Dinlemenin ve İzlemenin Ritmi | Müzikte Rus Oryantalizmi ve Aleksandr Borodin

Bu haftaki müzik köşemizde kısaca oryantalizm kavramının müzikteki örneklerine değineceğiz ve Rus oryantalizmini temsilen besteci Aleksandr Borodin’in iki güzel eserine yer vereceğiz.

Haber Merkezi

Bu haftaki müzik köşemizde kısaca oryantalizm kavramının müzikteki örneklerine değineceğiz ve Rus oryantalizmini temsilen besteci Aleksandr Borodin’in iki güzel eserine yer vereceğiz.

Oryantalizmin kökeni Latincede doğu anlamına gelen oriens sözcüğüne dayanmaktadır. Önemli doğu bilimci ve yazar Edward Said’e göre ‘Özel ya da genel bir açıdan (antropolog, sosyolog, tarihçi ya da dil bilimci) şark'ı öğreten, yazıya döken ve araştıran kimse şarkiyatçıdır (oryantalist) ve yaptığı şey şarkiyatçılıktır (oryantalizm). 18. yüzyıl sonları kabaca bir başlangıç noktası kabul edilirse, oryantalizm doğu ile uğraşan toplu müessesedir, yani doğu hakkında hükümlerde bulunur, onu tasvir ve tedris eder, yeniden yorumlar.’

Avrupa klasik müziğinde doğu ile ilgili unsurlarla 18. yüzyıldan itibaren karşılaşılır. A. Vivaldi’nin ve G. F. Händel’in bazı operaları, W. A. Mozart’ın ünlü ‘Alla Turca’sı ve ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası ile F. X. Süssmayr ve L. van Beethoven’ın bazı eserleri doğu izlenimleri gösterse de bunlar daha çok o dönemde Osmanlı imparatorluğunun Avrupa üzerindeki etkisiyle ortaya çıkmıştır. Rusya'nın durumunda ise durum farklıdır. Coğrafi konumu gereği doğu ile batı arasında kalan Rusya’nın hem batı ile hem de doğu ile ilişkilerindeki sosyal-politik-ekonomik çatışmaların müzikteki etkisi oldukça yoğun ve karakteristiktir. Müzikte milliyetçilik demek Ruslar için müzisyenlerin de Ruslaştırılması meselesiydi çünkü o tarihlerde Rusya'da müzisyenlerin çoğu ya Avrupalı, ya da aristokrat amatörler ve serf müzisyenlerdi. Bu yüzden Rusya 1800’lerden itibaren kendi bestecilerini yetiştirmeye başladı. Büyük Petro döneminde modernizasyon veya Avrupalılaşmanın bir parçası olarak Rusya, sanat müziğini 1830’lara kadar Avrupa'dan ithal etmişti. Ancak 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren ilk kez bir Rus besteci olan Mikhail Glinka ile beraber, (sonrasında Rus Beşleri1 de dâhil) Rus ‘ulusal’ müziği ortaya çıktı. Fransız Devrimi ve sonrasındaki politik atmosferin etkisiyle 1825 Dekabrist İsyanı ve Çar I. Nikolay döneminin baskıcı rejimine karşı Rus edebiyatı bir tepki olarak gelişip zenginleşirken eşzamanlı olarak müzikte de ciddi ilerlemeler kaydedildi. Bu tarihlerden sonra Rusya'nın müzik dünyası, müziğin ‘Ruslaştırılması‘ ile karakterize edilen 1860'larda bir dönüm noktasına ulaştı. Rus beşleri tüm enerjilerini ulusal müziği temellendirmeye ve geliştirmeye adadılar. Özellikle Puşkin, Lermontov ve Gogol’ün metinlerinden sözlü müziklerde sıklıkla yararlandılar.

Ünlü müzik tarihçisi ve yazar Richard Taruskin’e göre Rusların oryantalizme olan takıntısı iki nedenledir. İlki; Rusya 19. yy. boyunca İslamiyet’in yayıldığı topraklarda emperyalist bir genişleme ile meşguldü. Önce Kafkasya'da ve sonra Orta Asya'da. Britanya İmparatorluğu'nun tersine, Osmanlı ve Habsburg İmparatorlukları gibi Rus İmparatorluğu da sınır bölgelerinde sürekli bir büyüme süreciyle oluşturulmuştu. Tek bir muazzam kara kütlesini işgal ettiler ve çeşitli halklar Batı Avrupa imparatorluklarından çok daha büyük ölçüde birbirine karıştı. İkincisi ise; Ulusal müziklerini doldurdukları oryantalist kinaye, onları Batı Avrupa bestecilerinden ayırdı ve onlara daha eski, daha yerleşik olan Avrupa müziği gelenekleriyle rekabet etme imkânı verdi. Bununla beraber hangi yöne bakıldığına bağlı olarak kendini yeniden tanımlamanın bir yolu oldu.

Edward Said’in batının doğuyu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yorumlaması, yeni bir doğu görünümü yaratarak doğuya karşı üstünlük kurma çabası fikrinin temelini Rus oryantalizminde de görmek bu açıdan mümkündür. Kendisini doğudan üstün gören bir batıya eş zamanlı olarak kendisini diğer halklardan üstün gören ve Asya’da genişleyerek büyüyen bir Rusya için de geçerlidir.

Rus müziğindeki oryantalizmin ilk izlerini barındıran Glinka’nın Ruslan ve Lyudmila operası (1842) Puşkin’in 1820’de yazdığı aynı isimli şiir üzerineydi. Bu opera sonraki kuşak besteciler üzerinde oldukça etkili oldu. Özellikle Aleksandr Borodin’in 'Prens İgor' (1887) operası için önemli bir etkiydi. Borodin librettoyu 1185'te Rus prensi Igor Sviatoslaviç'in Kuman*2 kabilelerine karşı başarısız savaşını anlatan Antik bir Rus destandan uyarladı. Borodin operayı 1887’deki ölümüne kadar bitiremese de A. Glazunov ve N. Rimski-Korsakov operayı düzenleyip tamamladılar ve 1890’da St. Petersburg’da ilk kez sahnelendi.

Prens İgor operasının 2. perdesindeki Poloveç Dansları’nın konusu ise şöyledir; Prens İgor'un babası Kiev Prensi Sviatoslav tarafından ovalarda yaşamaya sürülen Tatar kabilesi Rus ordusunu savaşta yener. Prens İgor ve oğlu Vladimir esir alınır. Poloveç lideri Han Konçak önce İgor'a bir daha savaşmayacağına söz verirse özgürlük teklif eder ancak İgor bunu reddeder. Han Konçak İgor’un bu kararlı duruşuna saygı duyar, konuğu için danslar ve koro eşliğinde eğlence çağrısında bulunur ve kadın kölelerinden herhangi birini ona sunar. Bu sahnedeki dansların tümü ünlü Poloveç danslarıdır.

Poloveç Dansları

Borodin’in bir diğer önemli eseri de ‘Orta Asya Steplerinde’ (1880) başlıklı senfonik şiir ya da müzikal tablodur3. Eser Rusya İmparatorluğu'nu doğuya doğru genişletmek için çok şey yapmış olan Rusya İmparatoru II. Aleksandr’ın saltanatının gümüş yıldönümünü kutlamak için yazılmıştır. Çar'ın öldürülmesi nedeniyle bu kutlama gerçekleşmedi ancak eser N. Rimsky-Korsakov şefliğinde ilk seslendirilişinden bu yana en sevilen konser eserlerinden biri haline geldi.

Eser, Orta Asya'nın bozkırlarında Ruslar ve Asyalılar arasındaki bir etkileşimi müzikle tasvir ediyor. Borodin’in müzik üzerine yazdığı program notu ise şöyledir;

‘Orta Asya'nın tekdüze bozkırlarının sessizliğinde barışçıl bir Rus şarkısının alışılmadık sesi duyulur. Uzaktan atların ve develerin yaklaşmasını ve oryantal bir ezginin tuhaf ve melankolik notaları duyulur. Rus askerlerinin eşlik ettiği bir kervan yaklaşır ve uçsuz bucaksız çölde güvenle yoluna devam eder. Yavaş yavaş kaybolur. Rus ve Asya ezgilerinin notaları ortak bir armonide birleşir ve kervan uzakta kaybolurken yok olur.’

Rusları temsil eden ezgiyi ilk olarak eserin girişinde yalnız bir klarnet ve ardından diğer üflemeli çalgılar, orta kısımda ise kahramanca bir tavırla tüm nefesliler ve kornolar çalar. Asyalıların temsili ise ironik olarak bir İngiliz Kornosu4 ile duyulur. Doğu bu çok dokunaklı ve süslü oryantal ezgi ile resmedilir. Bu iki karşıt ezginin zemininde kalın sesli yaylıların pizzicato5 hareketleri, at ve develerin sefer halindeki toynak seslerini temsil eden bir kervan motifidir. 

‘Orta Asya Steplerinde’ (1880)

  • 1. Rus Beşleri ya da Kudretli Beşli: 19. yüzyılın ikinci yarısında etkin olan bir grup Rus milliyetçi besteci. Başta Mily Balakirev olmak üzere Cesar Cui, Aleksandr Borodin, Modest Musorgsky ve Nikolay Rimsky-Korsakov’dan oluşuyordu.
  • 2. Kumanlar 11. ila 13. yüzyıllar arasında Tuna'dan Volta'ya kadar hüküm süren göçebe bir Türk halkıydı. Macar krallığının karşısında Moğolların saldırısına uğradılar ve dağıldılar.
  • 3. Senfonik Şiir: 19.yy.’da Macar besteci Franz Liszt’in geliştirdiği bir müzik biçim. Eser bir metin, tablo ya da belli bir anlatı, efsane üzerine yazılmış olabilir. Amaç dinleyicinin sözsüz müziği daha iyi kavrayabilmesi ve tamamen müziğe odaklanmasıdır. ‘Müzikal Tablo’ da benzer türde eserler için kullanılan bir başlıktır.
  • 4. İngiliz kornosu: İngilizlerle ve korno ile hiçbir ilgisi olmayan, obua ailesinde yer alan tahta nefesli bir çalgıdır..
  • 5. Pizzicato (okunuşu pitzikato): Yaylı çalgılarda tellerin yay yerine parmakla çekilerek çalınması.