Mahmut Hoca'nın dediği gibi: Tüccar değil eğitimciyiz

Birçok farklı durumla karşılaşan, karşılaştıkça tecrübesi zenginleşen, öğretmenlerin, avukatların, velilerin yan yana gelmesiyle sorun çözme yeteneği ve azmi artan bir organizasyon Patronların Ensesindeyiz Özel Okul Öğretmenleri Dayanışma Ağı. Dayanışma Ağı’nın aktif bir üyesi olan bir öğretmen ile salgın öncesinde ve sonrasında yaşananları nasıl değerlendirdiklerini konuştuk.

Haber Merkezi

Geçtiğimiz yıl özel okul boykotlarıyla adından söz ettiren Patronların Ensesindeyiz Özel Okul Öğretmenleri Dayanışma Ağı bu sektördeki en örgütlü yapılardan biri olarak mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Hak gasplarının en çok yaşandığı sektörlerden biri olan özel eğitim sektöründe mücadele de bir o kadar sert sürüyor. Bu mücadelenin merkezindeki yapılardan biri olan  PE Özel Okul Öğretmenleri Dayanışma Ağı'nın elinde hayli tecrübe de birikmiş durumda. Bir çok farklı durumla karşılaşan, karşılaştıkça tecrübesi zenginleşen, öğretmenlerin, avukatların, velilerin yanyana gelmesiyle sorun çözme yeteneği ve azmi artan bir organizasyondan bahsediyoruz.

Dayanışma Ağı’nın aktif bir üyesi olan bir öğretmen ile salgın öncesinde ve sonrasında yaşananları nasıl değerlendirdiklerini konuştuk.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Patronların Ensesindeyiz ile salgın döneminde mi tanıştınız?

Ankara’da beş yılı aşkın süredir özel okullarda çalışan bir öğretmenim. Dayanışma ile geçtiğimiz yıl Nisan ayında düzenlenen bir hukuk seminerinde tanıştım. Biz haklarımıza dair çok bilinçli değiliz ne yazık ki. Etkinliğe katıldığımda okulda gördüğüm rekabetçi ortamın tam aksine, bambaşka okullardan birbirine destek olma azmi taşıyan öğretmenlerle karşılaştım. Meğer ben dahil olmadan önce de PE bu alanda önemli işler yapıyormuş. Özel okullar sayıca hızla artıp, bir de üstüne ekonomik krizle gelen hak kayıpları eklenince öğretmenlerin omuzlarındaki yük çok artmıştı. PE’ye dahil olan öğretmenler değerlendirmelerini ve çözümlerini bana anlattılar. Sadece dinleyici olmamaya karar verdim.

PE Özel Okul Öğretmen Dayanışması neleri hedeflemekte, neden böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz?

Aslında özel okullarda yaşananlar çok boyutlu değerlendirilmeli. PE de böyle yapıyor. Biz Ankara’da öncelikle özel okulda öğretmen kimliğini konuşmayı önemsedik mesela. Bir etkinliğimizde öğretmen arkadaşlarımızdan biri “Ben kendimi okulda öğretmen gibi değil, kasiyer gibi hissediyorum” demişti. Öğrenci patron için para kaynağı tamamen. Öğretmen de bu para kaynağının okula girişini koruyacak, mümkünse daha fazlasını çekecek birisi. Bu anlayışta öğretmenin performansı da ne kadar para getirdiği, ya da kendisinin ne kadar az maliyetle ne kadar çok iş yaptığı ile ilgili.  Bu öğretmeni tüccar yapar, kasiyer yapar. Hababam Sınıfı’nda Mahmut Hoca’nın bir sözü vardır ya “Tüccar değil eğitimciyiz” diye... PE öğretmenleri her şeyden önce bunun savunusunu yapmaya çalışıyor. Bir etkinliğimizde bir psikolojik danışman, eğitimde PDR’nin öneminden, nasıl işlemesi gerektiğinden bahsetti. O toplantımızda PDR uzmanlarının kendi kimliklerine yabancılaştıklarını, merkezi sınavlarda okul tercihi yapmak ve öğrenciyi okula bağlamak dışında işlevsiz hale getirildiklerini konuştuk. Özel okulda uzmanlık alanlarımızla ilişkimiz de yıpranıyor. Bunları görmek kendi alanımıza bakışımızı dinçleştiriyor.

Bir de bu performans baskısı öğretmenlerin kendi arasında rekabet etmesine neden oluyor. Ayrıca öğretmenlerin bir atanmama sorunu var. Düşük ücretlerle ya da kayıt dışı çalışma, ücret alamama gibi çok temel haklarımız tehlikede görünüyor. Bu yüzden de öğretmenler “ya daha kötüsüyle karşılaşırsam?” korkusuyla biraz daha bireysel menfaatlerini önceleyerek hareket etmeye meyilli olabiliyorlar. Patronları ile karşı karşıya kaldıklarında daha çekimser davranabiliyorlar. Bu şekilde davranan kişinin kötü, bencil biri olması gerekmiyor illa ki. Koşulların kötülüğü insanları yalnız kalırsam kimse bana dokunmaz demeye itebilir. Korku çok insani bir duygu. Korkmamıza gerek olmayacak bir şekilde mücadele etmek bize düşen. Biz de diyoruz ki bu yalnızlık bizi gittikçe daha zorlu koşullara sürüklüyor. Örneğin ihbar tazminatı hakkımız elimizden alındığında öğretmenler bir araya gelip bunu yapamazsın diyememişler. Şimdi o hakkımız elimizden alındı, daha kötüsüyle karşılaştık. Ücretlerimiz ödenmiyor pek çok okulda. İşten ayrılırken alacağımız parayı geçtik, çalışırken hak ettiğimizin peşine düştük. Ne kadar geri bir nokta. Ama aksine eğer bir araya gelip dayanışma gösterseydik bunu önleyebilirdik. Bu dayanışma pek çok okuldan öğretmenlerin birlikteliğini sağlayıp öğretmen kimliğine sahip çıkmasını sağlarken hak kayıplarını önlemek, elde ettiklerimizi kazanmak ve daha iyi koşullar elde etmek için mücadele etmemizi sağlayan bir araç.

Hak kayıpları konusunda neler yaptınız?

Benim katıldığım hukuk seminerinde şaşırtıcı bir şey oldu. Sözleşmeni al gel diye bir çağrı yapılmıştı öğretmenlere. Bir baktık ki kimsede sözleşme yok. Çünkü bize sözleşme imzalanırken o sözleşmeyi okutmuyorlar, imzaladığımız zaman sözleşmelerimizi bize vermiyorlar. PE’nin internet sayfasında “Özel okul öğretmenlerinden gizlenen sözleşmelere dair bilinmesi gerekenler” başlıklı bir metin yayınladık avukat arkadaşımızla çalışarak. Bundan sonra öğretmenler okullarından sözleşmeleri talep ettiler, eğer verilmediyse MEB’den talepte bulundular. Ayrıca patronlar yaz maaşı ve tazminatı vermemek için öğretmenlere zorla istifa dilekçesi imzalatıyorlar. Bu konuda da bir metin yazıp istifa edilmemesi gerektiğini duyurduk. Avukatımız zaten salgından önce her hafta bize haklarımız konusunda bilgi notu gönderdi. Örneğin ek ders ücretlerimizin, eğitim-öğretim ödeneğinin tam ve zamanında ödenmesi gerektiği ile ilgili. Hukuken hakkımızın ne olduğunu bilince bunların elimizden alınmasını önlemek daha kolay oluyor. Verdiğimiz hak mücadelesini iki farklı alanda yürütüyoruz. Bir öğretmenlerin ortak sorunları var. Devlet okullarında tanınan hakların bize verilmemesi ya da bunların engellenmesi gibi… Bir de öğretmenlerin birbirleriyle benzeşse dahi okula özgü mücadelesi var. Ücret karşılığı olmadan işler yaptırmak, baskı gibi... Bu iki alan birbiriyle kesişiyor elbette. Bunları yaptığımız etkinliklerde, çalıştaylarda, öğretmen komitelerinde değerlendiriyoruz.

Çalıştaylarınızın haberlerini okumuştuk. Nasıl örgütlendi, kararlar nasıl alındı? Özel okullarda o etkinliklerden sonra bir etki oluştu mu?

Bu eğitim-öğretim yılının başında çeşitli illerde düzenledik bu çalıştayları. Öncesinde çeşitli okullardan öğretmenler bir araya gelerek neleri tartışmamız gerektiğini değerlendirdik. Özel okullara dair genel tartışmalardan sonra öğretmenler kendi okullarında neler yaşandığından bahsettiler ve belli kararlar alındı. Bu kararlardan en önemlisi öğretmen komiteleri kurulmasıydı. Bu arada o etkinlikte öğretmenler aynı okulda çalışmalarına rağmen birbirlerinden habersiz gelmişler, bunu fark ettik. Bizim farkında olduğumuzdan çok daha büyük bir bilinirliği varmış PE’nin. Kalabalığı görünce bazılarımız umutsuzluğunu yendi orada. Tabii alınan kararlarla birlikte PE daha fazla konuşulmaya başladı. Ankara’da devlet okulunda çalışan öğretmenlere tanınan indirimli ulaşım hakkından özel okul öğretmenleri önceden faydalanıyordu ancak 2015’te hiç gerekçe göstermeden bu hakkı kaldırdılar. Biz bunun için derhal işe koyulma kararı aldık çalıştayda. Avukat arkadaşımızın yol göstermesiyle pek çok öğretmen Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne dilekçemizi verdik. Daha sonra belediyeden yetkililerle görüşerek derdimizi anlattık. Benzer bir süreci İzmir’de, PE Dayanışma ağındaki öğretmenler de yürüttü.

Öğretmen komiteleri nasıl çalışıyor?

PE’ye gelen ihbarlarda geçen okullardan daha önceden ihbarlar varsa bu öğretmenlerin buluşmasını sağlıyoruz. Hemen o okulda bir öğretmen komitesi kuruluyor. Birlikte durumlarını tartışıp PE’nin avukatlarından hukuk danışmanlığı alıyorlar. Sonra avukatlardan alınan görüşe ve kendi değerlendirmelerine göre eyleme koyuluyorlar. Mesela Doğa’da böyle bir dayanışma kuruldu. Uzun süre komite diğer öğretmenleri mücadeleye ikna etmeye çalıştı. Bu komitenin öncülüğünde, komiteyi hatta PE’yi de aşacak çok kalabalık bir öğretmen grubunun toplantısında öğretmenler iş bırakma kararı aldılar. Biz de PE’nin diğer okullarda çalışan öğretmenleri bu kararı desteklemek için elimizden geleni yapacağımızı belirttik. İşte o gün öğretmenlerin direnme kararı ile bence bütün özel okul öğretmenlerinin kaderi değişti. Doğa Koleji’nde yapılan eylem aslında pratik olarak grev demektir. Özel okulların tarihinde ilk kez bir grevi örgütledi arkadaşlarımız. Patronlar, bakanlık bu yüzden alelacele açıklamalar yapmak zorunda kaldılar. Nihayet Doğa Koleji öğretmeni ücretini aldı. Özgür Boza’da da benzer şekilde. Hatta orada veli komitesi de var. Patron öğretmenlerle öğrencileri yüz üstü bırakınca komiteler patronun yalanlarını açığa çıkardı, MEB’e velilerle birlikte başvuruldu. Bazı okullarda öğle yemeği hakkımızı elimizden almak istemişlerdi, öğretmenler hemen ayaklandılar ve patronlar geri adım attı. Aslında komite dediğimiz şey bir dayanışmanın kurulmasını sağlamak. Çok basit bir formül. “İş yerinde sorun yaşıyorum, ne yapmalıyım” diyen öğretmenler bir araya geliyor ve daha fazla öğretmenin birlikte hareket edip hak ettiğini almasını istiyor.

Salgın başladıktan sonra Dayanışma Ağı’na gelen ihbarlara dayanarak özel okullarda nelerle karşılaşıldığını biraz anlatabilir misiniz?

İlk vakalardan sonra MEB Nisan’da yapılacak bir haftalık ara tatilin öne çekildiğini ve ardından bir süre uzaktan eğitime geçileceğini duyurdu biliyorsunuz. O sırada Dayanışma’ya gelen ihbarlarda şunu gördük: Patronlar, idari izinli olmalarına rağmen öğretmenleri bir haftalık tatilde de okulda çalıştırmaya kalktılar. Zaten aslında salgından önce de böyle uygulamalar vardı. Biz bazen hukuki bir temeli olmamasına rağmen resmi tatillerde de çalışırız. Salgın öncesinde okulların hazırlığı yoktu. O yüzden öğretmenleri aceleyle okulda video çekmeye çağırdılar. Hem tatilimizden hem de sağlığımızdan olmayı reddettik pek çok okulda. Sonra gelen ihbarlar okulların öğretmenleri kısa çalışma ödeneğine, istifaya ya da ücretsiz izne zorladığını gösterdi. Zaten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın açıklamasına göre de, COVİD-19 salgını kapsamında yüzde 6’sı eğitim sektöründe olmak üzere 291.594 firmanın kısa çalışma ödeneğine başvurdu. Sektör içindeki dağılım henüz açıklanmış değil. Zorlama diyorum çünkü aslında özel okul öğretmenleri çalışıyor. Hem de evden olsa da eskisinden çok daha fazla çalışıyoruz. Bize normalde de ücret ders saatlerimiz üzerinden ödeniyor ama ders hazırlığı, öğrenci takibi, veli aramaları, toplantılar, reklam videosu çekme gibi işler yaptırılıyor. Bu konuda gelen soruları yanıtlamak üzere bir canlı yayın oluşturduk. Ben ilk defa o yayında özel okullarda öğretmenlerin maruz kaldıkları sorunların nasıl bir raddeye ulaştığını fark ettim. Bir öğretmen patronuyla ücretini alamadığı için tartışırken şiddet gördüğünü söylemişti. Düşünebiliyor musunuz? Bir başka öğretmen de tam zamanlı, online sistem üzerinden çalışmaya devam ettiği halde ücretsiz izne çıkarıldıklarını anlattı. Başka bir öğretmen arkadaşımız ise kısa çalışma ödeneği kapsamına dahil edilmiş, hiç çalışmıyor gösteriliyor ama online derslere devam ediyor. Bu dersler üzerinden hak kazandığı ücreti ise okul vermiyor, sigorta primi yatırılmıyor. Tüm bunlar PE dayanışma ağına gelen ihbarlarla ortaya çıkıyor. Aslında işten çıkarma yasaklanıyor dediklerinde, bu özel okul öğretmeni hem çalışacak ama ücretsiz izne çıkarılacak anlamını taşıdı. Bu yasak değil ki, patrona çifte ikram.

Özel okul velilerinin okullardan ücretlerini almak istedikleri ve bu yüzden okulların gelirlerinin düştüğü söyleniyor. Bu nedenle kısa çalışma ödeneğine geçilmiş olabilir mi?

Bunun doğru olduğunu düşünmüyoruz giderleri neredeyse sıfırlandığı için. Ancak öyle olsa bile bu bizi neden ilgilendirsin? Aslında biz ödeneğe geçişi reddetmek için başka bir prensibe bakmalıyız: Veliye ücreti karşılığında eğitim hizmeti sunma sözü veren öğretmen değil, okulun kendisidir. Okul, ücretini peşinen aldığı eğitimi yerine getirmek için öğretmenin emeğini kiralar. Bu yüzden biz çalıştığımız sürece bize borçlu olan veli değil, okul patronu. Okulun ücreti hangi kaynakla ödeyeceği öğretmeni ilgilendirmez. Okulun sunduğu eğitimin nasıl gerçekleşeceğine dair karar veren de öğretmen değil. Bakanlık bir uygulama ortaya koyuyor, okullar bu uygulamayı uyarlıyor. Öğretmenin burada bir sorumluluğu yok. Bir de duruma tersinden bakalım. Şimdiye kadar olağan süreçte okul patronları velilerden çok yüksek kayıt ücretleri talep ediyorlardı. Öğretmenlere de düşük ücretler ödüyorlardı. Biz patronlarımızın bizim sürdürdüğümüz eğitim faaliyeti sayesinde elde ettiği kâra ortak edilmiyoruz ki zararına niye ortak olalım? Bu argüman aslında patrondan mağdur yaratırken, aynı zamanda öğretmenin ücretinin düşmesi nedeniyle duyduğu öfkeyi patron yerine veliye yönlendirmesini hedefliyor. Patronun bu hak ihlalindeki sorumluluğu veli öne sürülerek örtbas edilemez. Daha önce birçok kez dayanışma gösteren veli ve öğretmen bu şekilde karşı karşıya getirilemez.

Öğretmenler salgın sürecinde bir araya gelmekte zorluk yaşıyordur. Salgından sonra okullarda öğretmenlerin dayanışması sürüyor mu?

Elbette. Bunun araçlarını PE ortak sorunlar için oluşturuyor zaten, canlı yayın gibi. Yeni ortamlar oluşturulması da planlanıyor. Bir de bunun için illa bir arada olmak gerekmiyor. Öğretmen arkadaşımı arayıp “bu işi nasıl yapalım” diye sorduğum zaman karşılıklı tartışarak bir karar alabiliyoruz rahatlıkla. Avukatımız da gelen soruları yanıtlıyor sürekli. Hatta bu süreç başladığından beri birbirimizi arayıp sağlık durumumuzu, maske ya da alışveriş ihtiyacımız olup olmadığını sık sık soruyoruz birbirimize. Okulda yaşanıp bitmiyor dayanışmamız. Ama yüz yüze gelmeyi de çok özledik. Bizi tanıyıp şu an bu haberi okuyanlar bilirler. Eğer Ankara’da bir akşam vakti kahkahalar eşliğinde bir şeyler yiyip içerken şiirler okuyan, şarkılar söyleyen bir öğretmen ekibi gördüyseniz o kesinlikle PE Özel Okul Öğretmenleri Dayanışması’dır! İyi dostluk ilişkileri kuruyoruz aslında birbirimizle. Tabii şu an sosyal olarak pek vakit geçiremiyoruz, birbirimizi çok özlüyoruz. Ama patronumuzun keyfiyetine teslim edemeyeceğimiz kadar kıymetli olan yaşamımızı ve onurumuzu korumak için mücadele etmeyi sürdürüyoruz. Bütün özel okul öğretmenleri tam da bu yüzden bu dayanışmaya katılmalı diye düşünüyoruz. İyi günde, kötü günde bu dayanışma duygusunu büyütmek için. Tüm öğretmenleri dayanışmamıza davet ediyoruz.

Patronların Ensesindeyiz Özel Okul Öğretmenleri Dayanışma Ağı bundan sonraki süreçte ne yapmayı planlıyor?

Bizce öğretmenlerin tek seçeneği var: Patronumuzun keyfiyetine teslim edemeyeceğimiz kadar kıymetli olan yaşamımızı ve öğretmenlik onurumuzu korumak, bir araya gelerek mücadele etmek. Kısa çalışma ödeneğine başvurmak gibi kararların patron derneklerinde ortaklaşılarak alındığını biliyoruz. Demek ki bizim de koşullarımızı hep birlikte değerlendirmemiz, taleplerimizi oluşturmamız gerek. Kendimizi bir yapıcı özne olarak ortaya koymadığımız zaman her şey kontrolümüz dışında akar, oysa geçtiğimiz yıldan biliyoruz ki öğretmenler ortak talepler çerçevesinde birlikte hareket ettiklerinde ücretleri de ödenir, bakanlığa müdahale mecburiyeti de doğurur. Öğretmen arkadaşlarımızı bu hususta boyun eğmeyip mücadele etmeye davet etmiş olayım. Dayanışmanın internet sitesinden bizimle iletişime geçerlerse sürdürdüğümüz tartışmalara dâhil olabilirler.