Alparslan Savaş, koronavirüsünün işçiler üzerindeki etkisini, hiç önlem almayan sermaye sınıfını yazdı.

Virüs mü öldürüyor yoksa sermaye sınıfının tercihleri mi?

Tüm dünyada kornovirüs vaka sayısı bir buçuk milyona, yaşamını yitirenlerin sayısı yüz bine dayandı. Türkiye’de de şu ana kadar kaybettiğimiz insan sayısı 800’e ulaştı.

Ülkelerin gelişmiş ya da azgelişmiş olmasının bir şeyi değiştirmediği ortada, hiçbir kapitalist devlet yurttaşlarını koruyamadı. Çünkü ne ekonomik düzen ne toplumsal yaşam, insan hayatının önceliği üzerine kurulu değil. New York’ta yeterli solunum cihazı yok, Roma’da yoğun bakım için yaşlılar eleniyor, sürü bağışıklığında çuvallayan İngiltere’nin başbakanı Londra’da yoğun bakımda…

Bilim ve aydınlanmayı, sermaye birikimi ve kâr için gözden çıkaran bir sınıfın dünyada egemen olduğu bir dönemde yakalandık bu virüse.

Krizleri fırsata dönüştürmede pek mahir olan bu sınıf, tüm dünyada “kimse kimseye temas etmesin” diye açıklamalar yapılırken yüzlerce insanı kapalı mekânlara tıkıştırıp çalıştırmaktan vazgeçmedi. Salgınla mücadele için en küçük katkısı olmayan, olmadığı gibi salgının yayılmasını da hızlandıran büyük bir faaliyet sürüp gidiyor. Neden hala silah sanayi üretime devam ediyor? Neden otomobil fabrikalarında montaj sürüyor? Salgın için kullanılacak bir hastane inşa etmiyorsa şantiyelerde neden işçiler var hâlâ?

Virüs mü öldürüyor insanları, sermaye sınıfının tercihleri mi, tartışıyoruz.

İkincisi olduğuna ilişkin çok örnek verdiler.

İşte onlardan bir tanesi…

İşçi temsilcileri “En azından iki haftayı evde geçirelim” diye günlerce dil döktü patrona. İkna edemediler. Bakır üretiyor. Salgında yakaladığı pazar büyütme fırsatını kaçırmak istemiyor. İkinci hafta işçilerden biri rahatsızlandı. Ertesi gün üçü daha… Darıca Farabi Eğitim Araştırma’ya yatırdılar hepsini. Bunun üzerine işçi temsilcileri patronla yeniden konuştular, “işçiler tedirgin, herkesi evine yollayalım” diye. Yok! Hastalanan işçilerin olduğu bölümü tecrit etmekle yetinmek istedi.

Sonra hastaneye yatan işçilerin test sonuçları geldi. Pozitif çıkınca artık konuşmaktan vazgeçtiler, işçiler boşalttı fabrikayı. Fabrikanın otoparkında 13.madde dilekçelerini doldurdular. İşyerinde ortaya çıkan riskten kaynaklı “çalışmaktan kaçınma hakkını” kullandılar.

Pes etmedi. Tüm dünyayı etkisi altına alan virüs pandemi olarak ilan edilmişti ve bu nedenle işten ve işyerinden kaynaklı bir tehlike olarak değerlendirilmesi doğru değildi. İşçilerin cep telefonuna gelen bu mesaj “Bu nedenle işyerinde virüsle karşı karşıya kalındığından hareketle işi bırakmanın, çalışmamanın hukuken kabul edilemeyeceğini, aksi davranışta bulunanlarla ilgili olarak hukuki yollara başvurulacağı hususunu üzülerek paylaşmak isteriz” diye bitiyordu.

Nereden cesaret aldığı ertesi gün anlaşıldı. Vali o gün fabrikaya bir heyet yollamıştı. Belli ki patron, heyetin “salgın için önlemler tam” raporunu cebine koymak istiyordu. Böylece işçilerin olası iş bırakma girişimine karşı elinde kapı gibi “çalışılabilir raporu” olacaktı. Anlaşılan rapor yetişmedi, işçiler önce davrandı, arkadaşlarına teşhis konur konmaz şalteri indirdi.

Hemen ardından Kocaeli Valisi’nin“iş bırakmayı yasaklayan” gece yarısı genelgesi ise öyle kör gözüne parmak oldu ki yayınlanmasından birkaç saat sonra genelgedeki “iş bırakma” ifadesinin sehven yazıldığını açıklamak zorunda kaldı. Emniyetin görevlendirdiği memurlar gece boyu sendikacıları arayıp metni bir de sözlü olarak düzeltmek zorunda kaldılar.

Sarkuysan olayı böyle hatırlanacak. Örgütlü davranmak belki de Sarkuysan işçilerinin hayatını kurtarmış olacak.

NOT: İlerleyen günlerde fabrikadaki işçilerden teşhis konulanların sayısı arttı. İşçilerin kimisi evinde, kimisi hastanede tedavilerini tamamlıyor. Şu ana kadar onlardan aldığımız haberler kötü değil. Hepsine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.