"Türkiye siyasetinin bugünkü temel meselelerinden biri de cumhuriyetçiler ile sosyalistlerin anti-emperyalist, laik ve emek eksenli bir siyasi çizgide buluşturulmasına ilişkindir."

CHP başkan adayları ve programları

CHP bir ay sonra kurultayını toplayacak. Bu kurultayda birden fazla başkan adayının (burada "genel başkan" yerine "başkan" sıfatı kullanılacaktır) yarışacağı şimdiden öngörülebilir. Kanımca iki adaylı bir yarış yaşanacaktır. Elbette çok sayıda aday adayı olacaktır ama adaylaşabilmek için gerekli şart olan yeterli destek imzasını (kurultay üye tam sayısının en az yüzde beşinin imzasını) toplayabilenlerin sayısının ikiden fazla olması zordur. Bunun bir nedeni de sadece tek bir aday için imza verilebiliyor olmasıdır (Tüzük, m. 51).

Bu yazıya başlarken CHP ile resmi üyelik bağlarımı 19 Ocak 2023 itibariyle (fiilen ise çok daha erkenden) sonlandırdığımı bir kez daha yinelemekte yarar görüyorum. Dıştan bakan bir gözle (aday adaylarının herhangi biriyle yakınlığım olmadan) süreci tahlil etmeye çalışarak konuya olabildiğince nesnel yaklaşmaya gayret edeceğim.

Yazının çerçevesi

Buradaki tahlili dört muhtemel aday adayı ile sınırlamak durumundayım: Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Örsan Kunter Öymen, İlhan Cihaner. Bu isimler elbette belirli kadrolara dayanıyor ama Türkiye'de hareketler "lider" (veya hareketin "öncü ismi") üzerinden tanımlandığı ve üstelik bu isimler "genel başkan" adayı olarak da önerileceği için burada kadrolara yer vermememin bir sakıncısı bulunmuyor. Kaldı ki Türkiye pratiğinde parti içi mücadelelerde başlangıçta kadro hareketleri bazen önemli rol oynasa dahi sonradan silikleştiği (veya lider tarafından silikleştirildiği) biliniyor. CHP'nin mevcut başkanının her sıkıştığında PM ve MYK değiştirerek yola devam etmesi bunun en sık tekrarlanan örneğini oluşturuyor.

Bu dört ismin temsil ettiği hareketlerden şimdiye kadar ikisi, Özel ve Öymen hareketleri, "kısa programlar" açıkladılar. Bu ön-program taslaklarının değindikleri konulara verdikleri önem oldukça farklı; bazı konuları daha ayrıntılı ele alıyorlar; bazılarına hiç girmeyebiliyorlar. Cihaner'in program metninin ise yazım aşamasında olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Elimize geçince tartışırız. Kılıçdaroğlu'nun mevcut CHP programı dışında bir metin hazırlığında olup olmadığını tam bilemiyorum. Gerçi "Quo Vadis CHP?" başlıklı yazımda (Sol Portal, 8.8.2023) "CHP'nin mevcut yönetiminin (...) sonbahar Kurultayının gündemine alelacele bir program değişikliğini (ne yönde değişiklik?) de alması, bir ön alma telaşını da göstermektedir" notunu düşmem üzerine Kılıçdaroğlu'ndan "üç yıldır program üzerine çalışıyoruz hocam" diye bir mesaj almıştım.

Bu mesaj üzerine biraz soruşturdum ama bunun "çok iyi gizlenmiş bir sır" olduğu sonucuna vardım. En azından seçilmiş örgüt kademeleri pek işin içinde gibi gözükmüyorlardı. Eğer kastedilen "Altılı Masa" üzerinden geliştirilen "Mutabakat Metni" ise, bunu CHP'nin yeni programına bir giriş metni olarak kodlamak olanaksızdır. Yetkili kurulların onayını almış bir belge değildir. CHP yönetiminin geçen sonbahardaki dış destekli ve gösterişli ekonomik/sosyal sempozyum faaliyeti de aynı kapsama girer. Dolayısıyla burada Kılıçdaroğlu adına bir programı esas alamıyoruz. (Elbette bana iletilirse bir sonraki yazımı ona ayırabilirim). Mevcut resmi CHP programını da alamıyoruz. Zira mevcut CHP yönetimi kendisini bu programla bağlı saymaktan çoktan vazgeçmiş durumdadır. Ayrıca, bu kapsamlı resmi program ile şimdilerde hazırlanan "tutum belgesi" niteliğindeki kısa taslakları "eşit ayaklı" bir karşılaştırmaya tâbi tutmak ne mümkün ne de adildir.

Özgür Özel'in Tutum Belgesi

Özgür Özel öncülüğündeki hareket "Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişimi" başlıklı bir "Tutum Belgesi" hazırlayarak 15 Eylül'de kamuoyu ile paylaştı. Bu belgeyi okuduğunuzda, Kılıçdaroğlu'nun izlediği çizgiyi de eleştiren bölümler görmenize karşın mevcut sisteme yönelik çok radikal eleştiriler bulamıyorsunuz. Her ne kadar neoliberal politikalar eleştiriliyor gözükse de, bu sadece değinilip geçilen bir konu oluyor. Nasıl ki Kılıçdaroğlu bir yandan neoliberal politikalara karşıymış söyleminde bulunup diğer yandan Mutabakat Metni'nde veya CHP'nin İstanbul'da düzenlediği gösterişli uluslararası sempozyumda neoliberal ambalajlı bir programa angaje olurken hiçbir iç tutarsızlık hissetmiyorsa, Tutum Belgesi de benzer çelişkilerle malul görünüyor. Kaldı ki, İstanbul sempozyumunda boy gösteren parti yöneticileri de Kılıçdaroğlu ile Özel arasında paylaşılmış gözüküyor.

Tutum Belgesi en sert ve haklı eleştirisini Kılıçdaroğlu'nun ifrata vardırdığı ve partinin kurumsal/siyasal denetiminin dışında tuttuğu "danışmanlık" müessesesi üzerine yapıyor. 39 milletvekilinin Altılı Masa ortaklarına hediye edilmesi de sert bir eleştiriye tâbi tutuluyor ancak burada Özel ve kadrolarının tamamen sorumsuz sayılması güç görünüyor.

Tutum Belgesi kuşkusuz CHP'nin kurucu ilkeleri konusunda daha köşeli bir çizgi izliyor ve laiklik gibi devletçilik gibi ilkeleri de açıkça savunuyor. Ama örneğin devletçilik ilkesinin içi tatmin edici bir biçimde doldurulmuyor.

Bu Tutum Belgesi'ne bir de Kılıçdaroğlu gözünden bakmaya çalışırsak, bir-iki konu dışında Kılıçdaroğlu'nun da bu belgeyi imzalayabileceğini düşünürüm. Hatta Kılıçdaroğlu Özel hareketinin istediği tüzük-program yenilenmelerine de itiraz etmeyebilirdi; zaten bunların tam uygulanmaması halinde de bir yaptırım doğurmadığını öğrenecek kadar deneyim sahibi olmuş durumdadır nasılsa.

Her şeye rağmen, Tutum Belgesi'nin CHP bakımından daha pozitif bulunmasına bir itirazım olmazdı. Esasen, arada hiçbir programatik farklılık olmasaydı dahi, Özel hareketinin (geçmişin yükünü ve kadrolarını kısmen geleceğe taşıyacak olmasına rağmen) CHP açısından siyaseten daha ön açıcı olacağı da açıktır. Şu iki nedenden dolayı:

Birincisi, mevcut CHP başkanı ve 28 Mayıs'a kadar yanında taşıdığı kadrosu, siyasi liberalleşme bağlamında gidebileceği yere kadar gitmiş, kendi siyasi tarihini dümdüz eden en cüretkâr hamleleri yapabilmiş (1961 ve  1924 Anayasalarını inkâr edip 1921 Anayasasına demir atmaktan daha cüretkâr hamle ne olabilirdi?) ve ekonomik liberalizm bağlamında mevcut düzenleme rejimine ciddi bir alternatifinin olmadığını kanıtlamıştır.

Ama ikincisi ve daha önemlisi şudur: Mevcut CHP başkanı ve makyajladığı kadrosu, artık ağzında kuş tutsa kendi seçmenine güven verebilecek ve hatta ulaşabilecek durumda değildir. Bütün iddialarını tüketmiş, seçmenine söyleyecek sözü kalmamış, koltuğunu korumaktan başka hedefinin olmadığı izlenimini vermiş bir liderin kitlelere ulaşmasının önünde toplumsal/siyasal bariyerler oluşmuş demektir. Eğer televizyon ekranında göründüğünde kendi seçmen kitlesi bile kanal değiştirir duruma geldiyse, birçok CHP seçmeni sandığa gitmeme seçeneğini düşünmeye başladıysa, artık bir doku uyuşmazlığı aşamasına gelinmiş demektir. Böyle bir durumu dahi değerlendiremememin anlamlarından biri de partinizin likidatörü olmayı umursamıyorsunuz demektir.

Örsan Kunter Öymen'in İlke ve Demokrasi Hareketi

Kendisini "CHP İlke ve Demokrasi Hareketi" olarak tanımlayan ve aday adayı olarak Örsan Kunter Öymen'i açıklayan hareketin internetteki anasayfasında "Amaç ve İdeoloji" ile "Hedefler/Çözümler" bölümleri bir ön-program taslağı olarak anlaşılabilir.

Bu programın bazı bakımlardan daha radikal öneriler getirdiğine tanık olunuyor. Özellikle "laiklik", "dini hizmetler" başlıklarında, Kılıçdaroğlu CHP'si ile tezat teşkil edecek şekilde köklü bir laiklik savunusu olduğu göze çarpıyor. Hatta "eğitim" başlığı altında da laik eğitim konusunda aynı yaklaşım tutarlılığı sürdürülüyor. Ekonomi başlığında "1980 yılından sonra özelleştirilen tüm kamu kurumları, yeniden kamulaştırılacak" gibi çok radikal önerilere de yer veriliyor. Sonuçta kamu kesiminin güçlendirilmesiyle oluşturulacak bir karma ekonomi modeli benimseniyor. Buna karşılık ham kalmış konular da var: "Tarım" başlığı çok zayıf ve temel önerilerden yoksun kalmış görünüyor. Dış politikada Kıbrıs konusuna ayrılmış birbuçuk satırlık tek cümle keşke burada hiç yer almasaydı dedirtiyor. Kürt meselesine ilişkin bir çözüm önerisine ise hiç yer verilmiyor. Herşeye rağmen bu "hedefler/çözümler" bölümü hızla hazırlanmış iyi niyetli bir çabanın ürünü denilebilir.

Bu Hareketin avantajının, yakın dönemde sorumluluk almış CHP yöneticilerini bünyesinde taşımıyor olması olduğu söylenebilir. Buna karşılık, delege tabanında ciddi bir karşılığının olmaması gibi temel bir başlangıç sorunu var. Bu nedenle belki de yolun sonunda birleşmelere/ittifaklara açık bir tutumu benimsemesi beklenebilir.

Sonuç

Kurultay sürecindeki CHP'ye ışık tutmaya bundan sonraki yazılarımızda da devam edeceğiz. Ancak şunu unutmadan: Türkiye siyasetinin bugünkü temel meselelerinden biri de cumhuriyetçiler ile sosyalistlerin anti-emperyalist, laik ve emek eksenli bir siyasi çizgide buluşturulmasına ilişkindir.