AKP, bir yandan kadını korumaya yönelik sözleşmeler imzalarken bir yandan kadın ölümlerini saklar. Meclise ya da bilmem nerenin başkanlığına göstermelik kadınlar yerleştirirken fotoğraf çekimlerinde onları arkalara ittirir, en iyi ihtimalle 'sembolik' olarak sahneye davet eder.

AKP’nin sembolik kadınları

Gaf üstüne gaf diyeceğim ama bu da pek hafif kaçacak. Cumhurbaşkanı, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’nin açılışını yapıyor. Fotoğraf çekimi için her zamanki buyurgan tarzıyla davet ediyor sahneye vekilleri ve yöneticileri. Ne dediğini öğrenme çabamız olmasa tahammül edilir türden değil konuşma: “sen oraya geç, sen buraya, sen de gel, yahu fiziksel mesafeyi unutmayııınn”. 

Asıl meselemiz bu değil gerçi. Erdoğan bir ara şöyle diyor: “Evet, şöyle sembolik de olsa bayan milletvekillerimizden hiç olmazsa iki tanesini alalım”. Bayan milletvekilleri de sembolik olarak, usulca alıyorlar yerlerini…

Kadına sadece evin hizmetçisi, kocasının kulu ve çocukların bakıcısı rolünü yakıştıran AKP’nin zaman zaman zorunluluklar gereği kadına açtığı alanın, zihinlerinde bir sembolden öteye gitmemesini anlıyoruz. Kişinin fikri neyse zikri de o olduğundan gaflarına da alıştık. İşin tuhafı AKP’li kadınların da bu sembolik yerlerine böylesine tutunmuş olmaları.

Daha geçtiğimiz hafta AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, “AK Parti iktidara gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu” demişti. AKP’den önce kadınların hiçbir mesleğinin olmadığını, üniversiteye gidemediklerini, milletvekili olamadıklarını anlattı. Aldığı tepki üzerine yeni bir açıklama yaptı ve sözlerinin kırpıldığını iddia etti. Ancak yeni bir şey de söylemedi, kendi hikayesi dahil olmak üzere türbanlı kadınların kazanımlarını anlattı. Önemli birinin eşi olmak da bu kazanımlardan biriydi!

Bahsettiği kadınların içinde AKP zihniyetini benimsemeyen milyonlarca kadın yok elbette. AKP ile geçen yirmi yıl boyunca sözü edilmeyen bu kadınlara özgürlükten pek pay düşmedi. Onlar için AKP, daha fazla baskı, daha fazla şiddet ve daha fazla sömürü demekti.

Salgın döneminde şiddet uygulayıcıları ile aynı eve kapanmak zorunda kalan kadınların çok daha fazla şiddete maruz kaldığı gün gibi ortadayken, İçişleri Bakanlığı 2020’nin ilk 6 ayında kadına yönelik şiddette azalma olduğunu iddia ediyor. Bakanlığa göre ilk 6 ayda 115 kadın cinayeti işlenmiş ve bu geçen yılın aynı dönemiyle kıyaslandığında %34 azalma anlamına geliyormuş. Sonrasında da sayfalarca, yakalanan başarıda etkili olan çalışmalar aktarılmış. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre ilk 6 ayda öldürülen kadın sayısı 146 ve en az 80 şüpheli kadın ölümü söz konusu. Tek tek vakaların isimlerinden yaşadıkları bölgeye ve kimler tarafından hangi gerekçeyle öldürüldüklerine yönelik kayıtlar var ellerinde. Bakanlık ise göz göre göre halka yalan söylemeye utanmıyor!

Yetmiyor, belli aralıklarla bir AKP’li çıkıyor ve İstanbul Sözleşmesi tartışması açıyor. En son Numan Kurtulmuş çıktı ve sözleşmenin kabul edilemez yönleri olduğunu, imzalanmasının yanlış olduğunu söyledi. Nasıl imzalanarak dahil olunduysa aynı şekilde çıkılabilirdi de, bu kadar kolaydı işte! Kadına yönelik şiddetle mücadelede devletleri kimi önlemler almaya zorlayan ve bizzat AKP tarafından 2011 yılında imzalanan bu sözleşme de iktidarın mecbur kaldığı için atmış olduğu adımlardan biri. Gericilik ve sermaye düzeninin işbirliğinin sürebilmesi ve AKP’nin kartlar yeniden karılırken varlığını koruyabilmesi için her başlıkta olduğu gibi kadın meselesinde de zaman zaman frene basması gerekiyor. 

Bu nedenle AKP, bir yandan kadını korumaya yönelik sözleşmeler imzalarken bir yandan kadın ölümlerini saklar. Ve bu nedenle meclise ya da bilmem nerenin başkanlığına göstermelik kadınlar yerleştirirken fotoğraf çekimlerinde onları arkalara ittirir, en iyi ihtimalle “sembolik” olarak sahneye davet eder. AKP’nin sembolik kadınlarına da onların iki yüzlülüklerini örtbas etmek düşer.