Uzaktan eğitim sorunu: Mesele üç beş kopya değil!

Pandemi koşullarında üniversitelerin kullandıkları uzaktan eğitim sistemleri konusunda tartışma 'kopyanın önlenmesine' indirgenmiş durumda. Bu durum hem öğrencileri hem de eğitimcileri strese sokuyor ve yanlış bir şekilde karşı karşıya getiriyor. Eğitimci onur Seçkin olağanüstü bir dönemden geçilirken önceliğin kopyaya verilmesinin yanlış olduğunu ve daha bütünlüklü bir bakışa ihtiyaç…

Haber Merkezi

Pandemi koşullarında üniversitelerin kullandıkları uzaktan eğitim sistemleri tartışılmaya devam ediyor. Sık sık yaşanan teknik sorunlar bir yana, sınavlar konusu gündeme gelince ilk sıraya "kopyanın önlenmesinin" yazılması, öğrencilerin zaten zor olan yaşamlarını, fiziki ve psikolojik açıdan daha çekilmez hale getirdi. Konunun tartışılma şekli öğrencileri herkesin hali hazırda zaten kopya çekeceği düşüncesiyle kopyaya "teşvik ederken", bazı akademisyenlerin de saldırgan biçimde herkese kopyacı gözüyle baktığı görülüyor.

Konuya dair görüştüğümüz bir İstanbul Teknik Üniversitesi öğrenciysiyse sınav deneyimine dair şunları söyledi: “Sürekli panik halindeyiz, ben sınava girebilecek miyim, düşecek miyim endişesi... Sürekli 'kameranızı açın', 'hemen yükleyin', gibi talimatlar ve bunları takip eden tehditler duruma yardımcı olmuyor. Bu durumda gerilen öğrenciler ‘herkes zaten kopya çekecek, bunlar bizi geçirmeyecek’ düşüncesiyle gerçekten kopya çekmeye yöneliyor. Öğrencilerin gördüğü muamele ve kaygı durumu da bu duruma yardımcı oluyor.”

Fiziksel olanaklar dikkate alınmıyor

Üniversitelerin kullandığı sistemlerde yaşanan teknik sorunlar öğrencilerin stresinin daha da artmasına neden oluyor. Örneğin Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 19 Haziran günü sistem tamamen çöktü ve çok sayıda öğrenci mağdur oldu. Bu durumun ardından uzaktan eğitim sisteminden dolayı sınavlarında sıkıntı yaşayan öğrenciler için “Mağduriyetler giderilecek” diye açıklama gelmişti ancak sınavda şıklarını göremeyen bir öğrenci şunları anlattı:

“Okulla iletişim kurduğumda bana mazeret sınavına girebilmem için öğrenci kartımın gözükeceği şekilde ekran görüntüsünün fotoğrafını atmamı söylediler. Ben sınav esnasında bunu, özellikle öğrenci kimliğim gözükecek şekilde fotoğraf çekmeyi nasıl akıl edeyim.”

Yıldız Teknik Üniversitesi'nin şıkları olmayan fizik sınavı

Üniversiteler kopya önleme yazılımlarının müşterisi haline geliyor

Üniversiteler kopya çekilmesini önlemek için takip yazılımları kullanılırken, bu tür programlar sunan şirketler şimdiden cirolarını katlamaya başladı. YTÜ, Boğaziçi, ODTÜ gibi üniversiteler dışarıdan temin edilen bir “kopya önleme yazılımı” tercih etmezken İTÜ’nün kullandığı Witwiser adlı program öğrencilerin yoğun tepkisiyle karşılaştı.

'Olağanüstü dönemlerde olağan çözümler aranıyor'

Eğitimci Onur Seçkin konuya ilgili değerlendirmesinde insanlık olarak olağanüstü bir süreçten geçilirken, konunun "kopyayı önleme" başlığına indirgenmesinin doğru olmadığını, çok daha bütünlüklü bir analize ve uygulamaya ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Seçkin'in sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

Uzaktan eğitim bir anda her seviyede öğrencinin gündemi oldu. İlk ve orta öğrenimde EBA, onun arızaları, öğrencilerin EBA’ya katılma olanakları gibi şeyler tartışılırken özellikle şu günlerde üniversitelerde çevrimiçi sınavlar tartışma konusu oldu. Bu bize has bir şey mi? Yani başka ülkelerde çoktan çözülmüş bir sorun mu tartışılıyor?

Dünya ölçeğinde 1,5 milyara yakın öğrencinin doğrudan etkilendiği bir pandemi sürecinden bahsediyoruz. Uzaktan eğitim de uzaktan yapılan sınavlar da sadece ülkemizin değil tüm dünyanın bir konusu. Eğitim öğretim faaliyetleri tamamlanıp sıra sınavlara gelince konu farklı boyutlarıyla tartışılmaya başlandı tabi. Yükseköğretim düzeyinde de tüm dünyada dönem sonu sınavlarının, yani finallerin yapıldığı, mezuniyet kararlarının verildiği bir dönemdeyiz. Tabii sınavlar da pandemi nedeniyle çevrimiçi olarak yapıldığı için özellikle öğrencilerin kopya çekmeleri ihtimalleri üzerinden bir tartışma ortaya çıkıyor. Üniversiteler bir taraftan uzaktan yapılan sınavlarda olası kopya çekme girişimlerinin önüne geçmek için dijital araçlar arıyor, paralelinde bu tür araçların yarattığı problemler, kısıtlamalar tartışılıyor. Çeşitli yöntemler kullanarak kopya çekmenin önüne geçtiği iddia edilen dijital programlar yada eklentiler sunan şirketler şimdiden cirolarını katlamaya başlamış durumda. Ama aynı zamanda da bu şirketler, öğrencilerin kişisel mahremiyetlerinin ihlal edilmesi, bu dijital araçların gölgesinde sınavlara giren öğrencilerde kaygı düzeyinin yükselmesi gibi başlıklar çerçevesinde tartışmaların odağındalar.

Neresinden tutmak lazım bu meseleleri? Mesela şu anda önem kazanmış görünen iki eksen var. Sınavlarda kopya çekilmesini nasıl önleriz? Ve bunun karşı tarafında çevrimiçi sınav ya da derslerin öğrencilerin veri güvenliğini ve kişisel mahremiyeti riske atmaması için ne yapılmalı?

Temel problemlerden biri konunun her şeyin olağan olduğu bir dönemdeymiş gibi tartışılıyor olması. Virüs salgını nedeniyle tüm dünyada 500 bin insan hayatını kaybetmiş, okullar, üniversiteler aylardır kapalı, milyonlarca öğrenci bu süreçten etkilenmiş, ailelerinden, akrabalarından kayıplar vermiş. Özel, olağanüstü bir dönemden geçiliyor, ama sorunlara olağan çözümler aranıyor. Böyle bir dönemde, öğrenciler eğitime erişime ilişkin olarak fiziksel, psikolojik birçok problemle baş etmeye çalışırken, öğrencilere baştan kopya çekecek muamelesi yapmak doğru bir yaklaşım değil. Öğrenciler bu yakıştırmayı, kendilerine güvensizliği hissettiği ölçüde bunu yapmaya daha fazla da yönlenebilir hatta.

Diğer taraftan kopya konusuna asayiş meselesi ve yeni teknolojik önlemler icat etmek çerçevesinde değil pedagojik ve andragojik (yetişkinler eğitimi) ilkelerle yaklaşmak gerekir.

Ama “kopyanın” önlenmesi daha doğrusu öğrencilerin bilgi ve başarı düzeylerinin doğru şekilde ölçülmesi her zaman bu konunun bir parçası olmak durumunda değil mi? Yani salgından önce de bu önemliydi.

Elbette önemli. Ölçme değerlendirme süreçleri eğitimin önemli bir unsuru. Bunun bilimsel ölçütler gözeterek, adaletli bir şekilde yapılması öğrenmeyi de destekleyen, güçlendiren bir unsur. Ama söylediğim, olağan bir süreç yaşanmazken, her şeyi her zaman olduğu gibi yapmaya çalışmak, hele de yüz yüze eğitimle aynı şekilde yapmaya çalışmak doğru değil. Dijital külyatmazlar yaratma peşinde koşularak bu problem çözülemez. Konuya olağanüstü bir dönemi ve eğitimde ilk defa böyle bir süreçle karşılaşıldığını veri alarak yaklaşmak gerekir.

Teknolojik araçların farklılaştığı, öğrencilerin sınava girdikleri bilgisayarın yanında en azından bir telefonun olduğu bir dönemde yaklaşımın temeli kopyayı önlemek üzerinden alınabilecek fiziksel, teknolojik tedbirler olursa, kopya çekme zeminlerini sınırlandırılabilirsiniz, ama tamamen sıfırlayamazsınız. Bu tür yaklaşımlar zaten bir sürü kaygıyı bir arada yaşayan öğrencilerin genel düzeyde kaygılarını daha da artırır, gerçek bir çözüm sunmaz.

Öğrencinin öğrenme deneyimiyle gerçek bir bağ kurmasını sağlamadan, onun öğrenmeye yönelik içsel motivasyonunu yükseltmeden, öğrenmenin kendisini esas hedef haline getirmeden kopya sıfırlanamaz. Ancak böyle bir dönemde bunları gerçekleştirmenin de sınırlılıkları var elbette. Ama yapılabilecek çok şey de var. Tabii esas odak, verili durum içerisinde, öğrencilerin iyi olma halini merkeze alan, öğrenmeyi destekleyecek ölçme değerlendirme süreçlerinin nasıl hayata geçirilebileceğine odaklanmak olursa.

Kopya çekmeyi önlemek için kullanılan araçlar, uygulamalar var. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Meseleye asayiş sorunu gibi bakınca ilk akla gelenler öğrencilerin sınav sırasında kamerasının açık olması, mikrofonun açık olması gibi uygulamalar ya da öğrencilerin kullandığı araçları denetleyen dijital eklentiler/programlar oluyor. Burada birçok sorun var. Öncelikle öğrenci ile okulu/dersi/hocası arasında, pandemi öncesinde döneme başlarken buna yönelik bir sözleşme yokken, öğrenciden bu şekilde uygulamaların kullanılmasına ilişkin böyle bir onay/izin alınmamışken, öğrencilerin bu gözetimi kabul etmeye zorlanması hiçbir şekilde kabul edilemez. Elbette üniversiteler, hocalar sınavlarında bilgisayarlar üzerinden kopyala-yapıştır gibi işlevlerin kullanılmasını engelleme, geniş soru havuzları kullanma, soruların, seçeneklerin rasgele farklı sıralarda gelmesini sağlama ya da benzeri önlemleri alabilir, bunlar çok doğal. Bu çerçevede kopya çekme zeminleri belli ölçülerde sınırlandırılabilir de. Ama öğrenciye zorla kamera açtırma, mikrofon açtırma gibi seçenekler bunlardan farklı. Bunları işlevsel hale getiren dijital programlar, eklentiler kişilerin birçok kişisel bilgisine de ulaşabiliyor, kimsenin böyle bir şeyi dayatmaya hakkı olamaz.

Kopya meselesi önemli ama galiba?

Elbette önemli, alınan not birçok şeyi etkiliyor. Mezuniyetinizden, not ortalamanıza, aldığınız bursa, başvurduğunuz iş için kabul edilme şansınıza, her şeyi etkiliyor. Dolaysıyla adaleti sarsan bir unsur. Ama eğitim süreçlerine bütünsel bakarak çözebileceğimiz bir konu aynı zamanda.

Ölçme değerlendirme denilence hemen ilk akla gelen genelde sınavlar oluyor, çoktan seçmeli ya da açık uçlu sınavlar. Ama öğrencilerinizin bilgisini, öğrenme kazanımlarını sadece bunlarla ölçeceksiniz diye bir şey yok. Öğrencilerin alanlarına bağlı olarak farklı birçok yöntem düşünülebilir, bunlar bireyselleştirildiği ölçüde de hem ölçme değerlendirme süreçleri öğrencinin öğrenmesine daha çok hizmet eder, hem de kopya çekmenin zemini daralır. Örneğin bir sınav sorusunun, kişinin kendisine, çevresine, dünyasına ilişkin bir gündemle ilişkilendirilmesi kopyayı gereksiz kılar, boşa çıkarır. Çünkü zaten o soru, o kişinin konusu haline gelir. Böyle yaklaşımlar aynı zamanda bireysel olarak öğrencinin öğrenme sürecine anlamlı katılımını ve süreçle etkileşimini artırır, öğrenme kazanımlarını artırır. Bu örnek elbette her alanda uygulanacak bir şey olmayabilir. Ama her alanın özgünlüklerini dikkate alarak, vaka çalışmaları içeren, problem ve proje tabanlı, grup çalışması tabanlı, okuma ve yazmaya dayanan, öğrencilerin kişisel ve gündelik deneyimlerine dayalı ölçme değerlendirme uygulamaları yapılabilir. Bunlar öğrencilerin esas odağını da öğrenme sürecinin kendisine yaklaştırır, kopyayı anlamsızlaştırır.

İTÜ’de örneğin mühendislik bölümlerinde yapılan sınavlar bazen öğretim görevlileriyle öğrencilerin de karşı karşıya geldiği tartışmalara sahne oldu. Burada özel olarak altı çizilen bir şey, bu sınavların sonucunda öğrencilerin belki mezun olarak belirli bir mesleği icra etmeye başlayacak olmaları. Aslında geçmemesi gereken bir öğrencinin inşaat mühendisi olarak mezun olup, bir şantiyede insanların yaşayacağı bir apartmanın yapımında çalışacak olması gibi şeyler… Bu konuda görüşünüz nedir?

Özellikle mezuniyet durumunda olan ve mesleklerine geçiş yapacak öğrenciler için, özellikle meslek dersleri çerçevesinde daha ince düşünülmüş ölçme değerlendirme araçları uygulanabilir. Bireysel sunum yaptırma, verilen proje ödevi üzerine kapsamı detaylandıracak şekilde yapılacak tartışmalar, örnek vakalar üzerinden tartışmak, iyi örnekleri, kötü örnekleri değerlendirmek… Bunlar çoğaltılabilir. Burada elbette öğrenci sayısının çokluğu, zaman darlığı gibi gerekçeler sunulabilir. Tekrar o zaman olağan bir dönemden geçmediğimizi hatırlatmak gerekir. Öyleyse sınav takvimleri için daha geniş zamanlar ayırmak, farklı üniversitelerden farklı disiplinlerden alan uzmanlarının, öğrencilerin hem öğrenmesini sağlayacak hem de bunun ölçülebileceği daha pratik ve incelikli ölçme değerlendirme araçları üzerine birlikte çalışması, deneyimlerini ortaklaştırması gibi yaklaşımlarla bu tip gerekçeler de ortadan kaldırılabilir.

Bütün süreçlerdeki temel mesele konuyu polisiye bir mesele olarak ele almaktan çıkarıp, bugünkü özel durumu, öğrencilerini verili durumu dikkate alarak, eğitim biliminin ilkelerini gözeterek hareket etmekten geçiyor. En başa da uzaktan eğitim süreçlerinde olduğu gibi uzaktan ölçme değerlendirme süreçlerinde da öğrencilerin iyi olma halini, fiziksel olanakları ya da olanaksızlıklarının dikkate alınması gereksinimini yazmak gerekiyor. Öğrencinin bu dönemde kendisinin, ailesinin sağlık durumları iyi mi? Bir bilgisayara, internete sürekli erişimi var mı? Yaşadığı ortam, fiziksel koşulları eğitim süreçleri için uygun mu? Bunlar dikkate alınmıyorsa, fiziksel mesafenin yanına duygusal mesafe de girer, ne yaptığınız eğitimin, ne de ölçmeye çalıştığınız bilginin bir anlamı kalır.

Son olarak, ülkemizde uzaktan eğitim ve onun bir parçası olarak bilgi/başarı ölçümlerinde bir standart oluşuyor mu? Bu konudaki birikimin, kullanılan teknolojilerin, oluşturulan yol, yordam ve kuralların durumu hakkında bilginiz var mı?

Elbette uzaktan eğitim ve ölçme değerlendirme uygulamaları çerçevesinde, dünya da ülkemiz de pandemi öncesiyle aynı noktada değil, bu süreç hepimiz zorunlu öğrenmelere, yeni arayışlara itiyor. Bir anda her şeyin sorunsuz yürüyeceğini düşünmek de doğru değil elbette. Ama örneğin EBA’da uzaktan eğitime katılım ilk ayların hemen ardından sınıflarda tek haneli rakamlara düşmüşken, her düzeyden yüzbinlerce eğitimci hiçbir formasyon almadan kendilerini uzaktan eğitim süreçleri içerisinde bulmuşken ve süreçte kendi yolunu bularak, arkadaşından destek alarak yürümüşken burada gerçekliği olmayan başarı hikayeleri yazmak da oldukça tuhaf oluyor. Örneğin, YÖK üniversitelerde uzaktan öğretim yoluyla verilebilecek ders oranının yüzde 40'a yükseltildiğini açıklıyor. Peki üniversitelerine belki kendi olanaklarıyla yaptıkları dışında buna bir hazırlık var mı? Uzaktan eğitim kamerayı, mikrofonu açıp sunumu öğrencilerin ekranına yansıtıp ders anlatmak değil ki. Bu tür uygulamalar bunun ancak küçük bir parçası olabilir.

Tüm dünyada da ülkemizde de teknolojinin sunduğu olanaklarla uzaktan eğitimin yaratacağı etkiler artıyor. Türkiye’de de bu alanın uzmanlarının yetiştirildiği programlar uzun yıllardır var. Onlarca eğitim fakültesinde bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi bölümleri var örneğin. Ama bu birikimi harekete geçirmek, standartlar oluşturmak, teknolojik alt yapıları kurmak, bunları yaygın ve tüm öğrencilerin eşit ve ücretsiz faydalanabileceği şekilde yapmak bir tercih konusu. Hele de böyle olağanüstü dönemlerde, bu çerçevede hakiki bir başarı hikayesini ancak merkezi planlama ile kaynaklarınızı, bilimi, uzmanları seferber ederek yazabilirsiniz. Böyle yaklaşıldığında, sadece üniversite ve altı düzeylerdeki örgün eğitim kapsamında değil, toplumun 7’den 70’e her kesimi için uzaktan eğitim yoluyla yepyeni olanaklar yaratabilirsiniz.