'Emperyalizme karşı duracak gücü ya da niyeti olmayanlardan kurtuluş bekleyemeyiz. 'Oy ver kurtul' kolaycılığından uzak durmalıyız.'

Oy ver kurtul...

“Oy ver kurtul” düşleri görüyorken uyandık. Birdenbire gerçeklerle yüz yüze geldik. Şimdi onun yasını tutuyoruz. Başarılsaydı “AKP’nin aşırılıklarından” kurtulup ferahlardık. İyi de olurdu. Ama yenilgiyi gereğinden çok abartmayalım: yılgınlığa yol açıyor.

Emperyalizm, hayat damarlarını ve geleceğini seçimlerde oyların kazara yönelişine terk etmez. Başarılsaydı da talan sürecekti. Muhalefet, uluslararası finans piyasalarından “temiz 300 milyar dolar” kaynak bulmaya söz vermişti. Ülkenin zenginlikleri, uluslararası tekellerin verecekleri temiz paralar karşılığında emperyalizmin hizmetine sunulacaktı. Bu sayede “kirli” paradan kurtulacaktık.

Emek sömürüsü, bugün olduğu gibi yalnızca asgari ücret üzerinden tartışılıyor olacaktı. Esnek ve güvencesiz çalışma yasaklanmayacak; Kıdem Tazminatı Fonu yasa teklifi gündemde kalacaktı.

Laiklik karşıtı eylemler de bir süre için durulacaktı belki. Ancak cemaat ve tarikatlarla mücadele edebilecek, direnebilecek düzeyde güçlü kitle örgütleri olmadığı için yenik düşecektik.

Bunlar kehanet değil!... Seçim sürecindeki tartışmalarda, yukarıda sıralanan can yakıcı sorunlara hiç değinilmedi. Demek ki memnunlar; tavır almayı düşünmüyorlar.

Seçim süreci boyunca, 2017 yılında değiştirilen Anayasa ile öngörülen ve “tek adam” rejimi olarak kodlanan garip yapıdan kurtarmak üzere kurulan ittifakın nasıl güçlendirileceğine odaklanıldı. İnsanlar, AKP ve Tayyip Erdoğan’dan kurtulduğumuzda bütün sorunlarımızın çözümleneceğine inandırıldı.

Oysa özellikle 1980’de hızlanarak sürdürülen yapısal değişikliklerle ülke, içlerinde sosyal demokratların yer aldığı çok sayıda iktidarların da katkısıyla emperyalizmin sultasını daha ağır duyumsayacağı bir konuma itilmişti. 2018 yılı öncesindeki en önemli dönüşüm, AKP döneminde, 2011 yılında çıkarılan 35 adet KHK ile yapılmıştı: Devlet yapısı, sermayenin isterleri doğrultusunda dipli köşeli elden geçirilmişti.

2018 yılındaki “tek adam rejimi” gökten zembille inmedi; geçmişin bütün bu deneyimlerinden yararlanılarak kuruldu. 2018 öncesine dönülmesinin önemini yadsıyamayız. Ancak yeterli sayamayız. Emperyalizm pratiğinde çok anlamı olmayacağını dikkate almak durumundayız.

Kavga ne kadar sert olursa olsun, düzenin iktidarı ile muhalefeti, gerektiğinde uzlaşabiliyor. Seçim sonuçlarının resmen ilan edilmesinin hemen ertesinde CHP, muhalefet yapıyor izlenimi uyandıracak bir söylem ile AKP’ne yardım elini uzattı. Özgürlükçü bir Anayasa değişikliği için katkılarını esirgemeyeceklerini açıkladılar. Oysa AKP’nin ne özgürlükçü bir Anayasa yapmaya niyeti olabilir; ne de değiştirmek için CHP’nin katkısına gereksinmesi var. Katkısı yalnızca, kendi tabanı nezdinde meşruiyet kazandırılmasında işe yarar.

***

AKP kadrolarının ülkeyi yönetime gücünü sürdürebilmesi için halkı rahatlatması gerekiyor. Bunu yapabilme olanaklarını bugün için elinde tutuyor. Hemen her gün, maden ruhsatları veriliyor; kamu taşınmazları satılıyor. Yatırım teşvikleri adı altında milyarlarca lira tutarında kamu gelirlerinden vazgeçiliyor. Merkez Bankası rezervleri dibini buldu. Kamu açıkları kaynağı belirsiz paralarla kapatılıyor. Çeşitli ülkelerden yatırım adı altında, karşılığında ne yükümlülükler altına girdiğimizi bilemediğimiz, tutarları bile belirsiz paralar geliyor. Dahası, kamunun para edecek bütün işletmelerinin üzerine Varlık Fonu adı verilen gizlilik örtüsü serildi. Devredildikleri anda hızla kan yitiriyorlar; trajik biçimde zarar etmeye başlıyorlar. Bir bölümü elden çıkarılmış bile olabilir. AKP, bu olanaklarını, deniz bitene değin, sonuna değin kullanacaktır.

Yukarıdaki yargıların çoğunun, olası Millet İttifakı İktidarında geçerli olmayacağını düşünmeyelim. AKP, bu Ülkeye kötülük yapmak dürtüsüyle değil; bütün varlığımızı emperyalizmin hizmetine sunabilmek adına bu işleri yapıyor.

Emperyalizme karşı duracak gücü ya da niyeti olmayanlardan kurtuluş bekleyemeyiz. “Oy ver kurtul” kolaycılığından uzak durmalıyız.