Trump’ın Silahların Denetimi ve Silahsızlanmayla Mücadelesi

Trump yönetiminin Açık Semalar Antlaşması'ndan çekilmesinin ardından, silahların denetimi ve silahsızlanma konusundaki politikaları tartışılmaya devam ediyor. ABD'nin bu adımı taktik bir hamle mi, yoksa Trump yönetimi'nin Rus karşıtlığının bir yansıması mı?

Melvin A. Goodman (Çeviri)

Trump yönetiminin Soğuk Savaş döneminde ve hemen sonrasında oluşturulmuş silah denetimi ve silahsızlanma mekanizmalarından teker teker çekilmeye başlaması, ABD'nin uzun vadeli bir stratejisi var mı sorusunu da beraberinde getiriyor. Uzun yıllar ABD Dışişleri Bakanlığı ve Merkezi Haberalma Teşkilatı'nda analist olarak çalışan Melvin A. Goodman'ın counterpunch sitesinde yayımlanan yazısı, ABD yönetimindeki iç tartışmalara odaklanarak, Trump yönetiminin ABD'nin ulusal güvenlik politikasına zarar verdiğini belirtiyor.

Çeviren: Ekin Görkem

Trump yönetiminin halefi her kim olacaksa, Adalet Bakanlığının güvenilirliğini, Çevre Koruma Kurumu ve Tüketici Finansman Koruma Kurumu gibi düzenleyici kuruluşların etkisini baştan inşa etmek zorunda. Aşırı düzeyde siyasileşmiş olan istihbarat camiasını ve içi boşaltılan Dışişleri Bakanlığını onarmak zorunda. Trump yönetiminin düşmanca ve yıkıcı işlerini düşününce, şimdi ıslah edilecekler listesine silahların denetimini ve silahsızlanmayı da ekleyebiliriz.

Dwight David Eisenhower’dan sonra gelen her ABD başkanı silahların denetimi ve silahsızlanmanın önemini iyi kavramıştı. Bu gerçeklik, Donald Trump ve onun başdanışmanlarının silahsızlanma konusundaki cehaletine ve deneyimsizliğine ışık tutuyor. Geçtiğimiz iki yılda Trump yönetimi İran nükleer mutabakatından ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan geri bastı. Oysa İran uzlaşısı Ortadoğu’nun kaygan zemininde bir öngörülebilirlik ölçütü sağlıyordu ve nükleer kuvvetler antlaşması tarihte tüm antlaşmalar arasında en fazla nükleer füzenin yok edilmesine ön ayak olan antlaşmaydı. Şimdi Trump yönetimi Açık Semalar Antlaşması’ndan da çekildi ki bu da sınırlarındaki Rus birliklerinin hareketini gözlemlemek bakımından Baltık devletleri ve Doğu Avrupa ülkeleri için özellikle önem taşıyordu.

ABD'nin gerekçesi gülünç

Bu antlaşma aslında Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği arasındaki stratejik diyalogu geliştirmek için 1950’lerde Başkan Eisenhower tarafından önerilmişti. Nihai olarak Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra 1992’de Başkan George H.W. Bush ve Dışişleri Bakanı James Baker tarafından imzalandı. Trump yönetiminin bu antlaşmanın Birleşik Devletler içerisinde sivil hedeflerin gözlenmesine olanak yarattığı ve bunun “ulusal güvenliğimiz için kabul edilemez bir tehlike” oluşturduğu iddiası gerçekten gülünç. ABD altyapısına ilişkin bilgilere herkes zaten Google Earth ya da ticari uydu görüntüleri aracılığıyla halka açık olarak erişebiliyor.

ABD’nin Açık Semalar Antlaşması’ndan çekilmesinin özel bir önemi var. Çünkü bu, transatlantik güvenlik diyalogundan bir kez daha karşılıksız geri çekilme anlamına geliyor. Ayrıca ABD’nin Rusya’yla herhangi bir silahsızlanma diyalogunda menfaat görmediğinin de bir işareti. Buna Rusya’yla ABD arasında kalan son silah denetimi antlaşması olan Yeni Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması’nın (New START) genişletilmesi ihtiyacı da dâhil. “New START” hem ABD hem de Rusya’ya bin 550 konuşlu nükleer füze sınırı getiriyor. Ancak Obama yönetimi, Cumhuriyetçilerin bu antlaşmada desteğini alabilmek için onların taleplerine boyun eğerek 1,7 trilyon dolarlık nükleer modernizasyon programını da kabul etmek zorunda kalmıştı. Şimdi Ted Cruz (Texas Senatörü), Tom Cotton (Arkansas Senatörü) gibi neo-muhafazakârlar Trump yönetiminin, silah denetim tedbirlerinde yeri olmayan, uzun vadeli nükleer modernizasyon konusundaki kararlılığını destekliyor. 

Son birkaç yıldır Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin; nükleer silahları ilk kullanan olmama taahhüdü, dış uzayın askerileştirilmemesi, nükleer silahlardan arındırılmış bölgelerin oluşturulması gibi hususları içeren bir silahların denetimi diyalogu için Birleşik Devletler ile temas kurmayı deniyor. Trump yönetimi Rusların bütün bu girişimlerine sırt çevirdi. Hatta tersine, yeni oluşturulan Uzay gücü herhangi bir uzlaştırıcı diyalog bakımından daha caydırıcı bir nitelik taşıyor. Oysa bu tarz bir diyalog Soğuk Savaşın en zorlu zamanlarında bile Washington ve Moskova arasındaki ilişkileri geliştirmek için merkezi bir roldeydi.

Basın Trump'ın arkasında

Bunlar olurken, New York Times ve Washington Post gazetelerinin serbest kürsü köşelerinde Trump yönetiminin silahların denetimi ve silahsızlanmaya karşı en son salvosu savunuldu. Hatta burada Açık Semalar Antlaşmasından çekilmenin Rus-Amerikan ilişkileri bakımından “umut verici” bir işaret olduğu bile ileri sürülebildi. 22 Mayısta Washington Post’ta yayımlanan yazısında, savunma politikalarında yönetimin tutumunu genellikle desteklediği bilinen David Ignatious şunu iddia etti: Aslında Trump Moskova’yla “daha fazla temastan” yana ve bu uluslararası antlaşmadan çekilme esasında “Rusya’ya karşı taktik bir hamle”. Ignatious bu görüşünü, Trump’ın gerçek anlamda Çinlileri silahsızlanma diyaloguna çekmek istediği ve dahası Rusya’nın da bu amacı paylaştığı yönündeki beklentiye dayandırıyor. Bana kalırsa, durum daha çok, Pekin’in hâlihazırda silahların denetimi için üç taraflı bir diyalog içine çekilmeye ilgi göstermemesi ve ABD’nin Çini herhangi bir yeni stratejik silah antlaşmasına dâhil etme vurgusunun, özünde, bu kış süresi dolacak olan mevcut stratejik silah antlaşmasını yok edecek bir “zehir hapı” niteliğinde olmasından ibaret.

Bunun gibi, Times yazısı da bizi neredeyse Açık Semalar mutabakatının Ruslar tarafından ihlal edilmesi yüzünden esasen Amerikan güvenliğinin tehlikeye düştüğüne inandıracak. Ruslar konusundaki tavizsizliğiyle bilinen ve önceden Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyinde de görev yapmış olan Tim Morrison, Moskova’nın Kırım ‘ı ilhakının ve Suriye’yi “işgalinin”; bu tarz “askeri maceralar” hakkında peşin uyarılar getirmeyen bir anlaşmadan geri adım atmayı meşru hale getirdiğini ileri sürüyor. Ancak bu istihbaratı sağlamak üzere tasarlanmış uyduların Açık Semalar Antlaşması’yla bir ilgisi olmadığına değinmeyi nedense unutuyor. Morrison, bu antlaşmanın gerçek öneminin Avrupalı NATO müttefiklerimize kendi sınırlarındaki Rus birliklerinin hareketleri bakımından güvenlik tesis etmek olduğundan da hiç bahsetmiyor. (Morrison ayrıca Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın Sovyet silahlarının konuşlanması için davette bulunduğunu da belirtmeliydi ki bunu bir “işgal” olarak adlandırmak neredeyse imkânsızdır)

Başkan John F. Kennedy, 1963 yılında Kısmi Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’na karşı Pentagon’un muhalefetini görmezden gelmişti. Başkan Ronald Reagan bile 1987’de Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’nı tamamlamak için Savunma Bakanı Casper Weinberger ve Bakan yardımcısı Richard Perle’in muhalefetini yok saydı. Trump yönetiminde gerçek bir silahların denetimi uzmanı yer almıyor. Bu yapı, Trump yanlılarıyla Savunma Bakanı Mark Esper ve daha yeni atanan silah müzakerecisi Marshall Billingslea gibi sabit fikirli anti-Rusçularla doldurulmuş durumda. Bir zamanlar, Birleşik Devletlerin bir Silahların Denetimi ve Silahsızlanma Kuruluşu vardı. Bu kurum silahsızlanma için bir lobi olarak çalışırdı. Ne var ki Başkan Bill Clinton 1997’de sağ kanadın baskısına boyun eğdi ve Dışişleri Bakanlığına bağlayarak bu kurumun bağımsız niteliğini yok etti. İşte bu sebeple ABD’nin ulusal güvenlik politikasını onarma görevi zorlu olacak ve çok zaman alacak.

Melvin A. Goodman