Tamam çevirdin diyelim müzeyi camiye ama böylece ikonaların, fresklerin, mimariye sinmiş eski bilgeliklerin, Bakhosların, Sofyaların, Dionysosların sızması için de ortam yarattın. Dönüştürdüm sandığın yapının kıblesinin kayık olduğunu fark ettiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak. Bir de bakmışsın din elden gitmiş!

Din elden giderken

Türkiye’de pek çok Ayasofya adlı kilise var. Edirne Kaleiçi’ndeki Ayasofya Kilisesi camiye çevrildi. 1962’ye kadar cami olarak kullanılan yapının çatısı ve bazı duvarları 1965 depreminde çöktü. Kırklareli’nin Vize ilçesindeki Küçük Ayasofya orijinal hali büyük ölçüde korunmuş bir Doğu Roma kilisesi. Trabzon’un Ayasofya’sı müze ile cami olma arasında gidip geliyor. Müze yapılıp 1964’te ziyarete açılmıştı. Bahçesi şahaneydi, bir kenarında tarihi eserler de sergileniyordu. AKP’li müteahhide verdiler, kazıp bahçeyi her türlü yeşillikten arındırdı o da. Buna restorasyon diyorlar. Turistler bu ucubeyi görüp eli eteği çekince esnaf “yeniden müze olsun” diye kampanya başlattı. Ayasofyaların en talihsizidir.

Gümüşhane, Zonguldak ve İznik’te de var birer tane. İstanbul’da iki tane var. Büyük Ayasofya Müzesi’nin yanı sıra, aşağıda deniz kıyısında bir Ayasofya daha bulunuyor. Küçük Ayasofya diye biliyoruz. Bu adı verenler Osmanlılardır. Büyüğüne benzetmişler ki, doğrudur, küçüğünün planı büyüğünün bir prototipidir. Altıncı yüzyılda inşa edilmiş. Kitabesine göre kilise Aziz Sergios ve Aziz Bakhos’a ithaf edilmiş. “Bakhos” bizim “Şarap Tanrısı” Dionysos’un Roma versiyonu. Demek ki temelinde bir pagan mabedidir.  

Büyüğün temelleri de bir pagan mabedi üzerine çatıldı. Yapı taşları o mabedin bakiyesidir. 

Büyük Ayasofya’nın hemen arkasında Aya İrini var, fetihten sonra camiye çevrilmemiş kiliselerdendir. Fatih’in annesinin ibadeti için kilise olarak koruduğu da iddia ediliyor. Rivayettir. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak inşa edildi. Yani esasında o da bir pagan mabedi.

Zaten “sofya” da Yunan pagan kültürüne bir işarettir. Aya Sofya, aziz veya “kutsal bilgelik”, paganizmin omurgasını oluşturan şey. Sırdır, bazen mimari yapılarda açığa vurulur ve sırrı ancak erbabı anlayabilir. “Bilmek, bulmak, susmak gerek” ilkesi uyarınca “sır” herkese söylenmez.

Büyüğünü yeniden ibadete açtılar; “Ayasofya Cami-i Kebiri” diyorlar ki tam bir senkretizm örneği. Öyle bir ad ki içinde Yunan bilgeliği, Paganizm, Hıristiyanlık ve İslam barış içinde bir arada yaşayabiliyor! İstanbul’la birlikte fethettiler, içine sığınmış Hristiyanları esir aldıktan sonra yapıyı efsaneleri ile birlikte alıp kabul ettiler. “Camiye dönüştürdüler” tabir ediyoruz.

***

Eski zamanlarda Osmanlı topraklarında olup şimdi başka devletlerin sınırlarında kalan Ayasofyalar da var. Bunlardan en bilineni Selanik’tedir. Fatih, Ayasofya Kilisesini ibadete açarken, Selanik‘teki Ayasofya Kilisesini Sırp Kralı Brankoviç’in kızı Despina’ya hediye etti. Devlet padişahın mülkü değil mi, içindekini kime isterse verir. “Ben Fatih Sultan Mehmet Han, Sainte Sophie Kilise‘sini Despina Hatun’a tahsis ettim. Despina Hatun bu emval-i gayri-i menkulu dilerse satar, dilerse bağışlar. Buna hiç kimse engel olamaz, bozamaz, değiştiremez, vergi alınamaz.” Fermanı böyle.

Despina, Fatih’in annesi veya üvey annesi. Ölene kadar dinine bağlı kaldı, evladı veya evlatlığının sorun etmediğini biliyoruz. 

Selanik Ayasofya’sı 1912’de, şehrin Helenlere tesliminden pek az sonra camiden kiliseye çevrildi. İçindeki eklentileri dışarı çıkardılar, sağ tarafına bitişik uzun gövdeli minareyi yıktılar. Müezzin mahfili avlunun bir köşesine gömüldü, içine toprak doldurulup çiçeklik biçimine sokuldu. “Dönüşüm”e dahildir. 

AKP ve reisi “fermanların” değiştirilemeyeceğini iddia ediyor ama çoğunun hükmü pek kısa ömürlü. Bizde karşılığı var, “ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diyoruz. Halk dağa çıkınca fermanın bir hükmü kalmaz demektir. Kalmaz…

Fatih, bir Bizans İmparatoruydu. Dinleri ve inançları imparatorluk çıkarları için kullanmayı biliyordu. Örnek aldığı Konstantin de bir Pagan olmasına rağmen Hıristiyanlığın kurucusu olmadı mı? Fatih’in Müslüman görünmesi tebaasının ekseriyetinin Müslüman görünmesindendi. Nitekim diğer dinleri kurumsallaştırmak ve İstanbul’da yaşatmak için büyük çaba göstermişti. İtalyan ressam Costanzo’ya döktürdüğü madalyaya resminin yanına "Bizans İmparatoru" yazdırmakta hiç tereddüt etmemişti. Bu da “dönüşüm”e dahildir.

***

Senkretizmi, “birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi" diye tarif edebiliyoruz. Dinler tarihinde bir durum saptamasıdır, “eklektizm”den farklı olarak bir “sentez”i de içerir. Fakat bir tür “halk sentezi”dir bu. Halkın yeni dini kendi diline tercüme etmesi olarak anlayabiliriz. Böylece her şey iç içe geçer, yan yana yaşama olanağı bulur. Türkler İslam’ı “Türk İslamı”na çevirir. Hıristiyanlık Latin Amerika’da eski inançların bir eki gibi görünür. Etiyopya’da Hıristiyanlar İsa’yı “zenci”leştirir. Aleviler Hıristiyan ve Yahudi inançlarını, İslam’la harmanlayarak yepyeni bir senteze ulaşır.

Özetle, materyalizm dinler tarihinde de hükmünü sürdürür. Bir Yunan filozofu durumu şöyle ifade ediyor: "Eğer öküzlerin, atların ve aslanların elleri olsaydı ve onlar elleriyle insanlar gibi resim yapmasını ve sanat eserleri meydana getirmesini bilselerdi; atlar tanrılarının biçimlerini atlarınkine, öküzler öküzlerinkine benzer çizerlerdi ve onların her birine de kendi türlerine uygun bedenler verirlerdi. Habeşliler tanrılarının kara ve basık burunlu, Trakyalılar ise mavi gözlü ve kızıl saçlı olduklarını söylerler." Yasadır, öküzün tanrısı öküze benzer…

Dinler arasındaki “fetihler” senkretizme imkân verir. Dinler kılıç zoruyla yayılır, eski inançları fetheder. Ama aynı zamanda eski dinler ve inançlar tarafından fethedilirler. Engels’in tabiriyle “fethedenlerin fethedilmesi” sürecidir bu. Senkretizm diyoruz.

Her din kendinden önceki dinlerin bir sentezidir haliyle. Çift yönlü bir fethe delalet ederler. “İkona”yı başka türlü nasıl anlamlandırabiliriz? İkona, Greko-Romen geleneğidir, oradan Hıristiyanlığa sızmıştır. Bu yolla Hıristiyanlık ile Paganizmin kaynaşması mümkün olmuştur. O kadar ki yeni dinin müritleri yer yer ölçünün kaçtığı endişesine kapılmıştır. “İkonoklazm”, ikona kırıcılık böyle ortaya çıktı. İsa heykelleri dahil ne varsa parçaladılar, paganizmle mücadele ettiklerine inanıyorlardı. Haklıydılar, Hıristiyanlar putperestlerin putlarını almışlar kiliselerine yerleştirmişlerdi. Senkretizm diyoruz, halkın din sentezidir.

İslam’da da var; putları kırdılar, irice bir tanesini kırmaya kıyamadılar. Sonra o put yeni dinin ayrılmaz bir parçasına dönüştü. Kaçınılmazdır. Kiliseyi camiye çevirince aynı zamanda kiliseyi “İslam kültürü”nün bir parçası haline getirmiş olursun. Fethedeyim derken fethedilirsin.

***

AKP döneminin modası oldu. Büyük Ayasofya’dan sonra Hora kilise müzesini de, Khora-Kariye, ibadete açtılar. Böyle pek çok dönüşüm var. “Un kapısı”nda Pantokrator Manastır Kilisesi ibadete açıldı misal. Kilise, şapel, kütüphane, hastane, göz sağlığı merkezi ve yaşlılar evi ile birlikte bir “külliye”ydi. Fatih aldı medreseye çevirdi. Molla Zeyrek Mehmet Efendi’yi görevlendirdi “dönüşüm” için. Mehmet Efendi biraz hazırcevaptı, zeyrek lakabını o yüzden takmışlardı. Bir semtin adıdır şimdi. 

Demem o ki, “Yeni Osmanlı” kâğıt üzerinde iyi duruyor ama dünya o dünya değil. Fetih metih hepsi hikâye. Hızlı gidersen keserler adamın kolunu bacağını. Haliyle fetih müzeler üzerinden yürüyebiliyor ancak. Tutup ibadete açıyorlar ne kadar müze varsa, camiye çeviriyorlar. 

Çevirme dedikleri ne? Kilise içindeki ikonaları boşaltıyorsun, fresklerin üzerini badana ile kapatıyorsun, al sana cami!

***

Birkaç yıl önce Çamlıca tepesine Cumhuriyet tarihinin en büyük camisini yaptılar. 63 bin kişi kapasiteli, 6 minareli devasa bir yapı bu. Aynı zamanda müze, sanat galerisi, kütüphane. Bin kişilik konferans salonu, 8 sanat atölyesi ve 3 bin 500 araçlık otoparkı var. Cami görünümlü devasa bir alışveriş merkezi yani. Ama gelin görün ki müşterisi yok. Yeni nesil senkretizmdir. 
Tamam çevirdin diyelim müzeyi camiye ama böylece ikonaların, fresklerin, mimariye sinmiş eski bilgeliklerin, Bakhosların, Sofyaların, Dionysosların sızması için de ortam yarattın. Dönüştürdüm sandığın yapının kıblesinin kayık olduğunu fark ettiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak. Bir de bakmışsın din elden gitmiş!