Hapishanelerde salgın tehlikesi büyüyor: Ne kontrol var ne de önlem...

Hapishanelerde salgın nedeniyle ilk ölüm ve vaka açıklamaları önceki gün resmen duyurulurken, içerideki tabloya ilişkin şu ses yükseliyor: Bizim kendi kendimizi korumamız gerekiyor. Tıpkı dışarıdakiler gibi… Kimse bizim için ne bir önlem alıyor ne de düzenli kontrol, temizlik yapıyor.

Ali Ufuk Arikan

Hapishanelerde ilk koronavirüs ölümleri ve vakaları önceki gün resmen açıklanırken, bu açıklama daha önce yapılan uyarıların hiçbirinin dikkate alınmadığını resmen ortaya koymuş oldu.

270 binden fazla tutuklu ve hükümlünün bulunduğu hapishanelerin kapasitesi 220 binken, bu nedenle birçok koğuşta kapasitenin oldukça üstünde olacak şekilde tutuklulular dip dibe kalmak durumunda. Alınan önlemlerin gecikmesi, cezaevlerindeki temizlik faaliyetlerinin yetersizliği, sağlık kontrollerinin çok ağır işlemesi salgın günlerinde cezaevinden yükselen alarm seslerinin daha da artmasına neden oluyor.

'Resmi bilgilendirmelerde keyfiyet var'

Hapishanelerdeki tablo ve yükselen endişe seslerini İnsan Hakları Derneği Hapishane Komisyonu’ndan Hatice Onaran'la konuştuk. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün açıkladığı 3 ölüm ve 17 vakanın “resmi” bilgi olduğunu, bu süreçte hapishanelerden bilgi almanın zorlaştığını aktaran Onaran, Bakanlığın keyfi bilgilendirmelerinin de detay içermeyen şekilde olduğuna dikkat çekti.

'Bizim kendi kendimizi korumamız gerekiyor, tıpkı dışardakiler gibi'

Bu süreçte cezaevlerindeki tabloyu şu an içerde bulunanların gözünden aktarmanın oldukça açıklayıcı olduğunu belirten Onaran, “Genel olarak şunu söylüyorlar: Bizim kendi kendimizi korumamız gerekiyor. Tıpkı dışarıdakiler gibi… Kimse bizim için ne bir önlem alıyor ne de düzenli kontrol, temizlik yapıyor” aktarımında bulundu.

'Temizlik ürünlerine ulaşımda sıkıntı var'

Hapishanelerdeki temizlik uygulamalarının oldukça yetersiz olduğuna işaret eden Onaran, “Üstelik hapishanedeki mahpusların kendi temizlik önlemleri için ihtiyaç duyduğu temizlik malzemelerine ulaşımında bile sorunlar yaşanıyor. Almak istedikleri temizlik ürünlerinin eksik olduğu söyleniyor. Birçok temizlik malzemesine ulaşamadıklarını aktarıyorlar” dedi.

Bu tablonun OHAL uygulamaları sırasında açılan yeni cezaevlerinde daha da kötü olduğunu söyleyen Onaran, bu hapishanelerin birçoğunun inşaat bitmeden açıldığını, koşulların daha da kötü olduğunu vurguladı.

'Hapishanelerde maske diye bir şey yok'

Hapishanelerde görev yapan memurların giriş çıkış işlemlerinin durması kararının geç alındığını aktaran Onaran, “Öte yandan hapishanelerde maske diye bir şey yok. Şu ana kadar görevli memurlar dışında maske sağlandığını görmedik, yine bu da çok geç uygulandı, salgın yayıldıktan sonra geçtiler maske kullanmaya” dedi.

Hapishanelerde salgına karşı alınan önlemlerin idarenin keyfi tutumlarına da konu olduğuna işaret eden Onaran, “Avukat ve aile görüşleri iptal edildi tamam ama bunun yerine telefon görüşmelerinin uzatılması, görüntülü konuşma gibi başlıklar gündeme getirildi. Ancak görüyoruz ki bu konularda büyük bir plansızlık var.  Ne zaman hayata geçecek, nasıl uygulanacak hepsi soru işareti. Ben de bir mahpus yakınıyım, oradan da bildiğim şey, bu tip başlıkların tamamının keyfiyle yürütüldüğü” diye konuştu.

'İletişim olanakları oldukça kısıtlandı'

Tutuklu ve hükümlerinin bu sürecin bilinemez olması nedeniyle oldukça kaygılı olduğuna da dikkat çeken Onaran, bunun keyfi uygulamalara da davetiye çıkardığını söyledi.

Bazı hapishanelere tam 3 haftadır gazete gönderilmediğini belirten Onaran, “Sadece 3-4 kanal var izlenebilen, onlar da benzer sesler veren malum kanallar. Önceden muhalif gazetelere ulaşım sorunu vardı, şimdi diğer gazeteler de ulaştırılmıyor birçok cezaevine. Mahpusların haber alma hakları da bu sayede engelleniyor. Birçoğu küçük el radyolarıyla neler olduğunu takip etmeye çalışıyor” ifadesini kullandı.

Bunun dışında hapishanelerde dönüşümlü çalışmaya geçildiğini, görevli sayısının azaldığını aktaran Onaran, bunun da çeşitli aksaklıklara yol açtığını dile getirdi, mektupların geliş ve gidiş işlemlerinin de büyük oranda aksadığını ifade etti.

'Sabri Kaya ve Ali Kurban'ın yaşadıkları ortada'

Hapishanelerde sağlık hizmetine ulaşımın her dönem zor olduğunu, bu dönem sorunların daha da büyüdüğünü belirten Onaran, ağır hasta olan Sabri Kaya’nın yaşadıklarını örnek gösterdi.

“Sabri Kaya kalp krizi ve beyin kanaması geçirdi ancak yoğun bakımdan çıktığında yeniden hapishaneye gönderildi, sonra yeniden fenalaşınca hastaneye kaldırıldı. İHD olarak öncelikli olarak risk grubundaki tutukluların hızlıca tahliye edilmesini talep ettik ancak çıkarılan infaz düzenlemesi bile ayrımcı bir şekilde hayata geçirildi” diyen Onaran, “İzmir Aliağa’da tutuklu bulunan diyaliz hastası Ali Kurban da büyük sıkıntı yaşıyor. Haftada üç kez diyalize gidip geliyor ve karantina altında tutuluyor” ifadesini kullandı.

'Risk her geçen gün büyüyor'

Birçok hapishaneden çeşitli vaka bilgileri geldiğine de işaret eden Onaran, bilgi akışındaki sorunlar nedeniyle net veriler elde etmenin güç olduğuna dikkat çekti ve sözlerini şöyle noktaladı:

Cezaevlerinde risk her geçen gün büyüyor ve alınan yetersiz tedbirler bu riskin büyümesine de yol açıyor. 15 kişilik koğuşta 50 kişinin kaldığı bir yerde, salgının nasıl bir hızla yayılacağını öngörmek de güç değil.

'Yayılım daha şiddetli olacaktır'

Konuya ilişkin soL'a değerlendirmede bulunan Halk Sağlığı uzmanı Doç. Dr. İlker Belek, hapishanelere virüsün personeller üzerinden giriyor olabileceğine işaret ederken, "Bir koğuşta bir kişi hasta olursa koğuşun tamamı olur diye bakmak gerekir. Mahkumların-tutukluların tedavisi nasıl yapılıyor, zamanında hastaneye naklediyorlar mı? Tüm bunlar sorun. Virüs saptanan vakayı mutlaka ayrı bir yerde izole etmek, koğuştaki diğerlerini düzenli izlemek test yapmak gerekir" dedi.

Hapishanelerde virüsün yayılımının daha şiddetli olacağına işaret eden Belek, "Hastalananların önceki sağlıkları da daha kötü olduğundan hastalık daha ağır seyreder. Vakaların tedavi ve izolasyonu cezaevi koşularında daha zor ve gecikmelidir" diye konuştu.