Eğer bugünkü eğilim sürerse, cari açığın 60 milyar doların üzerine çıkma olasığı vardır ki tarihi rekorlardan biri olacaktır. Şimdiki soru şudur: Bu gidişat sürdürülebilir mi?

Göstergeler bozulmaya devam ediyor

Durum giderek idare edilebilir olmaktan çıkıyor. Ekonomiden bahsediyoruz. Aslında iktidarın siyasetinin de iler tutar tarafının olmadığı çoktan belli ama bunu toplumun bilincine yansıtacak bir muhalefet tarzının oluşamamasının sancıları çekiliyor.

İktidar partisi ekonomide işlerin çığrından çıkmasının birinci derecede sorumlusu olmasaydı bugünkü tablo yaşanır mıydı? Şöyle yanıtlayabiliriz: Yapısal sorunlar kuşkusuz yerinde kalırdı ama halkın yaşamına (ve sermayenin çıkar havzasına) dokunan kimi olumsuz ekonomik göstergeler bugünkünden daha katlanılabilir düzeyde kalırdı. Eylül 2021'den itibaren faiz indirimleri yerine ılımlı faiz artışlarına gidilebilmiş olsaydı -kuşkusuz başka önlemlerle birlikte- dünyada emtia fiyatları artışına rağmen enflasyon düzeyi bugünkünün yarısı düzeyini aşmamış olabilirdi. (Oysa şimdi artık kendini besleyen bir enflasyonist sürecimiz oluştu). Dolar kurunu Eylül 2021 düzeyinde tutmak elbette mümkün (ve doğru) olmazdı. Ama enflasyona bağlı olarak orada da artış baskıları zayıflar ve bugünkü düzeyinde olmazdı.

İktidar açısından öyle bir tabloda seçime gitmek kuşkusuz daha elverişli olurdu. Peki büyüme ve dış ticaret dengesi bakımından nerede olunurdu? Düşük reel faizlerle kredi pompalaması yerine ticari krediler daha "gerçekçi" faizlerle veriliyor olacağından belki büyüme hızı biraz yavaşlardı. Ama bu bile kesin değil; çünkü bol kepçe kredilerin (tüketici kredileri dışında) ekonomik büyüme üzerindeki etkileri tartışmalı; aslında geçen yıldan gelen yüksek büyüme eğiliminin ilk çeyrekte talep yönlü bir itkiyle sürdürülebildiği de söylenebilir. Bu büyümenin halka olumlu etkilerinin yansımadığı da ayrı bir olgu.

Dış ekonomik göstergeler nereye?

Peki iktidar bugünkünden farklı bir yol izleseydi dış ticaret verilerinin daha kötü olabileceğine dair bir iddianın temeli var mı? Yok çünkü bugün zaten olabildiği kadar kötü. İktidar yalnızca ihracat sayılarından bahsediyor ve her ay rekorlar kırıldığını öne çıkarıyor. Bunu ihracatçılar söylese sorun olmazdı belki; ama iktidar ekonominin tümünden sorumlu değil mi? Üstelik gerçek şu: Yükselen ihracatı mümkün kılan şey, daha da hızlı yükselen ithalat oluyor; ihracatın (ve sanayinin) ithalata bağımlılığı bunun temel nedeni; ayrıca dünya emtia fiyatları genelde artıyor. Asıl rekor kıran şey, ithalat verileri ve dış ticaret açıkları: Mayıs ve Haziran 2022'de aylık dış ticaret açıkları ortalama 8,5 milyar dolar düzeyine ulaşmış bulunuyor.

Daha anlamlı olması bakımından Ocak-Haziran 2022 dönemine bakılırsa, geçen yılın aynı dönemine kıyasla, ihracat %20 artarken, ithalat %40,6 artıyor; bunun toplam sonucu olarak da dış ticaret açığı %142,5 artmış oluyor! Peki bundan bahseden bir iktidar yetkilisi var mı? Mutlak sayı olarak dış ticaret açığının yılın ilk 6 ayında 51,4 milyar doları bulduğuna bakarak yıllık olarak 100 milyar dolar düzeyinde rekor bir dış ticaret açığına doğru yol alındığı söylenebilir. Bunun mümkün olup olamayacağına değineceğiz.

Peki bu durumda iktidarın dış açığı (cari açığı) kapatma hayallerine ne oluyor? Bir kere bu hayallerin hangi ortamda doğduğuna bakalım. 2021'de ilk beş ayın cari işlemler dengesi 12,4 milyar dolar açık veriyordu. (2022'in aynı döneminde 28,1 milyar dolarlık açığa kıyasla ılımlı bir açıktan bahsedebiliriz). 2021'in izleyen döneminde durum daha da iyiye gider gibiydi; Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında üst üste aylık cari fazlalar verilmişti. Bu durum "Saray ekonomistleri"ni coşkuya sürüklemek için yeterli olmuş ve akıllarınca TL'nin değerini düşürerek ihracatı köreklemek ve ithalatı caydırmak için ellerine altın bir fırsat geçtiğini varsaymışlardı! Sonrasını biliyoruz.

Şimdi yıllık bazda cari işlemler açığı 29,4 milyar dolara yükselmiş durumda; ama -yukarıda bahsettik- bunun 28,1 milyar doları Ocak-Mayıs 2022 dönemine ait! Yani önümüzdeki aylarda yıllık cari açık verilerinde çok ciddi artışlar beklemeliyiz; çünkü geçen yılın cari fazla verilen ayları yıllık hesaptan düştükçe açık büyüyecek. Eğer bugünkü eğilim sürerse, cari açığın 60 milyar doların üzerine çıkma olasığı vardır ki tarihi rekorlardan biri olacaktır. Şimdiki soru şudur: Bu gidişat sürdürülebilir mi?

Sürdürülebilir mi?

Türkiye AKP'nin cilalı ekonomi döneminde (2003-2007) yüksek cari açıklar vererek yani dışarıdan yüksek miktarlarda kaynak sağlayarak (ve bu kaynaklara bugünkünün zıttına yüksek reel faizler/getiriler sağlayarak) yüksek bir ekonomik büyüme oranını yakalamıştı. Dünya finansal krizinin etkisiyle 2008-2009 yıllarındaki duraksamadan sonra AKP ekonomi yönetimi (o zamanlar Babacan-Şimşek ekibi) değişen dünya koşullarında değişmeyen ezberini sürdürecek ve 2010-2013 döneminde de yüksek cari açıklarla büyümeyi pompalamaya devam edecektir. Ancak bu zoraki itiş devam edemeyecek, yüksek cari açıklar sürdürülemeyecek ve 2014'ten itibaren dolar bazında küçülen bir GSYH gerçeğiyle yüzleşilecektir.

Peki şimdinin çok daha olumsuz koşullarında tekrar rekora koşan bir cari açık sürdürülebilir mi? Belki de daha önemli bir soru olarak, istense bile bu denli yüksek bir cari açık verilebilir mi? Soru gelecek yılları değil doğrudan doğruya bu yılı da ilgilendiriyor.

Ödemeler dengesine ilişkin son veriler Mayıs 2022'ye ait. Bu ayda 8,8 milyar dolarlık bir cari açık verilmiş. Aynı ayda resmi rezervdeki erime ise 6 milyar dolar düzeyinde. Beş ayın bütünü açısından bakıldığında 28,1 milyar dolarlık cari açık karşılığında 10,4 milyar dolarlık resmi rezerv erimesi görülmüş. Demek ki, cari açığın karşılanmasında brüt rezervdeki emanet paralar kullanılmaya devam edilmiş ve Mayıs'ta bu erime daha da büyümüş. Bunun gidebileceği fazla bir yol yok. Çünkü net rezervlerin büyük miktarda ekside olması bir yana brüt resmi rezervler de artık sınıra dayandı.

Bir diğer ilişki de "net hata ve noksan" kaleminin 13,3 milyar dolar düzeyine dayanması ile kurulabilir. Cari açığın yaklaşık yarısının da (%47'sinin) gene bu kaynağı "meçhul" fon girişleriyle finanse edildiği anlaşılmaktadır. Bunun açıklanması kuşkusuz öncelikle TCMB ve Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkililerine düşer. Varlık barışlarının bu kadar büyük bir kaynağı açıklaması zordur; kaldı ki onların kayıtlı olarak girmesi gerekir ki "barış"tan yararlanabilsin! Türkiye merkezli bu fon trafiğinin arkasında yabancılardan ziyade yerlilerin olması ihtimali daha yüksektir.

Bir başka açıdan bakalım: Mayıs 2022 itibariyle beş ayın toplam dış ticaret açığı 34,3 milyar dolar; bunun cari açığa yansıyan boyutu 28,1 milyar dolar; yani dış ticaret açığı cari açığa %82 oranında yansımış. Bu alışılmadık derecede yüksek bir oran. Demek ki mal ticareti dışındaki hizmetler dengesi yeterince gelir fazlası üretemiyor. Aslında turizm dengesinin ilk 5 ayda beklenenin üzerinde gelir fazlası (7,6 milyar dolar) vermesine, "taşımacılığın" (5,4 milyar dolar) onu izlemesine rağmen durum böyle. Demek ki, hem dış ticaret açığını telafi edecek hizmetler dengesi kaynakları önemli ölçüde geri çekilmiş durumda, hem de bu denli yüksek dış ticaret açıklarının telafisi zaten Türkiye ekonomisinin kapasitesini her zaman aşardı. Dış kaynak bulmanın zorlaşması ve pahalılaşması da cabası (CDS'ler 800 puanın üzerinde seyrediyor).

Sonuç

Döviz rezervlerindeki tükenişi kısa erimde aşabilmek için türlü yollara başvuran, ihracat ve turizm gelirlerinin %40'ının TL'ye çevrilmesini şart koşan, 15 milyon TL'ye karşılık gelenden fazla döviz bulunduran şirketlere TL kredi yolunu kapatan, yani kısmi sermaye kontrollerine başvurmak zorunda kalan bu iktidarın, yılın ikinci yarısında ithalatı caydırıcı yeni önlemler almayacağını kim söyleyebilir? Hatta buna mecbur kalmayacağını kim ileri sürebilir? Üstelik artık (tek başına) düşük değerli TL üzerinden kısa erimde dış ticaret açığını daraltacak sonuçların elde edilmesinin mümkün olamayacağı doğrudan sınanarak test edilmişken.

Demek ki ithalatı caydırıcı yeni önlemler sırada olacak mı sorusu yerindedir. Gümrük Birliği ve ikili serbest ticaret anlaşmalarının kenarından dolaşmak da kısmen mümkündür. Örneğin ithal malları dolaylı olarak etkileyen vergi tarifeleri (otomotivde düşük tarife basamaklarını genişletmeyerek ithal araçlar üzerindeki ÖTV yükü otomatikman arttırılmıştır) şimdiden yürürlüğe girmiştir bile. Bakalım devamında neler göreceğiz?