'Aynı gemideyiz, çarklar dönecek, patronlar kazanacak ki işçiler de kazansın' diyenlerdenseniz, AKP’nin salgın dönemindeki başarısını teslim etmelisiniz. Yok tersini düşünüyorsanız, ufkunuzu sadece AKP’den kurtulma hedefiyle sınırlamayın. Hem tek başına işe yaramayacağı, hem de kendi ellerimizde olan daha gerçekçi bir çözümü bilinmez bir geleceğe erteleyeceği için.

Salgın yönetimi başarısız mı?

AKP, salgın yönetiminde başarısız mı oldu? Salgın dönemi boyunca patron sınıfının ihtiyaçlarını harfiyen yerine getiren bir iktidardan söz ediyoruz. O halde bu iktidar kime göre başarısız?

Başka bir ifadeyle başarı ölçümünde referansımız ne?

Diyebilirsiniz ki üç kuruşluk maskeyi vatandaşa dağıtmayı beceremeyen bir iktidar başarısızdır. Sonuna kadar haklı olan bu değerlendirmenin referansı halkın ihtiyaçlarıdır. Oysa maske üretimi için patronlara çuvalla teşvik verip, hem ihracatın hem de ithalatın kolaylaştırılması da başka bir referansla bakıldığında başarıdır. Maske sıkıntısı yok, belli bir fiyatın üzerinde maske satışı yok ve patronlar güzel güzel kazanıyor. Buradaki değerlendirmenin referansı ise patronların ihtiyacıdır.

Adına sınıfsallık diyoruz. Salgında niye geçersiz olsun ki? Salgın yönetiminde alınan ekonomik, sosyal ve siyasal kararların tümünde bu sınıfsallığı görebilirsiniz.

Adını “Ekonomik İstikrar Kalkanı” koydukları ilk paketin sloganı “Çarklar dönecek, salgın fırsata çevrilecek” idi örneğin. Merkez Bankası, KOSGEB, kamu bankaları, Hazine, İşsizlik Sigortası Fonu… Patronlar için tüm kanallardan musluklar açıldı. Ucuz krediler verildi. Geçmiş kredi borçları ertelendi. Vergi ödemeleri ötelendi. Sigorta primleri de…

İşçiler ise kredi kartı borçlarını tıkır tıkır ödediler. Ödeyemeyenin faizi işledi, borcu katlandı. Devlet işçinin borcuymuş, hacziymiş bakmadı, patronlardan almadığı sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası primlerini, gelir vergisini ücretten kesip tahsil etmeye devam etti.

Şirketlere gelen icra-iflas takipleri durduruldu. Faaliyetine ara verenlerin yıllık ilan, reklam, çevre temizlik vergileri silindi, fatura borçları ertelendi. Emekçiler ise her ay zamlı doğalgaz, elektrik ve su faturalarını ödemeyi sürdürdü.

Teknoloji geliştirme merkezlerinde kurulu firmaların kira ödemeleri durduruldu. O işyerlerinde çalışan işçiler ise aybaşında ev sahibinden nasıl kaçacağını düşünüp durdu.

Şirket alacaklarının devlet desteği güçlendirildi. Patronların ödemediği ücret ve tazminat alacaklarında ise işçiler mahkeme kapılarını aşındırmayı sürdürdü.

Döviz kuru artıp kârları katlanan ihracatçı patronlar için bir de yeni ihracat teşvikleri düzenlendi. Emekçilerin ise pahalılaşan mal ve hizmetler karşısında ücretleri eridi, alım güçleri azaldı.

Patronlar çalıştırdıkları her asgari ücretli için işsizlik sigortasından prim desteği aldı. Asgari ücret ise salgın döneminde bir kuruş yükselmedi.

Sendikal faaliyet durduruldu. 12 Eylül sonrası ilktir. Yetki alınamadı, toplu sözleşme yapılamadı, greve çıkılamadı.

İşten çıkarma yasağı diye tek taraflı ücretsiz izin uygulandı. Bu sayede patronlar işçileri dilediği gibi işten uzaklaştırdı. Ücret ödemedi, tazminat vermedi. İzne yollanan işçi ise günde 39 lira ödenekle geçinmeye çalıştı.

Neredeyse tüm patronlara kısa çalışma izni verildi. Bu işyerlerinde çalışan işçiler ise çoğunlukla kısa çalışma ödeneği dışında tek bir kuruş para almadan tam zamanlı çalıştılar.

Sokağa çıkma yasağı geldi, işçiler istisna tutuldu. Şehirlerarası seyahat sınırlaması oldu, işçi servisleri kapsamdan çıkarıldı. Hastaneler ve işyerleri salgının merkezleri haline geldi, buralarda onlarca sağlık emekçisi, işçi çalışırken yaşamını yitirdi, binlercesi virüse yakalandı, SGK ise hastalığı iş kazası ve meslek hastalığı kapsamından çıkaran genelge yayınladı.

Fazlası var, liste bu köşenin sınırlarını aşar gider. Mart ayından bugüne salgın yönetiminin emekçi halkı kollayan tek bir uygulamasını bulamazsınız.

Patronlar kazanacak. Salgın yönetiminin esası bu.

Diğerleri?

Aşıya kadar ölen ölür, kalan sağlarla hayat devam eder.

Görünen o ki, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada salgının ekonomik ve sosyal yıkımına karşı emekçi sınıfları kollayan ciddi bir tedbir alınmayacak. Tedbirlerle oyalanmak ve ekonomiyi zorlamak yerine aşı yarışında ipi göğüslemek tekellerin ve kapitalist devletlerin önceliği haline gelmiş durumda. O da halkın sağlığını düşündükleri için değil, ortaya çıkan büyük pazarın belirleyen aktörü olmak için böyle.

Başa dönecek olursak… “Aynı gemideyiz, çarklar dönecek, patronlar kazanacak ki işçiler de kazansın” diyenlerdenseniz, AKP’nin salgın dönemindeki başarısını teslim etmelisiniz. Yok tersini düşünüyorsanız, ufkunuzu sadece AKP’den kurtulma hedefiyle sınırlamayın. Hem tek başına işe yaramayacağı, hem de kendi ellerimizde olan daha gerçekçi bir çözümü bilinmez bir geleceğe erteleyeceği için.