabul ederek muhtemel yeni hikayeye aday olduğunu her fırsatta dile getiriyor.

Ama Kalın’ın cümleleri ilgi çekseler dahi bir kez daha gösteriyor ki, AKP’nin heybesinde fena halde eskimiş modernleşme karşıtlığından başka yeni bir şey yok. Oturmuş, sonlanmış bir hikaye bu. Bu düzen sürdükçe Türkiye’nin yola modernleşme karşıtlığıyla devam edeceğini, 1923 Cumhuriyetine geri dönüşün mümkün olmadığını da herkes biliyor.

Evet Türkiye bu şekilde AKP’yle yola devam da edebilir, ama sorun şu ki bu yeni olmaz, eski hikaye de büyük kitleleri peşinde sürükleyecek bir heyecan yaratmaz. Erdoğan ve çevresi her daim yeni olmak için uğraşsa ve kendilerini böyle pazarlasalar da bunun bir karşılığı yok artık.

AKP çoktan eskidi. Erdoğan eskidi. AKP’nin modernleşme karşıtı hikayesi de eskidi. Ancak burada daha büyük bir mesele var. Yalnızca AKP değil, dumanı üstünde ve taze olduğu düşünülen AKP’nin Türkiye'si de kendisine tav olan ve bu hikayeyi bir şekilde onaylayan herkesle birlikte eskidi. Bu düzen bir bütün olarak eskimişken yeni bir düzeni aramanın tam vakti şimdi.