Bir yurttaşın neden, hangi koşullarda ve ruh halinde adliye önünde kuyrukta olduğu; oraya gelene kadar neler yaşadığı ya da yaşamadığı; önündeki tanımadığı kadın avukata neden kin kusarcasına tepki gösterdiği; neden maske takmadığı ve mesafe kuralına uymadığı yalnızca bireye bağlanarak anlatılamaz.

'Suratına öksürürüm şimdi'

Olay yargıda normale dönüldüğü 16 Haziran günü, birçok kentte olduğu gibi virüsü, salgını, önlemleri yok sayan, adalet dağıtmaya kalkarken daha ilk gün adaletsizlikler yaratan adliyelerdeki kargaşa içinde İstanbul’da yaşandı.

Avukatlar, dosya takibine gelen avukat sekreterleri, duruşmalarda taraf olan davacı ve davalılar, duruşma izlemeye gelen aile ya da arkadaşlar, başka işleri olanlar adliye kapısından içeri girebilmek için uzun mu uzun kuyrukta beklerken genç kadın avukat ensesinde hissettiği soluktan rahatsız olarak arkasına dönüp baktığında genç bir erkekle karşılaştı. İlk bakışta duruşu ve hırpani haliyle güven vermeyen maskesiz gence nazikçe mesafe kuralına uymasını ve maske takmasını söyledi. Aldığı yanıt hiç nazik olmadı: “Git işine, suratına öksürürüm şimdi”.

Pandemi ortamının ekonomik ve toplumsal ilişkilerden, günlük yaşamdan, düzenden soyutlanamayacağının çok örneğini gördük. Buna yüzeysel bakışla yönetememe yeteneksizliği içinde olduğu söylenen devlet ayağını da ekleyebiliriz. Yönetememe söylemini açmadan olmaz.

Devlet pandemiyi yönetemedi; 16 Haziran günü ve devamında açıkça görüldüğü üzere yargı da yönetilemeyenler arasında. Anayasa ihlalinde, hak ve özgürlüklerdeki ayrımcılıkta sicili hayli kabarık olan devlet sermaye lehine kanun, karar ve uygulamalarıyla, halk üzerindeki otoriterliğiyle ve de emeği güvencesizleştirerek, insanı yalnızlaştırarak baskı ve tehdit altında tutmasıyla sınıfsallığının gereğini yerine getirme konusunda hiç de yönetememe zaafı içinde değil.

Bir yurttaşın neden, hangi koşullarda ve ruh halinde adliye önünde kuyrukta olduğu; oraya gelene kadar neler yaşadığı ya da yaşamadığı; önündeki tanımadığı kadın avukata neden kin kusarcasına tepki gösterdiği; neden maske takmadığı ve mesafe kuralına uymadığı yalnızca bireye bağlanarak anlatılamaz.

Salgında halk sağlığı için kullanılamayan ya da kullanılmak istenmeyen otorite, iktidar için ve sermaye fırsatçılığı için kullanıldı. Normalleşme halleri ve adliyelerdeki kara cumayı aratmayacak denli kargaşa daha da kullanılacağının emareleri. Bir de yanıtı hayır olan şu soru var: Adliyelere giriş kuyruklarında 16 Haziran günü patronlardan biri var mıydı acaba?

Adını ve ülkesini anımsayamadığım bir mizahçının, “bir kişi ya da halk hakkında bilgi sahibi olmak için uzun anlatılara gerek olmadığı, birkaç satırlık fıkranın yeterli olacağı” şeklindeki sözleri günlük yaşamdan ve olaylardan çıkan tuhaflıklar, nükteler, tavırlar ve anlatılarla doğrulanıyor. Aziz Nesin Usta da hep bu toprakların insanını yazmadı mı? Karikatür de, mizahi ve eğlenceli resim olarak sözlerle anlatılması zor olanı çizgilerle anlatmıyor mu?

Tabii öksürük hikayesi pandemi döneminin örneklerinden yalnızca biri. “Yok yasak - var yasak - yok yasak” kısa dizisi de içinde olmak üzere daha neler var.

Artık envanteri çıkarılamayacak sayılara ulaşan cumhurbaşkanına hakaret davalarında da ilginç hikayeler çıktı. “Suratına öksürürüm” diyen genç gibi, hırsını yenemeyen, diyalog kuramayan ya da tartışma dengesini sağlayamayan birçok insanın muhatabını “cumhurbaşkanına hakaret etti” diye ihbarı yargılama dosyalarında duruyor. Bir koca da tartıştığı karısını aynı gerekçeyle ihbar etmişti.

Baş edilemeyen ideolojik, ekonomik, siyasal ve toplumsal çıkışlara karşı kestirme yoldan bireylere yüklenerek halka sopa gösterilmesi; kurumsal dik duruşlara karşı meslek kuruluşlarının nicelik oyunlarıyla teslim alınmaya kalkışılması; üyeliğin esnetilerek yandaş sendikalar kurdurulması ve toplu sözleşme masalarına bu sendikaların oturtulması; barışçı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklarla durdurulması; işçi çıkarma yasağı getirilip işçilerin kapı önüne konulması gibi birçok örnek tıpkı fıkralar gibi değinip geçilen ama değinip geçerken yıkan ya da yok eden uygulamalar değil mi?

Anayasal cumhuriyet niteliklerinin, laikliğin, eşitliğin, ilkelerin, ölçütlerin, hakların ve özgürlüklerin “bu da olur mu”, “böyle de olur mu” dedirtecek cinsten emekçi halk için çiğnenmesi, yok sayılması; şaşkınlıktan dil yutturan çifte standart yargı kararları fıkra gibi geçiştirilmiyor mu?

En ilginç fıkralardan biri, grev hakkını varmış gibi gösteren ama grev yaptırmayan Anayasa maddesinin “fıkra”ları değil mi?

İnsanları sağlıksız yaşamın, eşitsizliğin, adaletsizliğin, piyasa vahşetinin önüne atan; dinsel gericilik tuzağına düşürüp uyuşturan sömürücü düzende fıkrasal tehditlere konu olan koronavirüs de sınıfsal.

Memleketin insan manzaraları boynu bükük ya da çaresiz değil. Neye tepki gösterip, nasıl mücadele edeceğini sınıfsallıkla öğrenecek, öncü Partiyle yürüyecek.