Trump’ın askerleri Afganistan’dan çekmesi, başarısızlığın kaçınılmaz olarak kabul edilmesidir

ABD birliklerinin Afganistan'dan planlanan tarihten daha önce ayrılması gündemde. İngiliz gazeteci Patrick Cockburn, ABD'nin Afganistan'daki yenilgisini ve muhtemel gelişmeleri yazdı.

Patrick Cockburn (Çeviri)

Ekim 2011’de Kâbil’in 40 mil kuzeyinde bir tepenin üstünden, ABD uçaklarının Taliban cephesini bombalamasını izliyordum. Karanlık gökyüzü, patlamalar ve etkisiz uçaksavar ateşi ile aydınlanıyordu. Kimin kazanacağı açıktı.

Birkaç hafta sonra ABD destekli Taliban karşıtı güçler güneye doğru ilerledi ve Taliban’ın hiçbir direniş göstermemesinin ardından Kâbil’i ele geçirdi. Taliban, Afganistan’da ebedi olarak yenilmesine neden olan bir askeri yenilgi almış gibi görünüyordu. Güneydeki Kandehar’a giderken, birlikleri dağılan Taliban savaşçılarının yanından geçtim.

Aslında gerçekte yenilmemişlerdi ve 19 yıl sonra, ABD son birliklerini ülkeden çekerken, Taliban daha önce hiç olmadığı kadar iktidara yakın. 29 Şubat’ta Taliban’la ABD arasında imzalanan anlaşma uyarınca, bir dönem 100 bine ulaşan ABD askeri sayısı bu hafta 8 bin 600’e düştü. Kalanların da önümüzdeki yılın ortasından önce ülkeden ayrılması gerekiyor.

'Pentagon hiç mutlu değil'

Son birliklerin çekilmesi daha da önce gerçekleşebilir, çünkü Başkan Trump, Afganistan’daki bütün Amerikan askerlerini geri getirdiğini, 3 Kasım’daki başkanlık seçiminden önce açıklamak isteyebilir. Geçen Çarşamba günü şu twiti atmıştı: “Askerlerimizi eve getirin, ama ne olduğunu dikkatle izleyin ve gerekirse, daha önce olmadığı kadar güçlü bir darbe vurun.” Pentagon bundan hiç mutlu değil ama neredeyse yirmi yıllık başarısızlığın ardından, askerleri birkaç ay daha orada bulundurmak pek fazla bir fark yaratmayacak.

Taliban’ın dönüşü o kadar da sürpriz olmamalı. 2001’de Kâbil’den Kandehar’a vardığımda, orada yaşayan birine, hayatta kalan Taliban komutanlarından biriyle görüşmek istediğimi söylemiştim. O da bunun hiç sorun olmayacağını söylemişti. Kentten uzak olmayan köyüne gittiğimizde, marjinalize edildiklerini ve yanlış bir tutumla karşılaşmaları halinde savaşa geri döneceklerini söyleyen, kendine güvenli altı tane güçlü Taliban üyesi ile görüştük.

2006’da tam da bunu yapmışlardı ve bundan üç yıl sonra motosikletli devriyeleri, Kâbil’le Kandehar arasındaki yolu kesmişti. ABD, askerlerinin sayısını artırdı ve ülkeyi bomba ve füze yağmuruna tuttu. ABD’li generaller hep, ellerinde daha fazla güç ve zaman olsa, zaferin çok yakın olduğunu iddia ediyorlardı. Her ikisine de sahip oldular. 2 bin 400 ABD askerinin ölümü ve 21 bininin yaralanmasına karşın, Taliban’ın ilerlemesini durdurmaktan daha fazlasını yapamadılar.

Yanlış hesap yapanlar yalnızca ABD’liler değildi. O dönemde Kâbil’deki Britanya büyükelçisi Sir Sherard Cowper-Coles, anılarında, Dışişleri Bakanlığı tarafından son otuz yılda yapılan en büyük hatanın Irak’ın işgali olduğunu, en büyük ikinci hatanın da “2006’da [Güney Afganistan’daki] Helmand’ın Britanya tarafından büyük bir hevesle işgal edilmeye çalışılması" olduğunu yazdı. Afganistan’da ölen 400 Britanya askerinden çoğu Helmand’da, Britanya askerî tarihinin en feci ve etkisiz harekâtlarından birinde öldü.

'ABD ile müttefik olan Afgan hükümeti güçleri sürekli saldırıya uğruyor' 

Başkan Trump, ABD’lilerin çekilmesini bir barış anlaşması olarak sunmaya çalışıyor. Ama kabul ettiği barış, ABD ile Taliban arasında. ABD ile müttefik olan Afgan hükümeti güçleri sürekli saldırıya uğruyor. Barış anlaşmasının püf noktası, Taliban’ın, gelecekteki eylemleri hakkında güvence vermesi durumunda ABD kuvvetlerinin çekilmesi.

Gönül alma adına, Taliban esirleri ile hükümete ait esirlerin takas edilmesi gibi birkaç şey yapıldı son günlerde. Ama bunun dışında savaş devam etti ve Taliban kuzeydeki Kunduz kentine saldırdı, başka yerlerde de gerilla saldırıları düzenledi. Mayıs ayının başlarında Kâbil, on yıllardır görmediği bir vahşete tanık oldu ve muhtemelen yerel IŞİD üyesi olan üç silahlı kişi, bir hastanenin doğum servisine dalarak en az 15 anneyi, bebeği ve sağlık çalışanını öldürdü. Ölenlerin çoğu Şii Hazara etnik azınlığından ve Hazaralar uzun zamandır, köktendinci Sünni IŞİD’in hedef tahtasında.

Taliban, annelerin ve çocukların öldürülmesinde parmağı olduğunu reddediyor, ama onların da geçmişinde Şii karşıtı bağnazlık ve Hazaralara eziyet etmek var. 2001’de Taliban, orta Afganistan’daki Hazara bölgesinde bin 700 yıllık olan ve 50 metre yüksekliğindeki Buda heykellerini havaya uçurmuştu.

'Çok sayıda insan, Taliban’ın iktidarı ele geçirmeye çalışması durumunda buna ölümüne direnir'

Burada Afganistan’ın geleceğine ilişkin bir ipucu var ve bu karanlık bir ipucu. Afganistan, etnik gruplar, tarikatlar ve aşiretler üzerinden büyük bir bölünme yaşıyor. Yıllardır konuştuğum Afganların çoğu Taliban’ı sevmiyor; ama aynı ölçüde, göze batacak derecede yolsuzluğa bulaşmış olan hükümeti ve ona ait güçleri de sevmiyor. Çok sayıda insan, Taliban’ın iktidarı ele geçirmeye çalışması durumunda buna ölümüne direnir, yirmi yıl önce olduğu gibi. 2001’deki bombardımanın başlangıcında, Kâbil’in kuzeyindeki Taliban karşıtı yerleşimde bu sayede kalabilmiştim.

Britanya’nın da küçük bir rol oynadığı ABD-Taliban savaşının sonucu, farklı olabilir miydi? Askeri olarak, Pakistan’ın hiç de örtük olmayan desteğini aldığı ve Pakistan topraklarını üs ve kaçış bölgesi olarak kullandıkları için, Taliban tamamıyla devre dışı bırakılamazdı. Afganistan’ı işgal etmek hiçbir yabancı güç için iyi olmadı. ABD gibi yabancı bir desteğe dayanmak, merkezi hükümeti ayakta tutabildi, ama bu bağımlılık hükümeti meşruiyetten yoksun bıraktı ve yolsuzluğu ateşledi. Milyarlarca dolarlık ABD yardımı ve günlük gider, her zaman çalacak çok şey olması anlamına geldi.

Koronavirüs nedeniyle ölen 100 bin kişi, Vietnam’dan bu yana bütün savaşlarda yaşanan ABD kayıplarının çok üstündeyken, bugün ABD’de, bu kimin umurunda ki? Ama Trump’ın siyasi içgüdüleri, Amerikalı seçmeni neyin motive ettiği konusunda pek az yanılıyor. Eğer, askerleri geri getirmenin kendisinin işine yarayacağını düşünüyorsa, muhtemelen haklı.

Afganistan’daki ABD yenilgisi çok gerçek ve bu, dünyanın geri kalanında, insanlar pandemi ile uğraştığı halde fark edilecek. Eğer ABD süper güç konumunu korumak istiyorsa, amacına ulaşma konusunda başarılı ve işinin ehli olarak görülmek zorunda. Çok daha küçük bir ölçekte, aynı şey Britanya için de geçerli. Britanya devletini Irak ve Afganistan savaşlarında gören hiç kimse, Covid-19 pandemisi ile güçlükle ve yanlış kararlarla atılan adımlarla başa çıkma çabasına şaşırmış olamaz.